Kuvvet tipi teşkilatlanmaya geçiş sürecinde Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın dönüşümü (Teşkilât, teçhizat, tefekkürat)
Transformation of the Turkish Naval Forces Command in the process of transition to a force type organization (Organization, ordnance and opinion)
- Tez No: 953945
- Danışmanlar: DOÇ. DR. FATİH GÜRCAN
- Tez Türü: Doktora
- Konular: Tarih, History
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2025
- Dil: Türkçe
- Üniversite: İstanbul Medeniyet Üniversitesi
- Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Tarih Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 374
Özet
Türk bahriyesi, Cumhuriyet'in kuruluşu ile birlikte çökmüş olan bir imparatorluğun mirasını devraldığı zaman, kısa bir süre Bahriye Vekâleti idaresinde faaliyetlerine devam etti. Bu süreçte ihtiyaçlar doğrultusunda ve ekonomik şartlar altında yoğun bir gayretle mevcut gemilerin tamirinden gemi alımına, personel eğitiminden filo tatbikatlarına, personel işlerinden harekât işlerine birçok alanda yenileşme ve ilerleme gerçekleştirildi. Devam eden 21 yıl süresince bahriye işleri üç farklı merkezden idare edildi: Millî Savunma Bakanlığı'nda“Deniz Müsteşarlığı”, Genelkurmay Başkanlığı'nda“Deniz Kurmay Müşavirliği/Başkanlığı (1945'ten sonra)”ve Donanma Komutanlığı. Bu durum; makam ve görevler arasında birçok karışıklığa, Donanma Komutanlığı'na verilen aşırı görev yüküne, daha tecrübesiz ve kıdemsiz personelin bahriye işlerinde karar alıcı olmasına ve bahrî işlerin berrî işlerin gölgesinde kalmasına yol açıyordu. Diğer yandan Montrö Antlaşması imzalanana kadar Cumhuriyet donanmasının temel görevi iç deniz havzalarında faaliyet göstermek ve bu bölgeleri korumak, kara kuvvetine denizden destek sağlamaktı. İlerleyen yıllarda Türk donanması güçlendi, personel sayısı ve eğitim seviyesi artarak dünyadaki gelişmeler takip edilmeye başlandı. Modernleşme gayretleri, İkinci Dünya Savaşı döneminde yavaş bir seyir izlese de özellikle İngiltere'den alınan gemiler donanmayı güçlendirdi. Asıl dönüşüm; Türkiye'nin Sovyetler Birliği tehdidi ile karşı karşıya kalması ve Batı ittifakına katılması ihtiyacı ile başladı. Donanmanın güçlendirilmesi ve modernleştirilmesi için 1947 yılında başlayan Amerikan yardımları, Türk bahriyesinin 1949 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı olarak teşkilatlanmasına imkân verdi. Böylece hem teçhizat (gemi ve diğer malzeme) hem teşkilat hem de tefekkürat (eğitim, tatbikat, doktrin) alanında oldukça önemli değişiklikler oldu. Ancak, Amerikalı uzmanların Sovyet tehdidine karşı Türkiye'ye çizdikleri rol kapsamında planladıkları miktar ve içerikte yapılan yardımlar; Türk yetkililerin kontrolünde gerçekleşemedi. Aynı tehdide karşı ortak savunma maksatlı kurulan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO)'ne Türkiye'nin üyeliği 18 Şubat 1952'de gerçekleşti. Bu ittifak dahilinde tehdide verilecek karşılık büyük oranda ABD tarafından belirlendiğinden Amerikan yardımları da Türk Silahlı Kuvvetleri'ne biçilen rol kapsamında devam etti. ABD'nin temel düşüncesi; Türk kara gücünü kuvvetlendirerek Sovyetler Birliği'ne karşı müdafaa yapabilir hale getirmekti. Denizde beklenen tehdit karadakine nispetle nitelik ve nicelik olarak düşük seviyede olduğundan ülkelerin deniz kuvvetine düşen en önemli ittifak görevi, savaşın devam etmesi için İngiltere koordinatörlüğünde deniz yollarının açık ve emniyetli tutulması oldu. Diğer taraftan kendi kıyılarını savunmak ve ihtiyaç halinde kara askerine denizden destek vermek için imkân ve kabiliyetlerini artırmak isteyen Türk Deniz Kuvvetleri, taleplerini Amerikan yardımı kapsamında gerçekleştiremedi. Tüm bu şartlar altında 1949'da kurulan ve teşkilatlanma sürecini sürdüren Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda; tüm askerî denizcilik sorumluluk ve faaliyetleri tek yönetim altında toplanmış, teşkilatlanma 1953'te büyük oranda tamamlanmış, 1957 yılına kadar geçen sürede ise personel temin ve eğitim sisteminde ilave ve değişiklikler yapılmış, kendilerine tanınan gelişim alanı ve ayrılan bütçe kapsamında kurumsal ihtiyaçların yanında sosyal ve personel ihtiyaçları da hesaba katılarak karadaki tesislerin sayı ve imkanları artırılmıştır.
