Geri Dön

Urban ecotherapy: A comparative evaluation on the therapy potentials of park features in Istanbul

Kentsel ekoterapi: İstanbul'daki park özelliklerinin terapi potansiyelleri üzerine karşılaştırmalı bir değerlendirme

  1. Tez No: 683174
  2. Yazar: DİDEM KARA
  3. Danışmanlar: DOÇ. DR. GÜLDEN DEMET ORUÇ
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Şehircilik ve Bölge Planlama, Urban and Regional Planning
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2021
  8. Dil: İngilizce
  9. Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
  10. Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Kentsel Tasarım Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Kentsel Tasarım Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 219

Özet

Çağımızın en önemli sorunlarından olan çevre krizi, insan nüfusundaki hızlı artış ve bu artışın getirdiği doğal kaynakların hızla tükenmesi, hayati ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin kaybı, beşeri faaliyetlere bağlı iklim değişikliği ve kirlilik (Singh, 2017) gibi sorunlara bağlı olarak her geçen gün daha da önemli hale gelmektedir. Geleceğe yönelik sürdürülebilirlik tartışmalarının kaynağı olan bu sorunlar bugünün yaşam kalitesini de önemli ölçüde etkilemektedir. Özellikle beşeri faaliyetlerin ekosistemler üzerindeki etkileri değerlendirildiğinde, sanayileşme ve kentleşmenin yarattığı baskı, gerek faaliyetlerin kendisinde gerekse arazi ve kaynak ihtiyacında meydana gelen artış sebebiyle önem kazanmaktadır. Bu bağlamda halihazırda dünya nüfusunun yarısından fazlasını barındıran (Chamie, 2020) ve aynı zamanda endüstriyel üretim, ulaşım, fosil yakıt tüketimi, doğal kaynak tüketimi ve atık üretimi gibi olguların daha yoğun görüldüğü (Singh, 2017) kentsel alanlar ve kentleşmenin niteliği, gerek yaşam kalitesi gerekse çevre sorunları bakımından tartışılması gereken önemli bir konudur. Çünkü bu alanların niteliği ve içerisinde gerçekleştirilen beşerî faaliyetlerin çıktıları doğrudan ve dolaylı olarak insanın yaşam kalitesini ve sağlığını etkilemektedir. Sanayileşme ve beraberinde getirdiği hızlı ve çarpık kentleşmenin doğurduğu olumsuz sonuçlara dair pek çok çalışma yürütülmüş, bu olguların doğal alanlar ve insan sağlığı üzerine etkileri tartışılmıştır. Öncelikle insan hayatı için elzem servisleri sağlayan ekosistemlerin kaybolması veya kirlenmesi ile gerek doğal afetler gibi olgular, gerekse kirliliğin sebep olduğu hastalıklar insan hayatını teh etmektedir (Alcamo, 2003; Ichimura, 2003; Kumar et al., 2019; Mutatkar, 1995). Ek olarak kentsel mekanın niteliksiz olması ve yüksek nüfus yoğunlukları sebebiyle bulaşıcı veya yaşam tarzıyla ilişkili hastalıklarda artış görüldüğüne (Jackson, 2003; Mutatkar, 1995; Phillips, 1993) ve aşırı kalabalık hissi, sosyal izolasyon, suç, kentsel yoksulluk, sosyal donatılara erişememe (Bhugra et al., 2019; Jackson, 2003; Qiu et al., 2019; Reichert et al., 2020) gibi kentsel sorunlar sebebiyle meydana gelen psikolojik sorunlara da kentsel alanlarda daha sık rastlandığına dair bulgular mevcuttur. Özellikle sanayileşmenin olumsuz etkilerinin görülmeye başlandığı 19. Yüzyıldan itibaren kentsel sorunlara çözüm arayışları başlamış; geçmişten günümüze gerek devletler ve kurumlar gerekse çevre bilimleri tarafından pek çok çözüm önerisi ortaya konmuştur. Londradaki kötü yaşam koşulları ve altyapı sorunlarının çözülmesi amacıyla Birleşik Krallık Parlamentosu tarafından 1848 yılında yürürlüğe konan Kamu Sağlığı Yasası (Public Health Act) ile başlayan kentsel iyileştirme çalışmalarını Amerika'da başlayan Park Hareketi, Ebenezer Howard'ın Bahçe Kent modeli (Landrum, 2004) ve Wright'ın Broadacre City modeli (Lopez, 2012) benzeri banliyöleşme hareketleri, planlama anlayışında benimsenen bölgeleme ile kirletici sanayi fonksiyonunun yaşam alanlarından ayrılması, fiziki çevre koşullarının iyileştirilmesine ve kamusal açık alanların artırılmasına yönelik modernist yaklaşımlar (Lopez, 2012), sanayinin desantralize olmasının ardından köhneyen kent merkezlerinin canlandırılmasına yönelik kentsel dönüşüm faaliyetleri (Hall, 2014) gibi pek çok anlayış ve uygulama takip etmiştir. 