Geri Dön

A decolonial analysis of urban and regional planning education in the global south

Küresel güney ülkelerinde şehir ve bölge planlama eğitiminin dekolonyal bir analizi

  1. Tez No: 914932
  2. Yazar: İPEK ŞEN
  3. Danışmanlar: PROF. DR. TURGAY KEREM KORAMAZ
  4. Tez Türü: Doktora
  5. Konular: Şehircilik ve Bölge Planlama, Urban and Regional Planning
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2024
  8. Dil: İngilizce
  9. Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
  10. Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Şehir ve Bölge Planlama Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 258

Özet

Dekolonyalizm geçtiğimiz yıllarda özellikle yükseköğrenimde kendine giderek daha fazla yer bulan bir kavram haline gelmiştir. Yirminci yüz yılın ortasında Frantz Fanon'un 'Black Skin White Masks' kitabıyla tartışmaların derinleşmesine rağmen terimin daha geniş kitleler tarafından kullanılmaya başlaması 21. yüzyılın başına denk gelir. Bu çalışmanın da odağında yüksek öğrenimin dekolonizasyonu bulunmaktadır. Şehir ve Bölge Planlama eğitiminin dekolonizasyonu üzerine yapılan bu çalışma, planlama eğitiminin günümüzde karşılaştığı problemlerin kaynağını araştırma amacıyla yola çıkmıştır. Türkiye'de Şehir ve Bölge Planlama bölümünün 1961 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi bünyesinde dört yıllık bir lisans programı olarak eğitime başlamasından beri bu eğitim alanıyla ilgili oldukça az çalışma yapılmıştır. Türkiye'de genel olarak yükseköğrenim alanında yapılan pedagojik çalışma sayısı diğer ülkelere oranla azdır. Planlama eğitimi uygulamalı bilimler alanına girdiğinden ve eğitimin büyük bir kısmını stüdyo dersleri oluşturduğundan bu gibi kavramsal tartışmalar eğitimin kapsamında kendine yer bulmakta zorlanmıştır. Buna ek olarak özel sektör ya da devlet kurumları bünyesinde plancı olarak çalışanlardan gelen, yeni mezun plancıların planlama pratikleri ve alanın gerektiği beceriler konusunda zayıf olduğuna dair eleştiriler bu alandaki kavramsal egzersizleri tamamen geri plana itmiştir. Ancak son yıllarda sayıları artmaya başlayan planlama eğitimi üzerine yapılan çalışmalar, planlama eğitiminin sorunlarının yalnızca teknik becerilerin eksikliği ya da yeni mezun plancıların planlama pratiğinde yeterince yetkin olamamasının ötesinde olduğunu göstermiştir. Planlamanın sorunlarının bu gibi gündelik sorunlar değil daha geniş ölçekte bir yaklaşım sorunu olduğunu gösteren pek çok çalışma uluslararası planlama literatüründe kendine yer bulmaya başlamıştır. Türkiye'de son yıllarda planlama bölümü olan okulların sayısının beklenmedik bir sıçramayla 71'e çıkması ve bu bölümlerin büyük kısmının gerekli hazırlıklar yapılmadan eğitime başlaması da Türkiye'deki planlama eğitimi tartışmalarının yeniden alevlenmesine neden olmuştur. Planlamanın meslek alanında ise bu bölümlerin mezun edeceği kadar plancının istihdamının mümkün olup olmadığı ise ayrı bir araştırma konusudur. Planlama eğitiminin halihazırda Türkiye'nin kentlerinin içinde bulunduğu sorunları çözme becerisine sahip olup olmadığı tartışmaları sürerken, kısa süre içerisinde bu okullara yeterli kaynak ve öğretim üyesi ve elemanı olmayan bölümlerin eklenmesi planlamanın sorunlarının giderek derinleşmesine yol açmıştır. Nüfus artışı, derinleşen kentsel yoksulluk ve eşitsizlik, konut ve ulaşım alanındaki problemler, kontrolsüz kentsel büyüme ve buna ek olarak yirmi birinci yüzyılda bütün dünyanın karşı karşıya bulunduğu