Klinik başvurusu olan ergenlerde sınır kişilik bozukluğu semptomlarının yaygınlığı ve tanı etkinliliği
Başlık çevirisi mevcut değil.
- Tez No: 156395
- Danışmanlar: PROF. DR. ÜMRAN TÜZÜN
- Tez Türü: Tıpta Uzmanlık
- Konular: Psikiyatri, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Psychiatry, Child Health and Diseases
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2004
- Dil: Türkçe
- Üniversite: İstanbul Üniversitesi
- Enstitü: Tıp Fakültesi
- Ana Bilim Dalı: Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 185
Özet
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, kliniğe başvuran ergenlerde Sınır Kişilik Bozukluğu (SKB) semptomlarının yaygınlığının ve tanısal özellilerinin araştırılmasıdır. Bu çalışma kapsamında, klinik populasyon içinde, SKB ile ergenliğin doğasının gerektirdiği özellikler arasındaki farklılıklarm ve bu iki klinik durumun kesiştikleri noktalanıl tartışılması amaçlanmaktadır. Bu çalışmada değişik nedenlerle kliniğe ilk başvuran ergenlerden elde edilen veriler ışığında, SKB için DSM Iü-R tam ölçütlerinin faktör yapısı ve tam etkililiği, SKB için yarı yapılandırılmış tanısal görüşme (DIB-R) alt bölümlerinin faktör yapısı ile karşılaştırılarak test edilmiştir. YÖNTEM: Bu çalışma LÜ.İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Psikiyatrisi Anabilimdalı polikliniğine, Ocak 2004-Nisan 2004 tarihleri arasında yapılan 162 ilk başvurunun, sıra ile alınmasıyla yapıldı. Bu tüm ilk başvurular arasında görüşmeyi yürütebilen ve çalışmaya katılmayı kabul eden 144 ergen çalışma grubunu oluşturmaktadır. 144 kişiden oluşan çalışma grubuna sosyodemografik veri formu, DSM Iü-R için yapılandırılmış SCID-II, Sınır Kişilik Bozukluğu (SKB) için Yan-yapılanduılmış görüşme DIB-R, uygulandı. SKB için SCID-II ölçütlerinin ve DIB-R alt bölümlerinin dağılımı değerlendirildi ve aralarındaki ilişkiler incelendi. Her iki tanısal alete de ayrı ayrı açıklayıcı faktör analizi uygulandı. Varimax rotasyon ile ana bileşenler yöntemi uygulanarak yapılan faktör analizlerinde üç faktörlü model en uygun çözüm olarak bulundu. Bu üçlü modele göre, davranışsal düzensizlik, bozulmuş ilişkiler ve duygulanımda düzensizlik olarak üç faktör tanımlandı. Ayırıcı fonksiyon analizi ile SCID-II ölçütierinin ve DIB-R alt bölümlerinin tam üzerindeki ağılıkları değerlendirildi. Elde edilen veriler birbirleriyle karşılaştırılarak arasındaki ilişkiler ve bir biriyle uyumlulukları sınandı.147 SONUÇLAR: Elde edilen verilerle çalışma grubu, SCID-II tanısı esas alınarak SKB tanısı alanlar ve SKB tanısı almayanlar olarak ikiye ayrıldı. Bu 144 kişi içinde SCID-II kriterlerinden 5 ve üzerinin eşik üstü olarak değerlendirildiği 27 (%18,8) olgu SKB tanısı alan grubu oluşturmaktaydı. Geriye kalan 117(%81,2) kişilik grup ise SKB tanısı almayanlar olarak değerlendirildi. DSM m-R ölçütleri içinde en sık gözlenen duygusal kararsızlıkken aynı zamanda SKB tanısı için tanısal etkililiği en düşük ölçüttü. Dürtüsel davranış ölçütü ise en az rastlanan ancak SKB tanısı üzerinde en çok ağırlığı olan, tanısal etkililiği yüksek bir ölçüttü. DIB-R alt bölümleri içinde, genel olarak duygulanım ile ilgi olanlar daha yaygın gözlenmiş ancak SKB için tanısal etidlilikleri düşük bulunmuştur. SKB için tanısal etkililiği en yüksek olanlar dürtü kontrol bozuklukları ve istikrarsız ilişkiler alt bölümleriydi. Ayırıcı fonksiyon analizlerinde hem SCID-II için, hem de DIB-R için, tekrarlayan intihar girişimleri ve kendini yaralamanın SKB tanısını en iyi şekilde öngörebildiği saptanmıştır. Faktör analizi sonuçlarına göre kimlik karmaşası ölçütü bozulmuş ilişkiler faktörü için çekirdek görünümü oluşturmaktadır. Bu faktör içinde ayrıca değişken kişilerarası ilişkiler ve duygusal kararsızlık ölçütleri yer almaktadır. Bu grupta DIB-R'a göre bir yandan tuhaf düşünce örüntüleri, psikotik ve psikotik benzeri yaşantılar ve paranoid düşünce yer alırken, diğer taraftan sadistik davranış, dürtü kontrol bozuklukları, talepkarlık / hak iddia etme davranış örüntüsü ve istikrarsız ilişkiler bulunmaktadır.
