Geri Dön

Demokrasi ve halkla ilişkiler: Türkiye'de halk ve vatandaş kavramlarının tarih boyunca kırılmaları

Democracy and public relations: Breaking the concept of people and citizens from the republic to the present

  1. Tez No: 897312
  2. Yazar: REYHAN YILDIZ KAYADEVİR
  3. Danışmanlar: PROF. DR. ESRA İLKAY İŞLER
  4. Tez Türü: Doktora
  5. Konular: Halkla İlişkiler, Siyasal Bilimler, İletişim Bilimleri, Public Relations, Political Science, Communication Sciences
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2024
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Gazi Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 370

Özet

Demokrasinin“ne olup ne olmadığı”yönünde tartışmalar tüm dünyada sürerken, demokrasiden uzak keyfi uygulamalar bu tartışmaların fitilini ateşlemeye devam etmektedir. Vatandaşlık kavramı ve yöneten-yönetilen ilişkileri hem demokrasi hem de halkla ilişkiler kavramlarıyla ilişkilidir. Halkla ilişkiler, Türkiye'de 1980'li ekonomik liberalleşme yıllarında hayata geçmiş olsa da Cumhuriyet'in kurulmasından itibaren“yurttaşlık bilinci”oluşturma bağlamında özgün uygulamaların gerçekleştiği bir saha olmuştur. İlk meclisteki vekillerin temsildeki çoğulcu yapısı, medyanın eleştirel ancak kamu yararına polemikleri içermesi, halkın devrimlere kamusal katılımı ve coşkusu incelenmeye değer ve önemlidir. Ancak demokrasi ve vatandaşlık kimi zaman inişli ve çıkışlı bir seyir izlemiştir. Bu durum anayasa yapma ve mevcut anayasayı eleştirme çabalarının tarihsel çizgisinde kristalize olmuştur. O halde çalışmanın temel argümanı, demokrasinin yükselme çizgisini kaybedip düşüşe geçmesinde, yurttaşın eylemlerinin ve yönetimin kitlelerle halkla ilişkilerinin önemli göstergeler olduğudur. Bu tezde Türkiye'nin demokrasi yolculuğu, politik söylemler, bu söylemlerin amaçladığı kitlelerin ikna edilmesi, yasa ve düzenlemeler yoluyla verilen vatandaşlık hakları, bu hakların kullanılmasındaki tutarsızlık ve çelişkiler, tarihsel dönüm noktaları üzerinden incelenecektir. 1923'ten 2024 yılına yüzyıllık bir kesit oluşturan bu tarih incelenirken, klasik niteliksel/niceliksel inceleme yöntemleri (gazete taraması, içerik çözümlemesi vb.) fazla detaya odaklanıp geneli görmekte miyoplaşma sorunu yaratacağı için bu doktora tezinde yöntem olarak tercih edilmemiştir. Demokrasi, anayasa, halkla ilişkiler ve en son kertede birey ve toplum; birbirinden hem ayrı hem de birbiri olmadan olamayan bir Ab uno disce omnes örneği olarak bu tezde ele alınmıştır. Kendi iç dinamikleri ve kırılma noktaları ile vatandaşlık, demokrasi ve iletişim bağlamında bütüncül bir yaklaşımla ele alındığında açıklanabilir. Belirli gözlemlerden geniş çıkarımlar