Les aspects communs et différents des droit de la concurrence Américain et Européen
Avrupa Birliği rekabet hukuku ile Amerikan rekabet hukukunun ortak ve farklı yanları
- Tez No: 781932
- Danışmanlar: PROF. DR. AYŞE IŞIL ERGÜVENÇ
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Hukuk, Law
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2003
- Dil: Fransızca
- Üniversite: Galatasaray Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Avrupa Birliği Hukuku Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 164
Özet
Yirminci yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle çift kutuplu dünya düzeni de sona erdi. Bu düzen değişikliği uluslararası hukuktan, yüz milyonlarca insana kadar doğrudan ya da dolaylı birçok değişimi de beraberinde getirdi. Kapitalizm komünizme karşı olan savaşından başarıyla çıkmıştı, bundan sonra dünyanın sadece belli bir kesiminde hakim olan serbest piyasa ekonomisi çok daha geniş alana yayılabilecekti. Bu durumda öncelikle yapılması gereken herkes için geçerli olacak rekabet hukuku kurallarını düzenleyerek piyasaları, müteşebbisleri ve bireyleri koruma altına almak olacaktır. Bu kurallar bütünü Rekabet Hukuku'nun konusunu oluşturmaktadır. Serbest piyasa ekonomisi uzun zamandan beri var olan bir sistemdi. Avrupa'nın bağrından kopan kolonilerin kurduğu Amerika Birleşik Devletleri Serbest Piyasa Ekonomisi sayesinde refaha erişmiş, dünyanın bir numaralı ekonomik gücü olmuştu. Avrupalı devletler Amerika serbest piyasa ekonomisini temel alıp Avrupa'ya özgü koşullar doğrultusunda gerekli değişiklikleri yaparak güçlünün güçsüze karşı adaletsizliğini önleyecek olan rekabetin düzenlenmesini bu örnek doğrultusunda vücuda getirecektir. Avrupa, tek pazarı oluşturup ekonomik güç olarak Amerika'yı yakalayıp sonra da geçme planlarını yaparken, Amerikan örneğinden ne derece esinlendi? Avrupa Birliği Rekabet Hukuku, Amerikan antitröst yasalarından hangi alanlarda farklılaşmış? Tezimin amacı, tüm bu sorunlara bir cevap aramak ve bundan sonraki muhtemel gidişat hakkında bir fikir sahibi olmaktır. Tezimin ilk bölümünde öncelikle Amerikan Antitröst Yasalarına giden konjonktürü inceledim. Zira ortaçağın sonundan itibaren İngiliz Mahkemeleri ticaret serbestisinin korunması gerektiğini savunmuşlardır. Bu serbestinin kısıtlanması bazı koşulların varlığına bağlıydı. Kısıtlamanın hukuki olarak kabul edilmesi kriterleri 1711 yılında görülen Mitchell v. Reynolds davasında ortaya konulmuştur. Adı geçen davada bir fırıncı, beş seneliğine fırınını kiralayarak, elli sterlin karşılığında kira kontratı süresince aynı mahallede fırıncılık mesleğini icra etmeyeceğini taahhüt etmişti. Mahkeme bu taahhüdü hür iradeyle, karşılığında bir bedel alınarak, belli bir zaman ve mekanla kısıtlı olduğundan hukuka uygun bulmuştu. Amerika'ya ilk kolonilerin yerleşmesinden itibaren İngiliz, Common Law Hukuku uygulanmaya başlamıştır. 18'yy sonu itibariyle Amerika'nın bağımsızlığını kazanması ve sanayi devrimini gerçekleştirmesi birçok şirketin kurulmasına sebep olmuştur. Bundan böyle mahkemeler, bu şirketlerin aralarında yaptıkları pazar paylaşımı, fiyat belirlenmesi gibi rekabeti kısıtlayan anlaşmaların hukuki geçerliliği üzerinde hüküm vermek zorunda kalacaklardır. Sherman Act öncesi mahkemeler katı bir tutum takınarak bu anlaşmaların global avantajları üzerinde mantıksal bir değerlendirme yapmadan iptallerini öngördüler. İç savaş sonrasında Amerika Birleşik Devletleri alt yapısını tamamlayarak sanayi devriminde önemli yol kat etti. Şirket yöneticileri sanayinin önemli sektörlerinde hakimiyet