Yüksek bir konumdan bakışlı manzara resminde kompozisyon
Composition in a landscape painting viewed from a high position
- Tez No: 871781
- Danışmanlar: PROF. CANER KARAVİT
- Tez Türü: Sanatta Yeterlik
- Konular: Güzel Sanatlar, Fine Arts
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2024
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
- Enstitü: Güzel Sanatlar Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Temel Sanat Eğitimi Ana Sanat Dalı
- Bilim Dalı: Temel Sanat ve Tasarım Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 139
Özet
Sanatçılar, yerbilimciler, mimarlar, şehir plancılar, coğrafyacılar, tarihçiler vb. farklı disiplinler tarafından çeşitli amaçlar için kullanılan“manzara”kelimesinin sosyal, kültürel, inanç farklılıkları vs. ye göre anlam ve algı bakımından farklılıklar barındırdığı görülmektedir. Manzara gerçek, yaşanmış ya da hayali yerler olabilir. Hem fiziksel hem de hayal gücüyle etkileşime girilen manzara, insan aktivitesine zemin oluşturur. Manzara dünya yüzeyinde geçmiş dönemlerin tarihini depolayan çok katmanlı bir hafızayı da barındırır. Şekillenmesinde sosyal, mesleki, kültürel, ekonomik ve politik faaliyetler etkili olmaktadır. Manzarayı algılama biçimi, bir toplumun içindeki farklı sosyal yapılar, bölgenin yerlileri, sonradan gelenler ya da bağımsız gözlemcilere göre de farklılıklar gösterebilir. Manzaranın nitelikleri sadece görünen dünya ile değil, kültür ve tarihle bağlantılı olarak da algılanır. 18. yüzyılda İngiltere'de manzara, çitleri sayesinde görülmeden görebildiği yer olarak, insana bir sığınak ve güven duygusu veren bahçe düzenlemeleri olarak anlaşılıyordu. Bunun ortadan kalkmasıyla manzara, estetik bir beğeniye dönüşmüştür. Manzarayı bir nesne değil, ideolojiye dayalı bir görme biçimi olduğunu düşünen Cosgrove'a göre manzara toprak ağalarının varlıklarının bir göstergesidir. 18. yüzyıl Britanya'sında manzarayı ancak zevk sahibi bir erkeğin değerlendirme vasfına sahip olduğu ve kadınların bunu okuyabilecek vasıflardan yoksun olduğu düşüncesini Gillian Rose, erkeksi bir bakışla ilişkilendirmiştir. Yüzyıllar içinde değişen manzara algısı, çevrede oluşan tahribat, ekolojik endişeler, doğal türlerin, sit alanlarının korunması ve çevre ıslahı ile ilgili meselelerin ortaya çıkması ile manzara kavramı, içinde ekoloji, şehir planlamacılığı, peyzaj mimarlığı, çevre ıslahı, arkeoloji, antropoloji, sosyoloji, coğrafya gibi çeşitli alanları içeren disiplinlerarası bir meseleye dönüşmüştür. Manzarada çiftlikler ve tarla desenleri gibi biçimlere odaklanan Carl Sauer, kültürel manzara formlarını insan faaliyetlerinin bir sonucu olarak görmüştür. Ancak, Sauer manzarayı yaratan insanların kültür ve ideolojilerini görmezden geldiği için de eleştirilmiştir. 20. yüzyılda modernist ve öznel yaklaşımlar manzara tarihini, manzara resminin tarihi üzerinden okumaya çalışmıştır. Postmodernist yaklaşımlarda resmin rolü, göstergebilimsel incelemeleri kapsayan, manzaraları psikolojik veya ideolojik temaların alegorileri olarak ele alan hermenötik bir yaklaşımla ele alınmıştır. Manzara, yalnızca doğal ya da insan müdahaleleri ile şekillendirilen ve yer yüzeyinde bulunan çevre olarak değil, bir ufuk çizgisinin altı ve üstü ile birlikte düşünülmesi gereken bir olgu olarak anlaşılmalıdır. Ufuk çizgisi, manzara resminde hem yeryüzü ile gökyüzünü, hem de ilahi olan ile dünyevi olanı birbirinden ayıran sınırdır. Üstündeki gökyüzü ise rüzgâr, fırtına, kasırga gibi doğa olaylarının temsil edildiği alandır. Bu nedenle manzara resmi sadece kırsal doğa görünümünü değil, gökyüzü ve deniz gibi unsurları da kapsar. Bir manzara resminin gökyüzü, ufuk çizgisi ve yeryüzü olmak üzere üç bölümden oluştuğu söylenebilir. Yüksek görüş noktaları ve kuşbakışı görünümleri bakımından benzerliklere sahip olan haritacılık ve resim sanatında manzara birlikte gelişmiş ve karşılıklı olarak birbirine etki etmişlerdir. Birçok resimde haritanın grafik modu ile resmin yansıtma nitelikleri birleştirilmiştir. Svetlana Alpers, harita ve resim arasındaki sınırın nerede