yapmayı içeren bir akıl yürütme eylemi olan genelleme, nicel araştırmalarda bir kalite standardı olarak yaygın şekilde kabul edilir; ancak bu nitel araştırmalarda daha tartışmalıdır. Nitel çalışmanın amacı genelleme yapmak değil, belirli vakaların yoğun bir şekilde incelenmesi yoluyla insan deneyiminin bazı yönlerine ilişkin zengin, bağlamsal bir anlayış sağlamaktır. Yöntemi bakımından bu çalışma, yönetimin halkını politikalara ikna etmesinin demokrasiyle uyumlu olduğunu; yasa, kolluk, medya yoluyla zorla ikna, propaganda, algı yönetimin ise anti-demokratik ve otoriter olduğunu, böyle durumlarda halkla ilişkilere gerek olmayacağı varsayımını analitik genelleme ve durumdan duruma aktarım modelleri ile analiz edecek ve yorumlayacaktır. Demokrasinin tarihsel olarak düşüşte olduğu dönemler, bu doktora tezinde öne sürülen vatandaşlık ve iletişim bağıntısı, kurulmaya çalışılacak bir ön-savdır. Çalışmanın kuramsal çerçevesinde Foucault'nun pek çok yapıtında ısrarla altını çizdiği söylem ve iktidar üzerine sorgulamalarından yola çıkılmıştır: Güç ve söylem birbirine içkindir. Foucaultcu söylem biçiminde monolojik bir düzen, hakikat iddiasının yayılan kelimenin etkileri kadar koşullarla da ilişkilendirilmesi gereken sistemik bir üretimini yankılamaktadır. İktidar ilişkilerinin asimetrisi söylemin içinde yer alan veya yer almayan bir şey değildir; hem emisyonu hem de alımlamayı koşullandıran ve üretilen beyanların doğruluk etkisini belirlemektedir. Bu anlamda Foucaultcu pragmatik, dil ve iktidar arasındaki ilişkinin homojen bir temsiline dayanamaz: söylemin üretim yerlerinin, ifade ve dolaşım koşullarının çeşitliliğinde, söylemin söyleminde işleyen çoğul iktidar ilişkilerinin çerçevesini tanımlar. İlerici bir ağ biçimi olarak, sosyal yaşam üzerinde kontrolü yaymaktadır. Söylemde konuşularak açığa çıkartılan ve aynı zamanda karartılan şey, bilgi ile iktidar arasındaki bağ olarak söylemin kendisidir. Bu bağlamda, tezde aşağıdaki sorulara yanıt aranacaktır: 1) Dünyanın hemen her yerinde süregelen“demokrasi”tartışmaları odağında Türkiye'de hangi dönemler demokratik, hangi dönemler otoriter olarak nitelendirilebilir? 2) Otoriterleşmenin arttığı tartışmaları bağlamında iletişim nasıl rol oynamaktadır? 3) Demokrasinin düşüşe geçtiği dönemlerde yasalar, yönetim ve halk arasındaki ilişkiler nasıldır? 4) Türkiye'de istikrarlı bir yasa, demokratik toplum, yöneten yönetilen ilişkisi için gerekli koşullar nelerdir? ve son araştırma sorusu olarak 5)“Hayır”diyerek ikna olmayan yurttaşın da değersizleşmediği, algıların manipüle edilmesinin etiksiz kabul edildiği demokratik bir yöneten-yönetilen ilişkisi temelinde bir halkla ilişkiler iklimi olanaklı mıdır?