kurabilmek için gruplaşma ihtiyacı içindeydiler. Ancak Common Law'ın takındığı katı tutum nedeniyle bu birliktelikleri bir anlaşma ile yapmaları imkansızdı. Şirket yöneticileri aradıkları çözümü atalarının haçlı seferlerine çıkarken uyguladıkları bir yöntemde, tröstte buldular. Bu yöntem öylesine başarılı oldu ki sanayinin hemen her kolu tröstler tarafından ele geçirildi. Tek pazarın oluşum süreci, Amerika Birleşik Devletlerinin iç savaş sonrası alt yapısını tamamlayarak gerçekleştirdiği sanayi devrimi dönemiyle karşılaştırılabilir. Amerika o dönemde bir taraftan eyaletlerin içe kapalı ekonomiler uygulamasını engelleyici kurallar koyarken, diğer taraftan kartellerin piyasalara hakim olmasını engellemek yollarını da aramaktaydı. Common Law hükümlerinin etkisiz kalması nedeniyle de önce 1887'de Interstate Commerce Act'i daha sonrada, rekabet hukukunun mihenk taşlarından Sherman Act'ı yürürlüğe koydular. Bu iki hukukî düzenlemenin eksik tarafı, birleşme ve devralma yöntemleriyle rakiplerin bir araya gelmesini önleyecek herhangi bir hükme sahip olmamalarıydı. Ayrıca piyasaların işleyişini düzenleyen bir kuruma da ihtiyaç duyulmaktaydı. 1914 yılında çıkarılan iki yasa ile bu eksikler giderilmeye çalışıldı. Clayton Act ve Federal Trade Commission Act Amerikan Rekabet Hukukunun omurgasını tamamlamış oldu. Clayton Act, özet olarak rekabet veya maliyetin gerektirmediği fiyat ayrımcılığı uygulamaları ile bir ürünün yanında başka ürünlerin de satılmasını zorunlu kılan sözleşmelerle rekabeti kısıtlayıcı birleşme ve devralmalar ile çapraz yönetim kurulları oluşturulmasını yasaklamaktadır. Federal Trade Commission Act ise haksız rekabet uygulamalarını yasaklamanın yanında, Sherman Act ve Clayton Act ile öngörülmüş tüm aktiviteler ile Federal Trade Commission'ın haksız rekabet olarak nitelendirebileceği davranışlara karşı yaptırım getirmektedir. Yapılan bu yasa ile piyasaların işleyişini düzenleyen bir kurum da Amerikan Sistemindeki yerini almış oldu. Bu yasanın bir başka özelliği ise, diğer anti-tröst kanunlarındaki eksiklikleri tamamlayarak adeta bir“tıkaç”vazifesi görmesidir. Sherman Act birinci bölümünün geniş ve kategorik yazılımı sonucu, salt metne bağlı yorum yapıldığında, eyaletler arası ticaret üzerinde etkili tüm anlaşmaların mahkumiyeti sonucu doğmaktaydı. İşte bu nedenle Amerikan Temyiz Mahkemesi öyle bir yorum geliştirmek ihtiyacında kaldı ki sadece haklı bir gerekçe olmadan rekabeti kısıtlayan anlaşmalar yasaklanabilsin. Böylece, rakipler arasında işbirliğini Sherman Act birinci bölüm bağlamında suç kabul eden ve içtihatlarla geliştirilen bu yorum üç şartı koşmaktadır. İki veya daha fazla rakip arasında işbirliği ya da anlaşma, bu anlaşmanın eyaletler arası veya uluslar arası ticarete etkili olması ve ticareti haklı gerekçe olmadan kısıtlaması. Standat Oil kararıyla başlayan Chicago Board of Trades kararıyla pekişen“rule of reason”kuralı bundan böyle Sherman Act'i teleolojik açıdan yorumlayarak, rekabetin global kısıtlanmasını, üretimin düşüp, fiyatların artmasını dikkate alarak genel bir bilanço yapma imkanını sağladı. Ekonomik etkinliği sağlamak amacıyla yapılan ve ticaretin gereğini oluşturan eylemlere yaptırım uygulanmasından vazgeçilmiş oldu. Ancak bazı anlaşma türleri, yapıları itibariyle ticareti kısıtlarken global fayda üretmekten son derece uzak olduklarından Sherman Act'in katı tutumu bu“per se”anlaşmalara aynen uygulanmaya devam etti. Rakipler arasındaki hemen her anlaşmaya şüpheyle yaklaşılması müteşebbisleri birleşme ve devralma yoluna itmektedir. Ancak, her birleşme ve