çizildiğinin değil, örtüşmelerin ve benzerliklerin daha anlamlı olduğunu vurgulamıştır. Bu benzerliklerden birisi ufuk çizgisi idi. Resimli haritalarda genellikle bir alan yukarıdan eğik bir açıyla gösterilerek ve üst kenara yakın bir ufuk çizgisine yer verililerek ele alınıyordu. Manzara resimlerinde ise teknik bilgi ile resimsel idealler birleştirilerek araziyi gökten anlama arzusu, Hollandalı sanatçıların öncelikle coğrafyaya ait hedeflere yönelmesinde etkili olmuştur. Bunun sonucunda özellikle kuzeyli sanatçıların manzara kompozisyonları, teknik bilgiyle gözlemin birleşimi ve detaylarının zihinden tamamlanmasıyla, genel etki bakımından yüksek bir konumdan bakılıyormuş etkisi veren ancak; farklı bakış noktalarını bir arada sunan eklektik bir yapıya sahip olmuştur. Manzara resminde doğayı yüksek bir konumdan bakışla göstermedeki etkenlerden biri de seyahatin estetik deneyimi ve manzarayı bir dağın zirvesinden görme olanağıdır. 14. yüzyılın başlarında, sanatçılar, kilise tarafından dayatılan, anlatıların sembollere bürünmüş tekil doğa parçalarını akla dayalı görme biçimini terk ederek, doğa elemanlarını bir bütün olarak görebilme ve gösterebilme özgürlüğüne kavuşmuştur. Bir sonraki aşamada ise manzara doğrusal perspektifin geometrik araçlarıyla başlı başına bir resim türü haline gelmiştir. 20. yüzyıla gelindiğinde ise manzaraların yer seviyesinden görülemeyen topografik görüntülerinin gökyüzünden hava fotoğraflayabilme ve uydu aracılığıyla görüntüleme sistemlerinin gelişmesine bağlı olarak, doğrudan gözlemle değil, fotoğraf ve uydu görüntülerinden yararlanılarak oluşturulan manzara resimleri ortaya çıkmıştır. Geleneksel manzaralardan farklı olarak, havadan görülen manzaralar genellikle herhangi bir ufuk veya gökyüzü manzarası içermez. Düzlemsel görülen yeryüzü şekilleri resimde alanların renk ve ton karşıtlıklarına dayalı soyut kompozisyon anlayışlarına yol açmıştır. Yüksek bir konumdan bakışlı manzara resminin en önemli sanatçılarından biri Joachim Patinir'dir. Patinir, natüralist ayrıntıları lirik fantezi ile birleştirdiği manzaralarında, dağ ya da kayalardan oluşan tuhaf jeolojik kütleleri gruplandırarak uzamsal bir mekân içinde birbirine paralel düzlemler oluşturmuştur. El Greco'nun“Toledo Manzarası”ise Bizans ve Maniyerist geleneklere ait biçimlerin harmanlanmasıyla oluşmuş ve tamamen dışavurumcu özellikleriyle öne çıkmıştır. Sanatçının öznel algısına dayalı olarak resmedilen manzarada mekân ve yeryüzü biçimleri eğilip bükülen, kabaran ya da çöken bir forma dönüştüğü bir düzen sağlanmıştır. Leonardo da Vinci'nin bir uçurumun tepesinden aşağıya doğru bakışla betimlediği Arno Vadisi çiziminde, ufka yakın yerleştirilen ızgaralı zeminin çizgilerine olan vurgu, gerçekçi temsilden ziyade simgesel bir biçim dili olarak perspektif görüşün öznelliği ile belirli bir bakış açısından tasarlanan gerçekliğin vizyona dönüştürülmesine örnek oluşturur. Bruegel, yüksek bir tepeden görülen geniş bir doğa görünümünü ele aldığı“Karda Avcılar”adlı eserinde, manzara elemanlarını perspektif küçülmeyle en yakından en uzak kısımlara kadar derinleşen bir düzen ve hareket şeması ile yerleştirmiştir. Eser metni kapsamında yapılan resim çalışmasında manzara elemanlarını biçimsel olarak çarpıtabilme amacıyla yüksek bir dağın tepesinden aşağıların görüldüğü bir fotoğraftan yararlanılmıştır. Fotoğraf kadrajını birbirine eşit dokuz parçaya bölen bir ızgara; çizim kağıdına ise aynı sayıda ancak oranları ve biçimlerinin çarpıtıldığı bir ızgara çizilerek, fotoğraf üzerindeki karelerde yer alan görüntüler çarpıtılan karelere aktarılmıştır. Elde edilen deforme olmuş bir manzara görüntüsü tekrar karelere bölünerek aynı işlem amaçlanan soyutlama ve uygun kompozisyona karar verilene dek tekrarlanarak, her defasında kaynağından daha fazla uzaklaşan biçimlere sahip kompozisyon alternatifleri elde edilmiştir. Sonuç olarak yüksek bir tepeden bakılan gerçek bir manzara görüntüsünün çarpıtılarak, eğilip bükülerek ya da kaynağından soyutlanarak yeniden tasarlanmasıyla bir manzara kompozisyonu oluşmuştur.