80'lerin ardından kamu sağlığı ve kent planlaması tekrar birlikte değerlendirilen konular haline gelmiş, yeni şehircilik yaklaşımı ile planlamada bölgeleme anlayışı ve banliyöleşme terk edilerek karma kullanımlı, yürünebilir (Basiago, 1996) ve kentliyi aktif ve sosyal olmaya teşvik edecek bir dokuya ve kamusallığa sahip kentler hayal edilmeye başlanmıştır (Lopez, 2012). Bu dönemde tartışılmaya başlayan bir diğer önemli husus ise sürdürülebilirliktir. Sürdürülebilirliğe bağlı olarak ortaya atılan akıllı büyüme, kentsel yayılmanın önlenmesi, kompakt kentler gibi teoriler ortaya atılmıştır. Planlama anlayışında ise yalnızca 'mekânsal' planlamadan kopuş gerçekleştiği, kentin tüm bileşenlerini birlikte değerlendiren stratejik planlama anlayışına dönüldüğü görülmektedir. Bu bağlamda planlama enerji, su ve gıda arzı, atık yönetimi, ekonomik çevre ve sanayi, yapılı çevre, sosyal çevre ve küresel ve yerel eğilimleri de ele alan kapsayıcı bir yaklaşım kazanmıştır. Bu bağlamda günümüz planlama teorileri ve uygulamaları sürdürülebilirlikten ayrı düşünülemez hale gelmektedir. Bu kapsamda sürdürülebilirliği merkezine koyan rejeneratif tasarım, biyomorfik tasarım, biyomimikri, biyofilik tasarım gibi tasarım uygulamaları yanısıra, ekolojik, yeşil, düşük karbonlu, sıfır karbonlu, enerji etkin ve akıllı kent gibi kavram ve uygulamaların tartışıldığı görülmektedir. Ancak tüm bu uygulamaların pratikteki işlerliği gerek yönetici, karar alıcı, plancı, mimar gibi rolleri sebebiyle gerekse ekosistemin bir ferdi olarak 'bireyin' bilinç düzeyi ve yaşam alışkanlıklarına bağlı hale gelmektedir. Bu noktada yukarıda bahsedilen kentsel alanların niteliklerine bağlı olarak meydana gelen sorunlara bir yenisi daha eklenmektedir. Çevresel sorunların ana kaynağı olan insan, yani 'bireyin' kentsel mekanda doğal alanlardan uzak bir hayat sürdüğü ve doğa ile olan ilişkisinde bozulmaların gerçekleştiğini öne süren ekopsikoloji yaklaşımı, bu uzaklaşmanın çevre bilincini azalttığını ve çevre krizini derinleştirdiğini iddia etmektedir (Roszak, 1992). Bu bağlamda çevresel kriz ve insanın psikolojik krizi arasındaki ilişkiyi inceleyen yaklaşım, çevresel krizin çözümünde bireyi bir kilit taşı olarak görmekte; ancak doğa ile yeniden ilişki kurulması ile sağlanacak çevre bilinci ve bireysel dönüşüm ile çevresel krizin çözülebileceğini öne sürmektedir (Scull, 2008). Bu bağlamda ekoloji, derin ekoloji, benötesi psikoloji, ekonomi gibi pek çok alanla ilişkilenen yaklaşım, çevre aktivizmi ve ekoterapi gibi pratiklerle doğayla yeniden etkileşime geçme, doğa-insan ilişkisini yeni bir dil ve modelle kurgulama ve psikolojik ve çevresel sorunları çözme yolunda ilerlenebileceğinden bahsetmektedir (Scull, 2008). Bu dönüşüm ve yeniden inşa sürecinde kilit role sahip ekoterapi ise Clinebell (1996) tarafından 'dünya ile sağlıklı bir ilişki kurulması ile iyileşme ve büyüme' olarak tanımlanmaktadır. Günümüz çevre krizini tüm zamanların en büyük sağlık sorunu olarak tanımlayan Clinebell (1996), çözümü ekoterapi ve eko-eğitim ile çevre bilincinin geliştirilmesinde bulmaktadır. Ekoterapi ise doğada çalışma veya doğayı gözlemleme yoluyla veya bir profesyonelin yardımı ile macera terapisi, çevre koruma, vahşi yaşam terapisi gibi uygulamalarla elde edilebilen bir ekosistem hizmetidir. Psikolojik bir çalışma alanı olan ekopsikoloji ile şehir planlama ve kentsel tasarım disiplinlerini birbiri ile ilişkili hale getiren ve bu tezin temel kaygısını oluşturan hususlar sürdürülebilirlik ve kentsel mekânın niteliğidir. Gerek çevresel krizin çözümü gerekse kentsel mekânda artırılması hedeflenen yaşam kalitesi ve kamu sağlığı konuları üzerinden ilişkilenen bu iki disiplin, kent mekanının bu hedefler doğrultusunda ekoterapi hizmeti sunar hale gelmesinin