devralma rekabete aykırılık oluşturmayacağından ayrıntılı bir inceleme sonunda rekabette zarar veren birleşmeler ve devralmalar yasaklanabilmektedir. Amerikan Antitröst Hukukunda birleşme ve devralmalar iki ayrı kurum tarafından, eş zamanlı olarak incelenmektedir. Bu dualite tamamen tarihseldir. Birleşme ve devralmaya konu olan taraflar hem Department of Justice'a hem de Federal Trade Commission'a başvurarak operasyonun mahiyetini özetlemektedirler. Bu iki kurum aralarındaki işbölümü anlaşması çerçevesinde soruşturmalarını sürdürürler. Operasyonun rekabeti zedeleyen bir yanı varsa Department of Justice ilk derece Federal Mahkemesinden alınacak bir kararla; Federal Trade Commission ise idari bir kararla nihai karara kadar birleşme ve devralmayı yasaklar. Bu karalara karşı yargısal itiraz hakkı saklıdır. Amerikan Antitröst Hukuku birleşme ve devralmaların rekabete zarar veren etkilerini incelerken birleşme ve devralmanın etkili olacağı müşahhas pazarı, potansiyel rekabete aykırı etkileri, pazara girişteki engelleri ve“failing firm defense”teorisini dikkate alır. Bu teoriye göre iflas hükümlerine göre alınacak koruyucu tedbirler dahi bir şirketi koruyamıyorsa ve maddi müşkülat içinde olan şirket her halde iflas ederek tüm aktifleriyle tebahhur edecekse ve rekabete daha az zarar veren başka bir yöntem yoksa, rakipleri tarafından devralınmasına izin verilebilir. Amerikan Hukukunda rekabete aykırılık halleri daha ziyade özel kişiler tarafından açılan davaların konusunu oluştururken, kamu eliyle yürütülen davalar azınlıkta kalmaktadır. Rekabete aykırı uygulamalar sonucunda uğranan zararın üç misline kadarının zarar gören rakipler tarafından istenebilmesi, Amerika'da adeta özel savcılık makamını oluşturmuştur. Anglosakson hukukundan farklı olarak kıta avrupası, soyut ve genel olarak düzenlenmiş normları olaylara uygulama metodunu tercih etmektedir. Avrupa Birliği Rekabet Hukuku açısından teşebbüslere uygulanan temel norm Roma Antlaşmasının 81 ve 82 inci maddeleridir. Birleşme ve devralmalar başta olmak üzere diğer bir çok husus tüzük, yönerge ve kararlarla düzenlenmiştir. Roma Antlaşması'nın 81 inci maddenin ilk paragrafı teşebbüsler arası rekabeti kısıtlayan anlaşma, uyumlu eylem ve teşebbüs birliği kararlarını yasaklamaktadır. Üye devletler arasında rekabetin kısıtlanması sonucunu doğuran teşebbüsler arası her tür anlaşma şekli ne olursa olsun bu madde kapsamında mütalaa edilmelidir. Teşebbüs kavramı gerek komisyon gerek Avrupa Toplulukları Adalet Divanı tarafından geniş yorumlanınca maddenin uygulama alanı da o oranda kapsamlı olmaktadır. 81 inci maddeye göre rekabeti kısıtlayan anlaşma üye devletler arası ticaretin menfi yönde etkileyebildiği ve bu etkinin ortak pazarda doğduğu oranda uygulanacaktır. Doktrindeki son gelişmeler, anlaşma, uyumlu eylem yada teşebbüs birlikleri kararları yöntemlerinden hangi biriyle rekabetin kısıtlandığına bakılmaksızın sonuca yönelik hüküm verilmesi gereği üzerinde durmaktadır. Amerikan Antitröst Hukuku'nun aksine, 81 inci maddenin üçüncü paragrafı dört şartın birden yerine gelmesi halinde teşebbüslerin bazı faaliyet ve anlaşmalarını rekabet hukukunun dışına çıkarmaktadır. Bu paragrafta öngörülen şartlar doğrultusunda öncelikle, yapılan anlaşma ile ürünlerin üretiminde ve dağıtımında fayda sağlamalı, teknik ve ekonomik gelişimi teşvik etmelidir. İkinci, olarak bahse konu anlaşma ile sağlanan faydanın makul bir kısmı tüketicilere de yansıtılmalıdır. Yapılan anlaşma taraflara gerek olmayan bir takım kısıtlamalar getirmemelidir ve herhangi bir ürün pazarında