kontrolsüz kitlesel göç, afetler ve küresel ısınma gibi sorunlar planlamanın mekansal ve bir ölçüde sosyal çözümler üretmesi beklenen sorunlar yığınına eklenmektedir. Ancak planlama alanı güncel tartışmaları takip etmekte geri kalmakta, bir anlamda sürekli 'partiye geç kalmaktadır.' Bu noktada planlama eğitiminin niceliksel sorunlarının tartışılmasının ötesine geçilip verilmekte olan eğitimin sorunları işaret edebilecek yetide ve güncellikte olup olmadığına bakmak önemli hale gelmiştir. Planlama eğitimi müfredatında stüdyo derslerinin yanı sıra bu dersleri beslemesi beklenen teorik yaklaşımların ve kavramsal çerçevelerin de yeniden düşünülmesi gerekmektedir. Kavramsal çerçevesi doğru çizilemeyen ve referans sistemi güncel olmayan kaynaklardan beslenen bir planlama eğitiminin güncel sorunlara çözüm bulması da beklenememektedir. Uygulamalı bilimler arasında olması sebebiyle kavramsal ve teorik çerçevesi sürekli göz ardı edilen planlama alanının asıl sorunlarının teknik beceriler, çizim ya da analiz uygulamalarının eğitime eklenmesi ya da öğrencilerin mezun olduklarında 'plan çizmeyi' bilip bilmediğinin ötesinde olduğu geldiğimiz noktada pek çok plancı ve akademisyen tarafından dile getirilmektedir. Bu sebeple bu tez çalışması planlama eğitiminin sorunlarının kaynağının nerede olduğuna odaklanmakta ve planlamanın eğitime başladığı yıllardan günümüze kadar kullanılagelen referans sistemini tartışmaya açmaktadır. Batı, diğer bir deyişle Avrupa merkezli olan bu referans sisteminin aslında geç Osmanlı döneminden itibaren Avrupalı uzmanların 'bilgisinden yararlanma' üzerine kurulu olması, bu bilgi ve deneyim transferinin Cumhuriyet döneminde devam etmesi bilgi üretiminin ve dağıtımının gelişiminde belirleyici unsur haline gelmiştir. Bu durumun özellikle yerel bilginin üretiminde ortaya çıkan engellerdeki rolü ise önemli bir tartışma konusudur. Günümüzde özellikle yüksek öğrenimin dekolonizasyonu üzerine ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar Küresel Güney'de olduğu kadar Batı ülkelerinde de kendilerine yer bulmaktadı. Batı ülkelerindeki pek çok planlama bölümünün kendi bilgi üretme biçimlerini ve bilginin üretim ve yayılım süreçlerindeki tek yönlülüğü eleştirdikleri çalışmaların sayısı giderek artmaktadır. Ayrıca kullanılmakta olan metodolojik yaklaşımlar da tartışmaya açılmakta, bu yaklaşımların mevcut taraflı bilgi üretim biçimlerini yeniden üretip üretmediği araştırılmaktadır. Diğer taraftan Küresel Güney'e diğer bir deyişle eski sömürge coğrafyasına bakıldığında bu tartışmaların hem çok uzun yıllardır hem de çok daha derinlikli olarak yapıldığı görülmektedir. Güney Amerika'da Quijano, Anzaldua ve onları takip eden dönemde Maldonado-Torres ve Mignolo gibi düşünürler Fanon'un başlattığı tartışmaları derinleştirerek sürdürmüş, yalnızca felsefe ve etnik çalışmalar alanında değil, sosyal bilimler ve hatta yaşam bilimleri dallarında da yeni hareket alanları açmışlardır. Özellikle sosyal bilimlerin geçtiğimiz yıllarda girmiş olduğu bilimsel tekrarlanabilirlik krizinin de temelinde olan örneklem ve yöntem krizleri de bu tartışmalara eklendiğinde akademik çalışmaları ve araştırma dünyasını yönlendiren referans sisteminin ve alışılagelmiş yaklaşımların değişmesi gerektiği ortadadır. Yine aynı şekilde mekanı şekillendiren çevresel bilimlerin arasında önemli bir yere sahip olan planlama disiplininin de gerek disiplinler arası yapısı sebebiyle sürekli diğer bilimsel alanlardan beslenmesi, gerekse güç sahibi