hangi koşullara bağlı olduğunun anlaşılması amacıyla birlikte ele alınmıştır. Bu amaç doğrultusunda öncelikle ekopsikoloji, ekoterapi ve ilişkili bir çalışma alanı olan iyileştirici çevreler (restorative environments) konularında bir literatür araştırması yürütülmüş; eko-terapötik çevrelerin türleri, faydaları, özellikleri ve ekoterapi hizmetinin alımını sağlayan aktiviteler incelenmiştir. Bu bağlamda çalışmanın kapsamı, gerek geçmişten günümüze yürütülen kentsel iyileştirme çalışmalarında vurgulanan önemi, gerekse mevzubahis literatürlerde iyileştirmeye konu olan kentsel mekân içerisinde en sık değinilen alanlar olmaları sebebiyle kentsel yeşil alanlar özelinde daraltılmıştır. Tezin alan çalışması için ise gerek geçmişten günümüze süregelen metropol kimliği, gerekse günümüzde barındırdığı nüfus bakımından Türkiye'nin en büyük kenti olma özelliğine sahip İstanbul seçilmiştir. Tüm bunların yanında geçmişte kenti olumsuz etkileyen sanayileşme ve çarpık kentleşme gibi olgulara (Karakuyu et al., 2010) ek olarak, günümüz neo-liberal politikaları ve merkezi hükümetin karar verdiği Kuzey Marmara Otoyolu, 3. Havaalanı 3. Köprü, Kanal İstanbul gibi mega projeler ile İstanbul doğal alanlarını her geçen gün biraz daha kaybetmekte; kent üzerinde süregelen bu tehditin yol açtığı yaşam kalitesindeki düşüş İstanbul'u bu tez çalışması için önemli bir vaka haline getirmektedir. Bu bağlamda literatür araştırması yoluyla elde edilen verilerin incelenmesi amacıyla İstanbul içerisinden 3 yeşil alan seçilmiştir. Bunlardan ilki kentin çeperinde yer alan Beylikdüzü ilçesinden lineer bir park sistemi, ikincisi kentin merkezinde ve merkezi iş alanına yakın konumlanmış bir kent parkı olan Şişli ilçesi Maçka Parkı, üçüncüsü ise kentin eski sayfiye yeri olup günümüzde çoğunlukla yerleşim merkezi niteliğine sahip Kadıköy ilçesinden yine lineer niteliğe sahip Moda ve Yoğurtçu Parklarıdır. Seçilen üç park özniteliklerinin ve çevreleyen kent dokusunun niteliğinin farklılaşması sebebiyle tercih edilmiştir. Parkların incelenmesi ise mekânsal özelliklerinin ve kullanıcı deneyimlerinin değerlendirilmesi olmak üzere iki aşamalı olarak kurgulanmıştır. Vaka çalışması öncelikle parkların fiziksel ve fonksiyonel niteliklerinin incelenmesi ile başlamış, ardından park kullanıcılarının fiziksel ve fonksiyonel niteliklere bağlı deneyimleri ve edindikleri ekoterapi hizmetinin derecesi incelenmiştir. Fiziksel nitelik ve fonksiyon incelemesi parkların planı ve iç sirkülasyonu, vejetasyonu, sahip olduğu fonksiyon, mobilya ve tesisler ve sağladıkları aktiviteler üzerinden gerçekleştirilmiş; kullanıcı deneyimi ve ekoterapi hizmeti ise literatürde tanımlanan bu özellik ve aktivitelerin park kullanım sıklığı, deneyim ve doğaya bağlılık üzerindeki etkilerini ölçümleyen bir anket çalışması yoluyla sorgulanmıştır. Çalışmanın sonuçları kent içerisinde yer alan parkların ekoterapi servisi verme potansiyeline sahip olduğunun yanısıra, bu alanların özniteliklerinin kullanıcı deneyimi, bu alanlarda gerçekleştirilen eko-terapötik aktiviteler ve bu aktivitelerden memnuniyet üzerinde etkili olduğunu kanıtlamıştır. Özellikle bu alanların sağladığı faydalar içerisinde tanımlanan duygu ve durumların doğaya bağlılıkla ilişkili olduğu ve gerçekleştirilen aktiviteler yoluyla elde edilebildiği kanıtlanmıştır. Ek olarak, park ve doğal alanların sahip olduğu özellikler, tasarım özellikleri, mobilya ve tesisler, vejetasyon ve diğer doğal peyzaj elemanlarının da bu duygu ve durumların deneyimlenmesinde etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ekopsikoloji ve ekoterapi literatüründe tanımlanan özelliklerin hem kent hem yeşil alan ölçeğinde benimsendiği bir tasarım yaklaşımıyla kent mekanı ve rekreatif alanların terapi potansiyelinin artırılabileceği görülmüş, kentlinin terapötik mekanı deneyimleyebilmesi ile hem kentin yarattığı sağlık sorunlarının azaltılabildiği hem de bireyin doğaya bağlılığının güçlenebildiği kanıtlanmıştır.