rekabeti tamamen ortadan kaldırıcı bir etki doğurmamalıdır. Topluluk Antlaşmasının 82 inci maddesi, hakim durumun kötüye kullanılması durumunu düzenler. Bu maddeye göre bir ya da daha fazla teşebbüsün ortak pazarın tamamında veya bir bölümünde hakim durumunu üye devletler arası ticareti kısıtlayarak kötüye kullanmasını yasaklar. Bu madde Avrupa Kömür Çelik Topluluğu Antlaşmasının 66 ıncı maddesinden esinlenmiş, ancak bu maddeden farklı olarak hakim durum tanımını yapmayarak bu görevi Komisyon ve Avrupa Toplulukları Adalet Divanına bırakmıştır. Hakim durumun var olup olmadığını belirlemek için, aynen 81 inci maddede olduğu gibi, öncelikle hakim durumun var olduğu iddia edilen mal veya hizmet piyasasının coğrafi olarak tespiti gerekir. Daha sonra, belirlenen pazara giriş ve çıkışlarda bir engel olup olmadığı araştırılır. Tüm bu araştırmalar sonucunda bir teşebbüsün incelenen pazarda hakim durumda olduğu belirlenmişse tek başına bu durum hukuka aykırılık teşkil etmez. Ayrıca hakim durumunun kötüye kullanılmış olması da gerekir. Bu kötüye kullanma sonucunda üye devletler arası ticareti kısıtlanmış olmalıdır. Topluluk Antlaşmasının 81 inci maddesinin aksine 82 inci madde için öngörülmüş genel bir muafiyet hali bulunmamaktadır. İstisnai olarak kamu yararı nedeniyle Konsey Tüzük 1/2003'de bazı özel muafiyet halleri öngörmüştür. Son yıllarda artan şekilde önem kazanan diğer bir hususta birleşme ve devralmalar olmuştur. Avrupa Birliği, Topluluk Antlaşmalarında konuyla ilgili bir düzenlemeye gitmediği gibi, uzunca bir süre, 21 Aralık 1989 tarihine kadar tüzük ya da yönergeler aracılığıyla da herhangi bir hüküm getirmemiştir. Yaşanan ilk petrol krizlerinin ardından bu mevzuat boşluğunun etkileri hissedilmiş ve yaşanan birleşme fırtınasının rekabet üzerindeki menfi etkilerine karşı Komisyon 82 inci maddenin uygulanması yoluna gitmiştir. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı önce Komisyonun bu yorumunu onaylamış ancak daha sonra 81 inci maddenin birleşme ve devralmalar da da uygulanabileceğine hükmetmiştir. Ancak bu maddeler birleşme veya devralma gerçekleştikten sonra uygulanabildiğinden ve geriye dönük olarak bu işlemleri hiç yapılmamış ilan ettiğinden, hukuka olan güveni sarsmaktaydı. İşte bu yüzden Komisyon'un hazırladığı tüzük 1989 yılında yürürlüğe girerek Avrupa Birliği çapındaki birleşme ve devralmalara uygulanmaya başladı. Ayrıca Konsey 2003 yılında yeni bir tüzük tasarısı hazırlayarak bazı reform çalışmalarına bulunmıştır. Yürürlükteki 4064/89 sayılı Tüzük Avrupa Birliği çapındaki füzyon, kontrol devri, ortak şirket kurulması hallerine uygulanmaktadır. Bir birleşme veya devralmanın Avrupa çapında olup olmadığı, operasyona katılan teşebbüslerin ciroları ve diğer bazı kriterler aracılığıyla belirlenmektedir. Birleşme ve devralma operasyonlarının Tüzük açısından değerlendirilmesinde öncelikli olarak operasyonun gerçekleşeceği ürün ve coğrafi pazar belirlenmekte, daha sonra ise esas yönünden inceleme yapılmaktadır. Esas bakımından yapılan incelemede, pazardaki hakim durum, birleşme halinde potansiyel rekabetin varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği gibi pazar ve operasyon özellikleri de dikkate alınmakta ve rekabete aykırı birleşmelere mani olunmaktadır. Ayrıca Amerikan doktrinini dikkate alan Avrupa, iflas hükümlerine rağmen varlığını koruyamayacak olan şirketlerin rakipleri tarafından devralınmasına istisnai olarak müsaade edilmektedir. Konsey'in Avrupa Mevzuatını iyileştirme projesinin bir parçası olarak, 4064/89 sayılı Tüzükte yapılması öngörülen