Özet (Çeviri)
Following the collapse of the Ottoman Empire, the Turkish Navy inherited a challenging legacy and initially continued its operations under the administration of the Ministry of the Navy for a short period. During this time, significant efforts were made within the constraints of economic conditions to repair existing ships, acquire vessels from abroad, train personnel, conduct fleet exercises, and manage various operational and administrative affairs. Over the ensuing 21 years, naval affairs were administered from three distinct centers: the Naval Undersecretariat within the Ministry of National Defense, the Naval Advisory/Chief of Naval Staff Office within the General Staff (after 1945, the Naval Staff Department), and the Fleet Command. This fragmented structure resulted in various complications, including ambiguities in responsibilities and authorities, excessive workload on the Fleet Command, the involvement of less experienced and junior personnel in decision-making processes, and the subordination of naval affairs to land-based military concerns. Until the signing of the Montreux Convention (1936), the primary mission of the Republican navy was to operate within internal seas, safeguard these regions, and support land forces from the sea. In the following years, the Turkish Navy expanded its capabilities, increasing both personnel numbers and training levels while aligning itself with global naval developments. Although the modernization process slowed during World War II, the acquisition of ships from the United Kingdom helped strengthen the navy. The most significant transformation occurred when Türkiye, facing threat from the Soviet Union, sought to align itself with the Western alliance. The American military aid program, initiated in 1947 to strengthen and modernize the navy, facilitated the reorganization of the Turkish naval forces as the Turkish Naval Forces Command in 1949. This transition led to substantial changes in ordnance (ships and other materials), organizational structure, and opinion (doctrinal development, training, exercises, and strategic thought). However, the aid provided was planned and controlled by American authorities, limiting Turkish decision-makers' influence over the process. With Türkiye's accession to the North Atlantic Treaty Organization (NATO) on February 18, 1952, the strategic framework for responding to potential threats was largely determined by the United States. Consequently, American military aid continued in alignment with the role assigned to the Turkish Armed Forces. The United States prioritized strengthening Türkiye's land forces to establish a defense line against the Soviet Union, as the maritime threat was considered relatively lower in both scale and intensity. Within the alliance, the most significant role assigned to naval forces was ensuring the security and openness of maritime trade routes, coordinated primarily by the United Kingdom. The Turkish Naval Forces, seeking to enhance their capabilities for coastal defense and amphibious support for land forces, were unable to fully achieve their objectives through American aid alone. Under these circumstances, the Turkish Naval Forces Command, established in 1949, consolidated all naval responsibilities under a single administration. By 1953, its organizational structure had been largely completed, and between 1949 and 1957, additional reforms were implemented in personnel recruitment and training. Within the allocated resources and budget, efforts were also made to address institutional, social, and personnel-related needs, leading to an increase in the number and capacity of land-based facilities.
Benzer Tezler
- Sosyolojik açıdan devlet teorileri
Başlık çevirisi yok
MUHİTTİN SAĞIRLI
Yüksek Lisans
Türkçe
1995
Kamu Yönetimiİstanbul ÜniversitesiSosyal Yapı - Sosyal Değişme Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. FİKRET GEZGİN
- Recep Peker'in siyasal sosyal ve ekonomik görüşleri
Başlık çevirisi yok
LÜTFİYE İLDAN
Doktora
Türkçe
1989
Siyasal BilimlerAnkara ÜniversitesiKamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı
PROF. DR. BÜLENT DAVER
- Dayanıklılık ve kuvvet sporcularında, EKG'de ani ölüm riski parametrelerinin egzersiz öncesi ve sonrası kıyaslanması
Comparison of sudden DEATH risk parameters in endurance and strength athletes before and after exercise
OĞUZ KAĞAN ÖZER
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2022
KardiyolojiAnkara ÜniversitesiSpor Hekimliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ALİ MURAT ZERGEROĞLU
- Characterization and performance analysis of fuel flexible OSR-WGS catalysts
Yakıt esnekliğine sahip oksidatif buharlı reformlama (OSR) ve gaz-buhar geçişi (WGS) katalizörlerinin karakterizasyonu ve performans analizi
FEYZA GÖKALİLER
Doktora
İngilizce
2012
EnerjiBoğaziçi ÜniversitesiKimya Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. AHMET ERHAN AKSOYLU
PROF. DR. ZEYNEP İLSEN ÖNSAN
- Investigation of waste foundry sand modified polymerconcrete as a rapid repair material
Atık döküm kumu ile üretilen polimer betonun hızlıtamir malzemesi olarak kullanımının araştırılması
ANAS AGHI
Yüksek Lisans
İngilizce
2020
İnşaat MühendisliğiAtılım Üniversitesiİnşaat Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. TOLGA AKIŞ
YRD. DOÇ. DR. CEMAL MERİH ŞENGÖNÜL