Özet (Çeviri)

The environmental crisis, which is one of the most important problems of our age, is becoming more important day by day due to the rapid increase in the human population and the problems that brought by this increase such as rapid depletion of natural resources, the loss of vital ecosystems and biological diversity, human-induced climate change and pollution (Singh, 2017). These problems, which are the source of sustainability discussions, also significantly affect today's quality of life. In this context, urban areas, which currently host more than half of the world's population (Chamie, 2020) and where phenomena such as industrial production, transportation, fossil fuel consumption, natural resource consumption and waste production are more intense (Singh, 2017), and the quality of urbanization are important issues that need to be discussed in terms of both quality of life and environmental problems. In particular, many studies have been conducted on the negative consequences of industrialization and the rapid and unplanned urbanization it brings, and the effects of these phenomena on natural areas and human health are discussed. First of all, due to the loss or pollution of ecosystems that provide essential services for human life, both natural disasters and diseases caused by pollution threaten human life (Alcamo, 2003; Ichimura, 2003; Kumar et al., 2019; Mutatkar, 1995). In addition, unqualified urban space, high population densities and other urban issues increase the frequency or risks of infectious diseases, lifestyle-related diseases and psychological problems (Bhugra et al., 2019; Jackson, 2003; Mutatkar, 1995; Phillips, 1993; Qiu et al., 2019; Reichert et al., 2020). Especially since the 19th century, when the cities started to face the harmful effects of industrialization, the search for solutions to urban problems began. From past to present, many solutions have been put forward by both governments and environmental sciences. These urban remediation activities started with the Public Health Act enacted by the British Parliament in 1848 to solve London's poor living conditions and infrastructure problems and continued by many other approaches and implementations. In the 1980s, sustainability started to be discussed and led to theories such as smart growth, prevention of urban sprawl, compact cities, and many others. However, the fact that all these practices become dependent on the environmental consciousness and lifestyle of the 'individual' as a member of the ecosystem and their roles as managers, decision-makers, planners, and architects. The ecopsychology approach argues that the primary source of the environmental crisis is the human, who has a deteriorated relationship with nature due to its life in urbanized areas. This deterioration leads to the lack of environmental awareness and deepens the ecological crisis (Roszak, 1992). In this context, the approach examines the relationship between the ecological crisis and human psychological crisis (Scull, 2008). Scull (2008) argues that the environmental crisis can only be resolved with environmental awareness and individual transformation to be achieved by re-establishing a relationship with nature. In this context, it is mentioned that the approach related to many fields such as ecology, deep ecology, transpersonal psychology, economics, and practices such as environmental activism and ecotherapy can be used to re-interact with nature, to construct the nature-human relationship with a new language and model, and to solve psychological and environmental problems (Scull, 2008). Ecotherapy, which has a vital role in this transformation and reconstruction process, is defined by Clinebell (1996) as 'healing and growth through establishing a healthy relationship with the world'. Clinebell (1996), who defines today's environmental crisis as the most significant health problem of all time, finds the solution in the development of ecological awareness with ecotherapy and eco-education. On the other hand, ecotherapy is an ecosystem service that can be obtained passively by studying or observing nature or with the help of a professional through activities such as adventure therapy, environmental protection, and wildlife therapy. Sustainability and the quality of life, which is the main subject of this thesis, make the disciplines of ecopsychology, which is a psychological field, and urban design interrelated. Therefore, these two disciplines, which aim to solve the environmental crisis and increase the quality of life in the urban space, are discussed together to understand the conditions of the urban area that can offer ecotherapy services in line with these aims. For this purpose, literature research was conducted on ecopsychology, ecotherapy and restorative environments fields and the types, benefits, characteristics of eco-therapeutic environments and activities that provide eco-therapeutic services were examined. In this context, the scope of the study has been narrowed down to the urban green areas due to the importance emphasized in the urban remediation studies carried out from the past to the present and their frequency of being mentioned in the aforementioned literature. For the case study of the thesis, Istanbul was chosen due to its characteristic of being the largest city in Turkey in terms of both its metropolitan identity from the past to the present and the population it currently hosts. Additionally, both the phenomena such as industrialization and unplanned urbanization that negatively affected the city in the past (Karakuyu et al., 2010) and today's neo-liberal policies and mega-projects such as the Northern Marmara Highway, the 3rd Airport, the 3rd Bridge, and the Kanal Istanbul decided by the central government make Istanbul an essential case for this thesis. In this context, three green areas were selected from Istanbul to examine the data obtained through literature research. The first of these is a linear park system from Beylikdüzü district that located on the periphery of the city, the second is Maçka Park of Şişli district, which is an urban park located at the city center, close to the central business district of the city, and the third is the Moda and Yoğurtçu Parks from the district of Kadıköy, where is a summer resort area at past and residential area today. Examination of the parks has two folds: spatial features and user experiences. The case study first started with the analysis of the physical and functional characteristics of the parks. Then the experiences of the park users related to these physical and functional features and the degree of ecotherapy service they obtain from the parks were examined. The physical characteristics and function examination were carried out on the plan and internal circulation, vegetation, functions, furniture and facilities of the parks and the activities they provide. User experience and ecotherapy service were questioned through a survey study measuring the effects of these on experience. The study results have proven that the parks in the city have the potential to provide ecotherapy services, as well as the attributes of these areas are effective on user experience, eco-therapeutic activities carried out in these areas and satisfaction with these activities. In particular, it has been proven that the emotions and situations defined within the benefits of these areas are related to the connectedness to nature and can be obtained through the activities performed. In addition, it has been found that the features of parks and natural areas, design features, furniture and facilities, vegetation and other natural landscape elements are also effective in experiencing these feelings and situations. Therefore, it has been seen that the therapeutic potential of urban space and recreational areas can be increased with a design approach in which the features defined in the ecopsychology and ecotherapy literature are adopted at both the urban and green space scales. Dependently, it has been proven that the citizens' experience of the therapeutic space can both reduce the health problems caused by the city and strengthen the individual's connectedness to nature.