değişikliklerle daha objektif, daha şeffaf ve ekonomik analizlerden daha fazla faydalanılan ve savunma hakkını kuvvetlendiren değişiklikler öngörülmektedir. Avrupa Birliği hukuk düzeni içinde rekabet mevzuatına uygunluğu denetleyen bir çok kurum bulunmaktadır.Komisyon, Avrupa Toplulukları Adalet Divanı yanında üye devletlerin rekabet kurumları ve mahkemeleri de bu sistemin içinde yer alan ögeleri oluşturmaktadır. Ayrıca son yıllarda uluslararası işbirliği çerçevesinde Avrupa Birliği ile birçok devlet arasında ikili ve çok taraflı antlaşmalar da imzalanmıştır. Dünya ticaretinin çok büyük bir bölümünü oluşturan Amerikan ve Avrupa piyasaları rekabet hukuku açısından çok benzer yönlere sahip olduğu gibi, tamamen farklı unsurları da ihtiva etmektedir. Temel benzerlikleri beş noktada toplayabiliriz. Sherman Act 1 ile Topluluk Antlaşmasının 81 inci maddeleri arasındaki ortak noktalar. Sherman Act 2 ile Topluluk Antlaşmasının 82 inci maddeleri arasındaki benzerlikler, müeyyidelerin uygulanmasındaki ortak politikalar, yer itibariyle yetki prensibindeki benzerlik ve birleşme ve devralmalarda uygulanan benzer değerlendirme yöntemleri. İlk olarak Sherman Act 1 ile Topluluk Antlaşmasının 81 inci maddelerini karşılaştırdığımız zaman rekabete aykırılık kavramındaki benzerlik göze çarpmaktadır. Her iki hukuk sitemi iki ya da daha fazla tarafça ticareti sınırlayan anlaşma ya da anlaşma benzeri uygulamaları belirli bir seviyede rekabeti sağlamak için yasaklamaktadır. Rakiplerin paralel hareket ettiğinin belirlenmesi halinde uyumlu eyleme karine teşkil eden bu durum her iki hukuk düzeninde de ispat yükünün yer değiştirmesine yol açmaktadır. Sherman Act 2 ile Topluluk Antlaşmasının 82 inci maddeleri arasındaki benzerlikler ise, mal ve hizmet pazarlarının coğrafi olarak belirlenmesi kriterleri ve hakim durumun diğer rakipleri dışlayıcı şekilde kullanılmasının yasaklanmasındadır. Amerikan Antitröst yasaları“tekelci davranış”kavramını kullanırken, Avrupa“hakim durum”kavramını kullanarak terminolojide nüans yaratsalar da uygulamada benzer sonuçlara varmaktadırlar. Her iki sistemde piyasalara giriş ve çıkıştaki engeller, çapraz talep eğrisi, ikame mal gibi faktörlerin yanında temelde yüksek pazar paylarını hakim durumun belirlenmesinde başrolü oynadığını görmekteyiz. Rekabeti kısıtlayan yahut ortadan kaldırmayı amaçlayan veya bu etkiyi doğuran müeyyidelerin uygulanmasındaki politikalar arasında çarpıcı bir benzerlik bulunmaktadır. Rekabeti kısıtlayan anlaşmaları ihbar eden tarafların bazı şartları yerine getirmeleri durumundan ceza almamalarını öngören hukuki düzenleme büyük benzerlik göstermektedir. Ayrıca Amerikan Antitröst Hukukunun öngördüğü hapis cezasını bir yana bırakırsak, öngörülen ağır para cezaları benzerlik teşkil etmektedir. Kanunların uygulanmasındaki yere bağlı yetki prensibi her iki hukuk sistemi tarafından tercih edilmiş olan hukuki düzenlemedir. Yine her iki hukuk sistemi“etki teorisi”ni uygulamaktadır. Ancak Amerika yabancılık unsuru taşıyan durumlarda bir başka pazarın Amerikan pazarından daha fazla zarar görmesi halinde yargılama hakkından dan feragat edebilmektedir. Ayrıca Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki İşbirliği Antlaşması uyarınca işbölümü yapılabilmektedir. Birleşme ve devralmalarda yer alan farklı terminolojiye rağmen, uygulanan benzer değerlendirme yöntemleri ile benzer sonuçlara ulaşılmaktadır. Piyasalardaki yoğunluğu ölçmek için kullanılan Herfindahl-Hirschman indeksi Amerika'da olduğu kadar Avrupa'da da kullanılmaktadır. Amerika ile Avrupa Birliği rekabet