kurum ve kuruluşlar ve piyasa ekonomisi ile yakından ilişkisi sebebiyle bu zamana kadar kullandığı ve yeniden ürettiği bilgiler ve pratikler dünyasını yeniden düşünmesi gerekmektedir. Tez çalışmasının cevaplamayı amaçladığı sorular ve ulaşmak istediği hedefler ise şöyledir: Bu kavramları şekillendiren ve dekolonizasyon eylemlerine rehberlik eden temel faktörleri ve düşünce farklılıklarını keşfetmek, Şehir planlama eğitiminin geleceği için hangi metodolojilerin en umut verici ve uzun süreli sonuçları vadettiğini belirlemek, Türkiye'nin de bir parçası olduğu ve yarı çeper ve çeper coğrafyaları arasındaki işbirliklerinin teşvik edilebileceği çeşitli yolları belirlemek, Türk planlama okullarının yerel bilgi üretimini teşvik etmek ve Avrupa merkezci normlardan uzaklaşmak için ne tür dekolonyal metodolojiler üretebileceğini keşfetmektir. Yukarıdaki hedefleri takiben, bu tezin özgün araştırmasında cevaplamayı amaçladığı dört ana araştırma sorusu bulunmaktadır: Küresel Güney'deki akademisyenler şehir planlama eğitiminin dekolonizasyonunu nasıl algılamakta ve kavramsallaştırmaktadır? Dekolonizasyon çabalarının şehir planlama eğitiminde başarıya ulaşmasını engelleyen sınırlamalar nelerdir? Küresel Güneyli akademisyenler kendi bağlamlarında şehir planlama eğitimi müfredatını dekolonize etmek için hangi metodolojileri kullanmaktadır? Türkiye'deki planlama okulları yerel bilgi üretimini teşvik etmek ve Avrupa-merkezci normların tahakkümüne direnmek için hangi dekolonize edici metodolojileri yaratabilir? Bu soruların cevaplarını yanıtlamak üzere tezin metodolojisi çok katmanlı olarak geliştirilmiştir. Metodolojik çerçeve çizilirken dekolonyalizasyon odaklı bir metodolojik yaklaşım takip edilmeye çalışılmıştır. Özellikle iklim araştırmacıları ve sosyal bilimciler arasında popüler olan kontrollü muğlaklık ve analektik yaklaşımlar Avrupa merkezci bilimsel çalışmaların yarattığı önyargıları aşma ve heterojen sonuçlar dünyasına izin veren çalışmalar üretmeyi amaçlamaktadır. Ek olarak araştırmacı olarak kendini alan çalışmasında konumlandırma ve bağlamsallık da tez boyunca gözetilmiştir. Araştırma tasarımı iki set derinlemesine görüşme ve doküman analizlerini içermektedir. Çalışma metodolojisi olarak Gömülü Teori (Grounded Theory) seçilmiştir. Gömülü Teori modelleri arasında Kathy Charmaz'ın metodolojisinin ilerleyen dönemlerinde ortaya attığı Yapılandırmacı Gömülü Teori (Constructivist Grounded Theory) seçilmiştir. Bunun en önemli sebebi bu modelin diğerlerinden farklı olarak pozitivist ve objektivist yaklaşımların ötesine geçip araştırmacının araştırmanın bir parçası olmasına izin vermesi (bu tez bağlamında araştırmacının kendisinin de akademisyenlik geçmişi olması sebebiyle araştırmacının nötr bir yaklaşım sergilemesi mümkün değildir) ve Holstein ve Gubrium'un Aktif Mülakat modeline uygun olmasıdır. Ek olarak Yapılandırmacı Gömülü Teori literatür araştırmasının da alan çalışmasına eş zamanlı olarak yapılmasına olanak tanımaktadır. Son olarak ise bu yöntem heterojen bir gerçeklik anlatımını da desteklemekte olduğundan benimsenmiş olan dekolonyal metodolojilere de uygundur. Yapılandırmacı Gömülü Teori prosedürlerinden açık kodlama, kod kategorileri ve teorik kodlamaya ek olarak sürekli karşılaştırma takip edilmiştir ve teorik doygunluğa ulaşılana kadar kodlamaya devam edilmiştir. Araştırmanın derinlemesine görüşmelerinin ilk ayağı 2022 yılı Nisan-Temmuz arasında gerçekleştirilmiş ve Küresel Güney'de yer alan Türkiye dahil 11 