Benzer Tezler

  1. Gaziantep geleneksel şehir dokusunda yer alan sokakların fiziki yapı özelliklerinin araştırılması

    Investigation of the physical characteristics of the streets in the traditional urban fabric of city of Gaziantep

    AYDA UĞUR

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2024

    MimarlıkHasan Kalyoncu Üniversitesi

    Mimarlık Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. TÜLAY KARADAYI YENİCE

  2. Impact of Ankaray light rail transportation system on the mode choice characteristics of the population a long its catchement area

    Ankaray hafif raylı toplu taşım sisteminin etki alanı içerisindeki kişilerin ulaşım türü tercihleri üzerindeki etkileri

    NURSUN DOĞRU

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    1999

    Şehircilik ve Bölge PlanlamaOrta Doğu Teknik Üniversitesi

    Şehir Planlama Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ALİ TÜREL

  3. Urban rental housing and tenant households in Turkey: Towards viable alternative policies for the rental sector

    Türkiye'de kentsel kiralık konut ve kiracı hanehalkları: Kiralık konut sektörü için geçerli alternatif politikalar

    AYŞEGÜL EMÜR

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    1999

    Şehircilik ve Bölge PlanlamaOrta Doğu Teknik Üniversitesi

    Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. MURAT BALAMİR

  4. Urban design as process design: An evaluation of Ulus historical city centre planning and urban design experiences

    Bir süreç tasarımı olarak kentsel tasarım: Ulus tarihi kent merkezi planlama ve kentsel tasarım deneyimlerinin değerlendirilmesi

    İ.SİNEM ŞİRANLI

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    1999

    Şehircilik ve Bölge PlanlamaOrta Doğu Teknik Üniversitesi

    Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı

  5. Urban transportation-Antalya as a case study

    Kent ulaşımı-Antalya örneği

    BANU NUR BARBAROS

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    1999

    İnşaat MühendisliğiBoğaziçi Üniversitesi

    İnşaat Mühendisliği Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. SEMİH S. TEZCAN

    DOÇ. DR. GÖKMEN ERGÜN