hukukları arasındaki temel farklılıklara gelince. Bunları da yedi ana noktada toplamak mümkündür. Ticaretin kısıtlanmasına dair farklı bakış açıları, dikey anlaşmalara uygulanan farklı hukuk, farklı ekonomik teori ve analizler, hukuk düzenlerindeki farklılıklar, birleşme ve devralma alanındaki farklı yaklaşımlar, ortak-teşebbüs ve stratejik ortaklıklara uygulanan farklı hükümler ve mahkeme masraflarına dair değişik uygulamalar. Amerikan Antitröst Hukuku ticaretin kısıtlanıp kısıtlanmadığını mantık kuralı adını verdikleri bir metod ile değerlendirmektedir. Amerikan Hakimleri tarafından bulunan bu yöntemle bir anlaşma ya da anlaşma benzeri bir uygulamanın rekabet yararına ve zararına tüm etkileri bir değerlendirmeye tutularak cem'an doğurduğu sonuca binaen bir yargıya varılmaktadır. Oysa Avrupa Birliği rakipler arası anlaşmaların hangi şartlarda rekabete aykırı olacağını Topluluk Antlaşmasının 81 inci maddesinin ilk paragrafında anlatmıştır. Yine aynı maddenin üçüncü paragrafı hangi şartların varlığı halinde bir anlaşmanın 81 inci maddenin uygulama alanı dışında kalacağını belirlemiştir. Avrupa Birliği'nde bir anlaşma, 81 inci maddenin ilk paragrafındaki şartlar doğduğu, ancak üçüncü paragraftaki şartlar doğmadığı için ticareti kısıtlar kabul edilir. 81 inci maddedeki şartlar doğmadığı veya yine aynı maddenin üçüncü paragrafındaki şartlar aynı anda var olduğu hallerdeyse ticaretin kısıtlanmadığı var sayılır. Avrupa Birliği Rekabet Hukukundaki genel kurala istisna teşkil eden bir norm bulunmasına rağmen Amerikan Antitröst Yasasında bu tip genel bir norm bulunmamaktadır. İki hukuku sistemindeki diğer bir temel farklılık da, dikey anlaşmalar alanında yer almaktadır. Ortak pazar oluşturma çabasındaki Avrupa, özellikle tek satıcılık anlaşmalarının ulusal pazarları canlandıracağı kaygısıyla bu tip dikey anlaşmalara karşı sert bir tutum uygulamıştır. Böylece free rider'ların haksız rekabetine karşı etkisiz bir düzen kurulmuştur. Amerikan Antitröst Hukuku ise dikey anlaşmaların genelde intrabrand rekabeti güçlendirici etkilerini göz önüne alarak bu tip anlaşmalara karşı daha ılımlı yaklaşmıştır. Amerika, rekabet politikalarını belirlerken ekonomik teorilerden faydalanmış Harvard ve Chicago doktrinleri mahkeme içtihatlarında farklılıklara yol açmıştır. Avrupa ise rekabeti ekonominin etkinliği açısından kullanılacak bir enstrümandan ziyade birtakım politikalarını gerçekleştirmek için uygun bir araç olarak algılamıştır. Amerikan Antitröst Hukukunda rekabeti kısıtlayan bir eylem dolayısıyla uğradığı zararın üç katına kadarını isteyebilen teşebbüsler adeta özel savcılar gibi hareket ederek her fırsatta mahkemelere başvurmuş ve kimi zaman ticari kazançlarının üstünde tazminatlar elde etmişlerdir. Oysa Avrupa Birliği rekabet kuralların uygulanmasını neredeyse tamamen Komisyonun ellerine bırakmış ve özel kişiler için mahkemeleri özendirici hale getirmemiştir. Meşhur Tüzük 17'nin yürürlükten kaldırılarak yerine getirilen adem-i merkeziyetçi düzenleme sayesinde bu durumu biraz olsun değiştirmeyi ümit eden Avrupalı yasa koyucu, Atlantik'in diğer yakasına doğru bir kulaç daha atmıştır. Birleşme ve devralmalar alanında genelde bir benzerlik olsa da bazı önemli farklılıklar da vardır. Her iki kıtada da mevcut olan bildirimi takiben operasyonun durdurulmasının uygun görüldüğü hallerde Komisyon bu işlemi basit bir idari karar ile yapabilirken, Amerika'da hakim kararı olmaksızın böyle bir uygulamaya gidilememektedir. İdari kararların yargısal denetimi Avrupa Birliği'nde daha geç bir evrede mevcut olup, prosedüral