Preeklampsi belirteçlerinin ve düzeylerinin maternal ve neonatal sonuçlara etkisinin araştırılması
To investigate the effects of maternal and neonatal outcomes of preeclampsia and levels of markers
- Tez No: 435505
- Danışmanlar: PROF. DR. SELAHATTİN KUMRU, YRD. DOÇ. ALPER BAŞBUĞ
- Tez Türü: Tıpta Uzmanlık
- Konular: Kadın Hastalıkları ve Doğum, Obstetrics and Gynecology
- Anahtar Kelimeler: ( Preeclampsia, Proteinuria, Maternal-Perinatal outcomes)
- Yıl: 2016
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Düzce Üniversitesi
- Enstitü: Tıp Fakültesi
- Ana Bilim Dalı: Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 63
Özet
ÖZET GĠRĠġ: Hipertansif hastalıklar, gebelik sırasında en sık görülen tibbi komplikasyonlardır ve tüm gebeliklerin %5-10‟unda bulunurlar. Bu hastalıklar maternal ve perinatal mortalite ve morbiditenin en önemli sebeplerinden biridir. Gebelikte görülen hipertansif hastalıklar; kronik hipertansiyon, kronik hipertansiyona süperempoze preeklampsi, gestasyonel hipertansiyon ve preeklampsi-eklampsi sendromu olarak 4 grupa ayrılmaktadır. Preeklampsi olguları, klinisyenin doğum öncesi ve doğum sonrası takipte güçlük çektiği olgulardır. Yüksek riskli vakaların bu konuda tecrübeli ve iyi eğitim almış tıbbi personel tarafından erken tanınması ve vakit kaybetmeden daha ileri bir merkeze gönderilmesi, kritik gruptaki bu hastalarda maternal ve perinatal sonuçların iyileşmesini sağlayacaktır. AMAÇ: 2013 yılında ACOG (American College of Obstetricians and Gynecologists) tarafından proteinüri miktarının, preeklampsi şiddetini gösteren bir belirteç olmaktan çıkarılması önerildi. Bu çalışmanın amacı öncelikle proteinüri olmak üzere preeklampsi belirteçlerinin perinatal ve maternal sonuçlar ile ilişkisinin araştırılmasıdır. MATERYAL METOD: Preeklampsi tanısı ve sınıflandırması ACOG Task force on hpyertansion in pregnancy 2013 kriterlerine göre yapıldı. Düzce Üniversitesi Etik Kurul onayı alındıktan sonra Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğine Ocak 2012 ile Ekim 2015 tarihleri arasında çalışmaya dahil edilen 25-42 haftalık gebeliği olan 100 preeklamptik gebe ve herhangi bir medikal ve obstetrik komplikasyonu olmayan 100 sağlıklı gebe olmak üzere 200 gebede rektospektif olarak gebelik haftası, yaş, parite, gravida, kan basıncı ve abortus, hematolojik ve biyokimyasal parametreler, doğum şekli, maternal hastanede yatış süresi, sezaryen endikasyonu, plesenta dekolmanı, ABY(akut böbrek yetmezliği), pulmoner emboli, intrakranial kanama, DIC (dissemine intravasküler koagülasyon), kan ürünü replasmanı, dializ, plazmaferez ihtiyacı, karaciğer subkapsüler hematomu ,yenidoğan özellikleri; kilo, boy, fetal gelişim kısıtlılığı, apgar skoru, yenidoğan yoğun bakım ünitesi (YDYBÜ) ihtiyacı, YDYBÜ‟ nde kalış süresi, yenidoğanın geçici takipnesi, respiratuar distress sendromu, sepsis, perinatal ex, nekrotizan enterekolit, kayıt edilmiştir. Hastaların (HCT) hematokrit, (HGB) hemoglobin, trombosit sayısı, v alanin transaminaz (ALT), aspartat transaminaz (AST), laktat dehidrogenaz (LDH) , INR, kan –üre azotu (BUN), kreatinin, aktive parsiyel tromboplastin zamanı (aPTT), protrombin zamanı (PT), parametreleri kayıt edildi. Tanımlayıcı istatistikler frekans, yüzde, ortalama (mean), standart sapma (SD) ve medyan (ortanca), minimum (min), maksimum (max) değerleri ile sunulmuştur. Hasta ve kontrol grupları arasında sürekli değişkenler bakımından yapılan karşılaştırmalarda normal dağılım gösteren veriler için Independent samples t-test, normal dağılım göstermeyen veriler için Mann- Whitney U test kullanılmıştır. Sürekli değişkenler arası korelasyon analizlerinde normal dağılım gösteren değişkenler için Pearson korelasyon katsayısı, normal dağılım göstermeyen değişkenler için Sprearman rho korelasyon katsayısı hesaplanmıştır. İstatistik analizler SPSS v.22 paket programı ile yapılmış ve anamlılık düzeyi 0,05 olarak alınmıştır. SONUÇ Preeklamptik gebelerde proteinüri miktarı arttıkça sezeryan oranı (p=451), plasenta dekolmanı görülme