Özet (Çeviri)
The word“Landscape”is used by different disciplines, such as artists, geoscientists, architects, urban planners, geographers, historians, etc., for various purposes, and has differences in meaning and perception according to the social, cultural and religious diversities. A landscape can be a real, an experienced or an imaginary place. It forms the basis for human activity by interacting both physically and imaginatively. The landscape also contains a multi-layered memory that stores the history of past periods on the earth. Social, professional, cultural, economic and political activities influence the shaping of the landscape. The way of perceiving the landscape may also vary depending on different social structures within a society, locals and newcomers of the region or independent observers. The qualities of the landscape are perceived not only in connection with the visible world but also in connection with culture and history. In 18th century England, landscapes were understood as garden arrangements that gave people a sense of shelter and security, as a place where they could see without being seen, thanks to their hedges. By removing this, the landscape has become an aesthetic appreciation. According to Cosgrove, who thought that the landscape was not an object but a way of seeing based on ideology, the landscape is an indicator of the wealth of the landowners. Gillian Rose associated the idea that in 18th century Britain, only a man with good taste had the qualifications to evaluate the landscape and that women lacked the qualifications to read it with a masculine gaze. This perception of landscape, which has changed over the centuries, now has transformed into a multidiscipline subject comprising various fields such as ecology, urban planning, landscape architecture, environmental reclamation, archaeology, anthropology, sociology and geography due to the destruction in the environment, ecological concerns, protection of natural species and protected areas, and issues related to environmental reclamation. Carl Sauer, who focused on forms in the landscape, such as farms and field patterns, viewed cultural landscape forms as a result of human activities. However, Sauer had also been criticized for ignoring the culture and ideologies of the people who created the landscape. In the 20th century, modernist and subjective approaches tried to read the history of landscape through the history of landscape painting. According to postmodernist views, the role of painting is addressed through a hermeneutic approach that includes its semiotic analysis, treating landscapes as allegories of psychological or ideological themes. Landscape should be understood not only as the environment on the earth's surface shaped by natural or human interventions but as a phenomenon that should be considered together with the bottom and top of a horizon. In landscape painting, the horizon line is the boundary separating the earth and the sky and the divine and the earthly; the sky above represents natural events such as wind, storms and hurricanes. For this reason, landscape painting includes rural nature and elements such as sea and sky. It can be said that a landscape painting consists of three parts: the sky, the horizon and the earth. In cartography and painting, which have similarities in high vantage points and bird's-eye views, the landscapes developed together and mutually influenced each other. In many images, the graphic mode of the map is combined with the reflective qualities of the image. Svetlana Alpers emphasized that overlaps and similarities are more meaningful, not where the border between the map and picture is drawn. One of these similarities was the horizon line. Illustrated maps usually feature an area from above at an oblique angle with a horizon line near the top edge. In landscape paintings, the desire to understand the land from the sky by combining technical knowledge and pictorial ideals was compelling in Dutch artists' primary focus on geographical targets. As a result, especially the landscape compositions of northern artists have acquired an eclectic structure that gives the impression of being viewed from a high position in terms of general effect but offers different points of view together, with the combination of technical knowledge and observation and the mental completion of the details. One of the factors in showing nature from a high position in landscape painting is the aesthetic experience of travel and the opportunity to see the landscape from the top of a mountain. At the beginning of the 14th century, artists