Özet (Çeviri)

While debates over what constitutes democracy continue worldwide, arbitrary practices far from democracy continue to fuel these discussions. The concept of citizenship and the relationship between rulers and ruled are related to both democracy and public relations concepts. Although public relations emerged in Türkiye during the economic liberalization years of the 1980s, it has been an arena where unique practices have been realized in terms of forming a 'citizenship consciousness' since the establishment of the Republic. The pluralistic structure of representatives in the first parliament, the critical yet public-interest polemics of the media, and the public participation and enthusiasm in revolutions are noteworthy and important. However, democracy and citizenship have sometimes followed a fluctuating course. This situation has crystallized in the historical trajectory of constitution-making and criticism of the existing constitution. Therefore, the main argument of the study is that the actions of citizens and the relationship of governance with the masses are important indicators in the transition of democracy from ascent to decline. In this thesis, Turkey's journey to democracy, political discourses, the persuasion of the masses aimed at by these discourses, citizenship rights granted through laws and regulations, and the inconsistencies and contradictions in the use of these rights will be examined through historical turning points. While examining this history, which forms a century-long section from 1923 to 2024, classical qualitative/quantitative analysis methods (newspaper scanning, content analysis, etc.) were not preferred as methods in this doctoral thesis because they would focus on too much detail and create the problem of myopia in seeing the general picture. Democracy, constitution, public relations and finally individual and society are discussed in this thesis as an example of Ab uno disce omnes, which are both separate from each other and cannot exist without each other. When approached with a holistic perspective, considering its internal dynamics and turning points, citizenship can be explained within the context of democracy and communication. Generalization, an exercise in reasoning that involves making broad inferences from specific observations, is widely accepted as a quality standard in quantitative research; however, it is more controversial in qualitative research. The aim of qualitative research is not to generalize but to provide a rich, contextual understanding of certain aspects of the human experience through intensive examination of specific cases. In terms of its method, this study will analyze and interpret the assumption that the government's persuasion of its people to policies is compatible with democracy while forced persuasion through law, law enforcement, media and perception management, propaganda is anti-democratic and authoritarian, and in such cases, there would be no need for public relations using analytical generalization and case-to-case transfer models. The presumed relationship between citizenship and communication proposed in this doctoral thesis during periods when democracy is historically declining is a prelude to be established. The theoretical framework of the study is based on Foucault's inquiries into discourse and power emphasized in many of his works: Power and discourse are intertwined. A monological order in the form of Foucauldian discourse echoes a systemic production that must be associated with the effects of the circulating word as much as with conditions of the truth claims. The asymmetry of power relations is not something that is or is not present in discourse; it conditions both emission and reception and determines the truth effect of the statements produced. In this sense, Foucauldian pragmatics cannot rely on a homogeneous representation of the relationship between language and power: it delineates the framework of plural power relations functioning within the diversity of production sites, expression, and circulation conditions of discourse. As a progressive network, it extends the control over social life. What is revealed and obscured in discourse, as a connection between knowledge and power, is discourse itself. In this context, the thesis will seek answers to the following questions: 1) In the context of ongoing“democracy”debates worldwide, which periods in Türkiye can be characterized as democratic and which as authoritarian? 2) How does communication play a role in the discussions about increasing authoritarianism? 3) What are the relationships between laws, governance, and the public during periods of democracy decline? 4) What are the necessary conditions for stable law, democratic society, and the relationship between rulers and ruled in Türkiye? and as the final research question, 5) Is it possible to have a public relations climate based on a democratic relationship between the ruler and the ruled, where the citizen who is not convinced by saying“No”is not devalued and where the manipulation of perceptions is considered unethical?

Benzer Tezler

  1. 1923-1960 yılları arasında CHP'nin seçim çalışma ve propagandaları

    The electioneering and working of Republican People's Party in elections (1923-1960)

    T. BARIŞ MAHMUTOĞLU

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2015

    Halkla İlişkilerAtatürk Üniversitesi

    Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ERDAL AYDOĞAN

  2. Uygur milli kimliğinin inşasında basının rolü: Kırgızistan'daki 'İttipak' Gazetesi örneği

    The role of the media in the construction of the Uyghur national identity: In the example of 'Ittipak' Newspaper In Kyrgyzstan

    ASEL SOLPUEVA

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2022

    İletişim BilimleriKırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi

    İletişim Bilimleri Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. GÖKÇE YOĞURTÇU

  3. Başkanlık sisteminin algı yönetimi açısından değerlendirilmesi

    Evaluation of presidential system by means of perception management

    NİLGÜN ÖZDEMİR

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2017

    Halkla İlişkilerSelçuk Üniversitesi

    Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MUSTAFA ÖZODAŞIK

  4. Siyasal iletişim çalışmalarında milliyetçilik ideolojisi: Türkiye'de 1980 sonrası dönem üzerine karşılaştırmalı bir inceleme

    Nationalism ideology in political communication studies: A comparative study on the period after 1980 in Turkey

    MERVE BEKTAŞ

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2021

    Halkla İlişkilerSüleyman Demirel Üniversitesi

    Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ÜMİT ARKLAN