ülke ile yapılmıştır (Bangladeş, Brezilya, Çin, Güney Afrika, Hindistan, Katar, Lesotho, Namibya, Tayvan, Türkiye ve Zimbabwe). Bu görüşmeler yapılırken Yapılandırmacı Gömülü Teori'ye uygun olarak teorik örneklem yöntemi ve bu yönteme ek ağ örneklem yöntemi kullanılmıştır. Teorik doygunluğa erişebilmek için gerekli bilgilerin toplanabileceği en doğru kişiler örnekleme dahil edilmeye çalışılmıştır. İlk görüşmeler eş zamanlı olarak analiz edilmeye başlanmış ve ilk açık kodlama sürecinde Türkiye'nin diğer ülkelerden farklılıklar gösterdiği ortaya çıkmıştır. Her ne kadar karşılaşılan kentsel ve toplumsal sorunlar, bu sorunlara planlama disiplininin geliştirdiği yaklaşımlar ve bunların yetersizliği, kullanılan yöntemler ve kavramsal sorunlar bütün ülkelerde benzer şekilde seyretse de Türkiye örneğinde dekolonizasyon kavramı kendine yer bulamamıştır. Bu aşamada yapılan görüşmelere ek olarak Türkiye için ikinci bir alan çalışması tasarlanmış, planlama eğitimine dair daha derin kavrayış edinebilmek için Türkiye Planlama Okulları Birliği'nin (TUPOB) eski ve yeni okul temsilcisi üyeleri ile görüşmeler yapılmıştır. Son olarak TUPOB raporları niceliksel içerik analizi ile analiz edilerek sonuçlara dahil edilmiştir. İlk görüşmelerin kod kategorileri sömürge mirası, temsil, takip, yanlılık, kontrol, mücadele, karşılaşma, eşik ve ilerleme olarak çıkmış, ilerleyen aşamalarda ise kolonyalite (coloniality), iyi plancı ve yeni gerçeklikler temalarına evrilmiştir. Bu kodlar in-vivo kodların ve kod kategorilerinin ilişkili olduğu en yakın kavramsal ve davranışsal çerçeveyi işaret etmektedir. Kodlar, dekolonyalite, ideoloji, bilgi üretimi ve plancının rolleri gibi alanlardaki aksiyonların, sorunların, çözümlerin ve mevcut durumun düşünülmesi, sömürge sonrası kolonyal baskılardan kurtulmayı takip eden dönemden başlayarak gelişen gerçekliği yeniden kurma ve son olarak bazı kavram ve davranış biçimlerinin yeniden canlanmasına olanak tanıyan ortamın inşası olarak üçlü bir teorik çerçeve ortaya çıkmıştır. Küresel Güney ülkelerinde sömürge geçmişlerinden de kaynaklanan şekilde yüksek öğreniminin ve bu tez bağlamında planlama eğitiminin ve pratiğininin dekolonyalizasyonu konusunda farkındalık oldukça yüksek çıkmıştır. Ek olarak çoğulculuk, çeşitlilik, ve eşitlik söylemleri gerek eğitimde, gerek okulların yapılanmasında gerekse bilgi üretimi ve yayılımı mekanizmalarında oldukça önemsenmektedir. Her ne kadar evrensel bilginin baskınlığı ve eski sömürge otoritelerinin dillerinin yaygın kullanımı ve bu durumların bilgi üretimindeki önyargıları sürdürmesi gibi durumlara karşı korku ve endişeler olsa da yeni bir gerçekliğin inşası konusunda gerek yeni teorik yaklaşımlar gerekse aktif uygulama çabaları mevcuttur. Diğer taraftan Türkiye bulguları başka bir resim çizmektedir. Hiç sömürge olmamış olması sebebiyle dekolonizasyon kavramının karşılık bulamasının yanı sıra planlamada bilgi üretimi ve yayılımı konularındaki sorunlara karşı duyarlılık da görece düşük seviyede çıkmıştır. Bunun en belirgin sebebi katılımcıların kendilerinin de belirttikleri gibi eğitimdeki nicel sorunlardır. Kaynak ve eğitimci yetersizliği, öğrenci ve eğitim veren bölüm sayısının giderek artması, YÖK'ün okullardan beklentilerinin artması, okulların ve eğitimcilerin kendi kararlarını alabilme becerilerini yitirmesi, okulların kendi iç tartışmaları, geçmiş dönem bilgi üretim biçimlerine takılıp kalma, yeniliklere dil bariyeri ve kuramsal yetersizlikler sebebiyle yetişememe