gained the freedom to see and show the elements of nature as a whole, abandoning the mind-based way of seeing narratives as singular pieces of nature covered in symbols imposed by the church. In the next stage, landscape became a type of painting with the geometric tools of linear perspective. By the 20th century, thanks to aerial photographs taken from the sky and the development of satellite imaging systems, topographic images of landscapes that cannot be seen from ground level have emerged not by direct observation but by landscape pictures created from photographs and satellite images. Unlike traditional landscapes, aerial views usually do not include any view of the horizon or sky. Landforms that appear to be planar have led to abstract compositional concepts based on the color and tone contrasts of areas in the painting. One of the most influential artists of landscape painting with a view from a high position is Joachim Patinir, known for his landscapes that combine naturalistic details with lyrical fantasy, grouping strange geological masses consisting of mountains or rocks and creating parallel planes in a spatial space. However, El Greco's“View of Toledo”was created by blending the forms of Byzantine and Mannerist traditions and stood out with its completely expressionist features. In the landscape depicted based on the artist's subjective perception, an order has been achieved in which space and land shapes transformed into a bending, swelling or collapsing form. The emphasis on the lines of the gridded ground placed close to the horizon in Leonardo da Vinci's drawing of the“The Arno Valley Landscape”, depicted looking down from the top of a cliff, constitutes an example of the transformation of a reality designed from a certain point of view into a vision, with the subjectivity of the perspective view as a symbolic form language rather than a realistic representation. In his work“The Hunters in the Snow”, he dealt with a broad view of nature seen from a high hill, Bruegel placed the landscape elements with an order and movement scheme that deepens from the closest to the farthest parts with perspective reduction. In the painting work carried out within the scope of the work text, a photograph of the view from the top of a high mountain was used to distort the landscape elements formally. A grid was drawn, dividing the photographic frame into nine equal parts, and a grid of the same number but with distorted proportions and shapes was drawn on the drawing paper, and the images in the frames on the photograph were transferred to the distorted squares. The same process was repeated by dividing the resulting deformed landscape image into squares until the intended abstraction and appropriate composition were decided, and composition alternatives with forms that moved further away from the source were obtained each time. As a result, a landscape composition was created by redesigning a real landscape image viewed from a high hill by distorting it, bending it, or abstracting it from its source.
Benzer Tezler
- A spatial conception based on walking: Critical walk
Yürümeye dayalı mekânsal bir kavrayış: Eleştirel yürüyüş
NİLSU ALTUNOK
Yüksek Lisans
İngilizce
2023
Mimarlıkİstanbul Teknik ÜniversitesiMimarlık Ana Bilim Dalı
PROF. DR. PELİN DURSUN ÇEBİ
- Süreç odaklı bir bakışla Türkiye'de çizgi roman çevirileri
Comic book translations in Turkey through a process based approach
HASAN ALİ POLAT
Yüksek Lisans
Türkçe
2006
Batı Dilleri ve Edebiyatıİstanbul ÜniversitesiBatı Dilleri ve Edebiyatları Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. ALEV BULUT
- Examining the relationship between the political leader and the political subject from a Lacanian perspective in understanding the prevalence of populist leaders
Popülist liderlerin yaygınlığı olgusunu anlamada siyasal lider ile siyasal özne arasındaki ilişkinin Lacancı bakışla incelenmesi
UĞUR SALMAN
Yüksek Lisans
İngilizce
2024
Siyasal Bilimlerİstanbul Teknik ÜniversitesiSiyaset Çalışmaları Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. EMİNE ASLI ÇALKIVİK
- Reşit Rıza'nın el-menar adlı tefsirinde hıristiyanlığa yaklaşımı
Resid Rıza's approach to christianity in tefsiru'l menar
AHMET BAYER
Yüksek Lisans
Türkçe
2007
DinSelçuk ÜniversitesiFelsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı
YRD. DOÇ. DR. AHMET ARAS
- Yeni dönem Kürt sinemasında kadın temsilleri
Representation of women in the new Kurdish cinema
NİMET GATAR
Yüksek Lisans
Türkçe
2021
Sahne ve Görüntü Sanatlarıİstanbul Arel ÜniversitesiSosyoloji Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. FERYAL DELFİN GÜNDÜZ