oranı (p=0,312), antihipertansif tedavi ihtiyacında (p=0,323), kan ve kan ürünü replasmanında (p=0,319) artış görüldüğü ama istatiksel olarak anlamlı olmadığı. YDYBÜ ihtiyacında proteinüri arttıkça artış görüldüğü (p=0,015) ve bunun istatiktiksel olarak anlmalı olduğu.YDYBÜ yatış endikasyonlarından FGR (p=0,033), RDS (p=0,613), sepsis (p=0,065) oranlarının arttığı ama istatiktiksel olarak anlamlı olmadığı görülmüştür. Eklampsi sadece 3+ proteinürisi olan gebelerde görülmüş ve istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0,018). Eldeki tez çalışmasının sonuçları; proteinüri miktarı arttıkça maternal ve neonatal komplikasyonların arttığı ama istatiksel açıdan bunların anlamlı olmadığını gösterdi. ACOG 2013 yılında yayımladığı bültende masif proteinüriyi ağır Preeklampsi tanı kriteri olmaktan çıkarmış ve proteinürinin maternal ve neonatal sonuçlarla ilişkisinin minimal olduğunu ifade etmiştir. Bizde çalışmamızdada proteinüri miktarı arttıkça maternal ve neonatal komplikasyonların arttığı ancak bunların istatiksel olarak anlamlı olmadığı sonucuna vardık.
Özet (Çeviri)
ABSTRACT INTRODUCTION: Hypertensive diseases are the most frequently seen medical complications during pregnancy and they make up %5-10 of all pregnancies. These diseases are most important causes of maternal and perinatal mortality and morbidity. Hypertensive diseases, seen in pregnancy are 4: Chronic hypertension, preeclampsia superimposed by chronic hypertension, gestational hypertension and preeclampsia-eclampsia. The preeclampsia cases represents a challenge for the clinician faced with their antepartum or postpartum care. Early detection of high-risk individuals by well- trained medical personnel and timely referral to advanced tertiary centers will bring to improved perinatal and maternal outcomes in this critical group of patients. AIM: In the year 2013 it was proposed by ACOG (American College of Obstetricians and Gynecologists) to remove proteinuria as an indicator of preeclampsia severity. This research aims to study the relationship between preeclampsia indicators –mainly proteinuria- and perinatal or neonatal results. MATERIALS AND METHODS: The diagnosis and classification of preeclampsia is based on „ACOG Task force on hypertension in pregnancy 2013‟ criteria. Düzce University Ethics Board approved the study. 200 women with 25 to 42 weeks of pregnancy were enrolled in the study. Of 200 women enrolled in the study who referred to Obstetrics and Gynecology ward between January 2012 and September 2015; 100 had preeclampsia and 100 became the control group with no conditions of medical or obstetric complications. The pregnant women enrolled to the study are asked for age, gravida, parity, abortus history. Blood pressure is measured. Time of hospitalization, hematologic and biochemistry parameters, type of delivery, caesarean indication if done, ablatio placentae, DIC, acute renal failure, pulmonary embolia, intracranial hemorrhagia, the need for transfusion of fresh frozen plasma, platelet suspension, need for dialysis, plasmapheresis, liver subcapsular hematoma were inquired then recorded. The features of the newborn; measurements of height, weight, FGR(fetal growth restriction), ARDS (acute respiratory distress syndrome), NEC (necrotizing enterocollitis), sepsis, need for intensive care were inquired then recorded. The (HGB)haemoglobin, (HTC)hematocrit, platelet, alanine transaminase(ALT), vii aspartate transaminase (AST) lactate dehydrogenase (LDH), INR, BUN, creatinine, aPTT, PT parameters were tested and recorded. Descriptive statistics are presented as frequency, percentage, mean, median, minimum and maximum values. Comparisons were made for the continuous variables between patient and control groups. For the continuous variables correlated with normal distribution Independent samples t-test was used and for the continuous variables not correlated with normal distribution Mann-Whitney U test was used. In the correlation analysis for continuous