ve planlamanın teknik ve fiziksel yönlerinin ülke eğitimindeki pozitivist eğilimler sebebiyle baskın olması dekolonizasyon çerçevesindeki teorik tartışmaların derinleşmesine engel olmuştur. İkilem ve karşılaştırma/kıyas gibi kodlar ülkenin, bölümün ve disiplinin konumlandırılmasında ülkenin Küresel Güney'in ve çeperin bir parçası olup olmadığı konusundan emin olamama, eğitimde güncel konulara ne kadar yer verilmesi gerektiğine ya da mevcut yöntemlerin değiştirilip değiştirilmemesine dair tereddüt konuşmalarda baskın konular olarak ortaya çıkmıştır. Okullar arasındaki ayrım, okulların ekollerin ayrımı, ülkenin coğrafi ve kültürel olarak Küresel Güney'in kalanından ayrımı gibi birtakım sınır çizme ihtiyaçları da yine görüşmelerden çıkan sonuçlar arasındadır. Yakınma (yokluk anlatısı) daha çok okulların yetersizlikleri ve içsel çatışmalar üzerinedir. Kıyas ise daha çok okulların Batı'daki benzerlerinin seviyesine erişememesi, Türkiye'deki kentlerin gerek organizasyon gerek planlama gerekse estetik açıdan yine aynı şekilde Batı'daki örneklere erişememesi gibi kıyasları barındırmaktadır. TUPOB raporlarında ise özellikle kıyas kodunu besleyecek veriler çoğunluktadır. Eğitimin kalitesinin ve standartlarının tartışıldığı raporlarda kalite ve standartlar Batı'dan gelen akreditasyon çerçevesi bağlamında ve buna ek olarak yine niceliksel (stüdyo ve ekipman yetersizlikleri, eğitimci sayısı, vb.) sorunlara odaklanmaktadır. Bu çalışmanın sonuçları Küresel Güney ve Türkiye planlama eğitimlerindeki dekolonyal yaklaşımlar arasındaki farkları ortaya koymuştur. Her ne kadar Küresel Güney'de yer alan ülkeleri tekil ve birleşik bir yığın olarak görmek bu çalışmanın yaklaşımının dışında olsa da görüşme yapılan ülkelerdeki sorunlar ve çözüm yaklaşımları kadar kavramsallaştırma biçimlerinin de birbirine çok yakın olması Güney'de özellikle de sömürge geçmişi olan ülkelerde belirgin bir insurgence (yeniden canlanma) ve sahiplenme olduğunu göstermektedir. Bu okullar Mignolo'nun çalışmalarında bahsettiği sınır düşünce (border thinking) yöntemini benimsemekte ve çift yönlü bilgi transferini önemsemektedir. Border thinking sömürge öncesi bilgiye geri dönmeyi değil, yeni bir dünyanın bilgisine erişmeyi, her iki kültürün sınırında (sömürgeci ve sömürülen) düşünmeyi öneren bir kavramdır. Bu çalışmada da yapılan görüşmeler sonucunda özellikle Küresel Güney anlatısında gerçekliğin yeniden inşası bu kavramsal yaklaşımı destekler niteliktedir. Diğer taraftan Türkiye örneği daha çok Kiossev'in kendi kendini sömürgeleştiren metafor (self-colonizing metaphor) teorisini işaret etmektedir. Türkiye bulgularında her ne kadar sömürge geçmişi olmasa da bilgi üretim biçim ve yöntemlerinin Batı'nın evrensel bilgisinin ötesine geçme arayışında olmaması ilginçtir. Self-colonizing metaphor kültürlerin sömürge coğrafyası içinde kalmasa bile sömürge düşünce modellerini içselleştirmesi ve kendi bilgi üretme ve düşünme biçimlerini askıya almasını işaret eder. Ek olarak Türkiye'nin kriz ülkesi olması hali ve kaynak eksikliğine dayanan aciliyetlerin kavramsal dertlerin önüne geçmesi de bu durumu pekiştirmiştir. Bu tez çalışması ve bu çalışma kapsamında üretilen yayınlar, ana araştırma çıktılarıyla Türkiye'deki planlama eğitiminin ve disiplininin içinde bulunduğu krize ışık tutma amacındadır. Krizi tetikleyen ve çözüm üretme süreçlerinin önünde engel olarak duran sorunların tartışılması ile planlama okullarına rehber olunabileceği savunusu paylaşılmaktadır.