garantilerin kuvvetlendirilmesiyle bu açık kapatılamaya çalışılmaktadır. Çok uluslu şirketlerin birleşmelerindeyse Avrupa Birliği ve Amerikan otoriteleri koordinasyon içinde çalışmaktadırlar. Ancak farklı pazarlarda çıkan farklı sonuçlar sebebiyle Amerika'da izin verilen bir birleşmeye Avrupa'da izin verilemeye bilmektedir. Ortak-teşebbüs ve stratejik ortaklıklara Avrupa Birliği Topluluk Antlaşmasının 81 ve 82 inci maddelerini uygularken Amerika Merger Guide Lines'ları uygular. Avrupa Birliği ortak yatırımın bağımsızlığı ölçüsünde 4064/89 numaralı Tüzük'ün de uygulanabileceğine hükmetmiştir. Bu farklı yaklaşım Avrupa'nın daha stratejik ortaklılara ve ortak teşebbüsleri bir anlaşma olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Mahkeme harçları ve masraflar Avrupa Birliğinde taraflara arasında paylaştırılırken, Amerika'da genel kuralın aksine davacının haklı bulunması durumunda davalı tarafından karşılanır. Genel kural ise, herkesin dava giderlerine katlanması şeklindedir. Sonuç olarak, Amerika Birleşik Devletleriyle Avrupa Birliği arasındaki ekonomik ilişki global açıdan büyük önem taşımaktadır. Globalleşmenin bir sonucu olarak her iki tarafta gerçekleştirilen kurumsal reformlar aynı yönde gerçekleşse de Avrupa, Amerika'ya oranla birçok konuda geç kalmıştır. Bunun temelinde yatan neden piyasa ekonomisinin rolü hakkında Avrupa'nın farklı bir soyso-kültürel bakış açısında olmasıdır 21 inci yüzyılda globalleşme sayesinde sermayenin, emeğin, malların ve hizmetlerin serbest dolaşmasının önündeki engeller kalkmıştır. Ancak, yabancı veya çok uluslu yatırımların yerel teşebbüslerden farklı uygulamalara maruz kalmalarını önlemek, bireyi ve rakipleri birbirlerinden korumak amacıyla herkes için geçerli rekabet kuralları oluşturulmalıdır.
Özet (Çeviri)
The economical relation between United States and European Union is one of the most important measures for International Economics. Structural reforms in the United States and European Union goes in the same direction but eventually European Union is delayed comparing to United States. This delay is due to an different approach of market, having its seeds in a different perception of social and cultural aspects of economy in Europe. So it may be useful to compare the law and juridical systems as well as their regulatory institutions for discovering similarities, differences and the processes of harmonization which might end up as an unique international competition law.
Benzer Tezler
- Les aspects communs et differents des droit de la concurrence Americain et Europeen
Avrupa Birliği Rekabet Hukuku ile Amerikan Rekabet Hukukunun ortak ve farklı yanları
A. CENK KESKİN
Yüksek Lisans
Fransızca
2003
HukukGalatasaray ÜniversitesiAvrupa Birliği Hukuku Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. IŞIL KARAKAŞ
- Türk ve Avrupa Topluluğu Rekabet Hukukunda pazar paylaşımı ve pazara girişin engellenmesine yönelik anlaşmalar
Market sharing and the agreements on prevention of entry to the market according to the Turkish and European Community's Competition Law
ARZU ÖZGEN
Yüksek Lisans
Türkçe
2023
HukukGalatasaray ÜniversitesiKamu Hukuku Ana Bilim Dalı
PROF. DR. HALİL ERCÜMENT ERDEM
- Uluslararası boyutuyla vergi incelemeleri
Tax examinations with international aspects
CANSU DAĞ BEREKET
- Girişimcilik temelinde alternatif bir finansman modeli olan kitle fonlaması ve Türkiye'deki yatırımcılarına yönelik bir araştırma
Crowdfunding as an alternative financial model based on entrepreneurship and an investigation for investors in Turkey
FARUK ŞAHAP