variables; Pearson Correlation coefficient was calculated for normal distribution variables and Spearman rho correlation coefficient was calculated for the variables not in normal distribution. SPSS v22 program was used for analyses and the values which are less than 0.05 were accepted as significant. RESULTS: In pregnant women with preeclampsia, as proteinuria amount increases; the cesarean rates(p=451), ablatio placentae rates(p=0.312), the need for antihypertensive therapy (p=0.323), transfusion of blood and blood products(p=0.319) increases as well but they are not statistically significant. Neonatal intensive care need (p=0.015) increases with proteinuria and is statistically significant. For neonatal intensive care patients with FGR (p=0.033), RDS (p=0.613), sepsis (p=0.065); the rates increase with proteinuria amount but they are not statistically significant. Eclampsia was seen only in patients with +3 proteinuria and found to be statistically significant (p=0.018). According to this study results, maternal and neonatal complications increases as the proteinuria amount increases but it is not statistically significant. According to the article they published in 2013, ACOG removes massive proteinuria as diagnostic criteria of severe preeclampsia and states that proteinuria amount has minimal relation to neonatal and maternal results. In this study, we reach ed the conclusion that as the amount of proteinuria increases maternal and neonatal complications increases as well but they are not statistically significant.
Benzer Tezler
- Preeklamptik ve normal gebelerde maternal ve umblikal kord kanındaki tiyol-disulfid, delta aminolevulinat dehidrataz, diğer oksidatif stres marker seviyelerinin araştırılması ve neonatal sonuçlara etkisi
Research of thi̇ol-disulfide, delta aminolevulinate dehydratase and other oxidative stress marker levels in maternal and umbilical cord blood of preeclamptic and healthy pregnants and thei̇r effect on neonatal outcomes
BÜŞRA LEKESİZ
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2022
Kadın Hastalıkları ve DoğumAnkara Yıldırım Beyazıt ÜniversitesiKadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ZEHRA KURDOĞLU
- Fetal inflamatuar yanıt sendromu belirteçlerinin maternal serum ile fetal kord kanında ölçülmesi ve neonatal sonuçlarla ilişkisinin değerlendirilmesi
Measurement of fetal inflammatory response syndrome (FİRS) markers in maternal and fetal blood serum and evaluation of the association in terms of neonatal outcomes
DİLA KASAPOĞLU
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2015
Kadın Hastalıkları ve DoğumHacettepe ÜniversitesiKadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. ÖZGÜR ÖZYÜNCÜ
- Trombofili ve hiperhomosisteinemi ile bağlantılı gebelik komplikasyonları ve fetal kayıplar
Pregnancy complications and fetal loss associated with hyperhomocysteinemia and thrombopmilia
MEHTAP POLAT
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2005
Kadın Hastalıkları ve DoğumGazi ÜniversitesiKadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
PROF.DR. KUTAY BİBEROĞLU
- Down sendromu taramasında kullanılan birinci ve ikinci trimester maternal serum belirteçlerinin gebelik komplikasyonları ile ilişkisi
First and second trimester maternal serum down syndrome markers and adverse pregnancy outcomes
LALE SUSAN KARAKIŞ
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2010
Kadın Hastalıkları ve DoğumSağlık BakanlığıKadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. NEŞE YÜCEL
- 11 - 13+6 gebelik haftasında yapılan ayrıntılı ultrasonografinin ve kombine testin, gebelik sonuçları ve aneuploidi taramasında tanısal belirleyiciliği
Diagnostic determination of detailed ultrasonography and combined testings for 11th - 13+6th week pregnants in aneuplody screening and obstetric outcomes
SELİN TERTEMİZ
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2012
Kadın Hastalıkları ve DoğumMustafa Kemal ÜniversitesiCerrahi Tıp Bilimleri Bölümü
YRD. DOÇ. DR. KENAN S. DOLAPÇIOĞLU