Özet (Çeviri)
OBJECTIVE: The goal of this study was to investigate the diagnostic features and the prevalence of the symptoms of Borderline Personality Disorder (BPD) in adolescent patients who admitted the child psychiatry clinic. One of the main points is, to search the similarity and the different aspects of BDP and the normal development line of adolescence in a clinic sample. So that, the DIB-R subsections and the DSM III-R criteria factor structures and diagnostic efficiency were compared. METHOD: This study consists of 162 consecutive adolescent patients who admitted I.U Istanbul Medical Faculty, Child Psychiatry Department in the period of January.2004 - April.2004. 144 of them agreed to participate in the study. Sociodemographic data form, SCID-II (Structured Clinical Interview for DSM m-R) and DIB-R (The Revised Diagnostic Interview for Borderlines,) were applied to these subjects. The distribution of SCID-II criteria and DIB-R subsections was evaluated and the connection between them was examined for BPD. Factor analysis was performed for both of them. A principle component method with a Varimax rotation extracted three factors. This was the best solution for factor analysis. The three factors were, disturbed relatedness, behavioral disregulation and affective disregulation. SCID-II criteria and DIB-R subsections' prediction efects on BPD diagnosis were examined with discrimant function analysis. RESULTS: The study group was divided two parts according to BPD diagnosis of SCID-II. Among the 144 patients, 27 (%18,8) were described as BPD group and 117 (%81.2) of them were described as non-BPD group. The most frequent criterion of DSM III-R was the affective instability. At the same time this was the criterion, which have the poorest diagnostic efficiency for BPD diagnosis. Impulsivity criterion was the most uncommon criterion but its diagnostic efficiency was the highest of all. For DIB-R subsections, the most frequent symptoms were related with the affectivity. But they had poor diagnostic efficiency. The subsections of impulsivity and unstable relationships149 had high diagnostic efficiency. Suicide attempts and self-mutilation, described as most predictive criteria according to discriminat function analysis. The results of factor analysis show that, the criterion of identity confusion was the core aspect of disturbed relatedness factor group. In this factor group there were also, unstable relationship and affective instability. For DIB-R factor solutions there were odd thinking pattern, paranoid thinking pattern, psychotic / quasi-psychotic experiences, sadistic behavior, impulsivity and demandiness / entitlement and stormy relationships. There were impulsivity, suicide attempts / self-mutilation and inappropriate anger. As for DIB-R subsections, there were sexual deviance, alcohol-substance abuse, suicidal behavior, self-mutilations, counter-dependency and intolerance of aloneness. The factor of affective deregulation consisted of the criteria of chronic feeling of emptiness and avoidance of abandonment of DSM. There were depressive mood, helplessness / hopelessness / worthlessness / guilt, anxiety and anger at DIB-R in this factor group. And there were also masochism and fear of abandonment / engulfment / annihilation. CONCLUSION: The core aspect for behavioral disregulation factor was the repeated suicide attempts and self-mutilation and also potentially self-damaging impulsiveness in our clinic sample. The factor's diagnostic efficiency was especially high. Maybe, there was subgroup of dependent, potentially self-damaging, impulsive group who exhibits more specific clinic features, in BPD heterogeneity. The core feature of disturbed relatedness was identity disturbance. This factor, which had a high diagnostic efficiency on BPD, had a diffused aspect also in non-BPD group. Because of this, it could be less important for differential diagnosis of BPD. The core aspect of affective disregulation factor was dysphoric and depressive mood. In our sample, this was the poorest diagnostic efficiency factor. So it could be reflecting a clinical feature, which the neurotic and borderline pathologies overlapped.
Benzer Tezler
- Sydenham koreli vakalarda klinik, laboratuar bulguları ve tedavinin değerlendirilmesi
The evaluation of clinical and laboratory findings and treatment in patients with sydenham's chorea
TELMAN AYTAYEV ŞİMŞEK
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2010
Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıHacettepe ÜniversitesiÇocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
PROF. DR. DURSUN ALEHAN
- Davranım bozukluğu tanısıı alan ergenlerde tanının sürekliliği, klinik gidişi ve ilişkili faktörlerin araştırılması
Research of diagnostic stability, clinical prognosis and related factors in adolescent diagnosed with conduct disorder
ERGÜL FİDAN KIRCELLİ
- Hashimoto tiroiditinin çocuk ve ergenlerde seyri, Na-L tiroksin tedavisinin antikor titreleri üzerine etkisi
The clinical course of hashimoto thyroidits in childhood and adolescence and the effect of Na- L thyroxin therapy on thyroid antibodies
ÖMER BERK
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2009
Endokrinoloji ve Metabolizma HastalıklarıEge ÜniversitesiÇocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ŞÜKRAN DARCAN
- Trans kadın ve trans erkek bireylerde nesne ilişkileri niteliği, kişilik örgütlenme düzeyi, bağlanma biçimi, başa çıkma yöntemleri ve yaşam kalitesinin değerlendirilmesi
Evaluation of quality of object relation, personality organization level, attachment styles, coping strategies and quality of life in trans women and trans men
AYŞE NUR OĞUZ
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2018
PsikiyatriSağlık Bilimleri ÜniversitesiPsikiyatri Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. ENGİN EMREM BEŞTEPE
- Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) tanısı almış 11-18 yaş çocuk ve ergenlerde psikolojik sağlamlık ve empati düzeyi ile içselleştirilmiş damgalanmanın ilişkisi
Relationship between psychological resilience and empathy levels with internalized stigma in children and adolescents aged 11 TO 18 WHO have been diagnosed with obsessive compulsive disorder (OCD)
KÜBRA İLİCEPINAR
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2021
PsikiyatriSağlık Bilimleri ÜniversitesiÇocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. CANER MUTLU