Özet (Çeviri)

Through a mixed-methods approach, this thesis compares how the higher education institutions in the Global South conceptualize and act on the decolonization of urban planning education. The main research question is: How do scholars in the Global South perceive and conceptualize the decolonization of urban planning education? The questions to investigate the issues further are as follows: What obstacles and limitations hinder the decolonizing efforts from succeeding in urban planning education? What methodologies do the Global South scholars use to decolonize the urban planning education curriculum in their contexts? What decolonizing methodologies can Turkish planning schools create to encourage local knowledge generation and resist the domination of Eurocentric norms? To answer this question, 17 scholars from 11 countries in the Global South and six former and current members of the Turkish Planning Schools' Association were interviewed. Additionally, all published documents by the association were analyzed. The thesis followed a Constructivist Grounded theory (CGT) methodology as its primary approach and supported it with additional quantitative analyses of the collected documents. Interestingly, the Global South categorization and the inclusion of Türkiye were also received with surprise by many. CGT theoretical coding also revealed differences in conceptualizing and approaching the decolonization phenomenon. The Global South scholars' narration and approach showed a more optimistic and critical arc toward urban planning education and practice, starting with contemplation, continuing with expressing concern about the future of the profession, but then concluding with a new reality of constructing practices and insurgent actions. However, Türkiye followed a more hesitant arc, starting with hesitation, continuing with contemplation with little critical engagement, and ending with a narrative of absence. Significantly few scholars addressed the need to generate local knowledge and radical curriculum change. Instead, they were concerned about the lack of resources across universities and departments regarding place, equipment, and teaching faculty. The results showed several overlaps between countries in terms of challenges and issues regarding education and urban planning practice. The categorical findings of this thesis show that in all interviewed institutions, there are problems concerning how planners are trained and equipped to address issues such as population increase, climate change, land ownership and housing, sustainable and affordable transport, and urban poverty. Additionally, the gap between theory and practice is growing, and the dominance of Eurocentric theories and methodologies persists. There are also a series of implementation and policy problems due to inconsistencies between the colonial laws and local implementation methods. In most countries, there are also limitations caused by the difference between the language the students are trained in (English) and the local laws and the language of the practice. However, one significant difference was discovered in the case of Türkiye. Türkiye's conceptualization of and reactions toward decolonizing urban planning education differed immensely from those of other Global South countries. Scholars interviewed in Türkiye were either alien or indifferent to the decoloniality and decolonization of higher education primarily due to the never-colonized past of Türkiye; therefore, they are unaware of the dominance and prevalence of the Eurocentric theories and practices in the planning discipline in Türkiye. The frame of reference of the institutions they were taught in has been predominantly Western, and this orientation has never been questioned. The institutions also strive to be part of the accredited few among their European and American counterparts; therefore, knowledge and methodologies coming from the West, even though they were not generated in Türkiye, have never been seen as a problem. To prevent urban planning education from becoming irrelevant and irresponsive to the challenges of 21st-century urban spaces, this thesis strongly advocates for a critical rethinking of urban planning education in Türkiye. The need for this rethinking is urgent and cannot be overstated. It requires us to transcend the current curriculum and mundane concerns such as lack of resources or the ranking of the students who chose urban planning as their major. Based on the findings and the literature review, the recommendations of this thesis are as follows: First, a critical rethinking of the urban planning curriculum in light of decolonizing theories and methodologies is strongly recommended. A critical engagement with methodologies that have been taught and practiced since the foundation of the discipline in Türkiye, with knowledges and examples that have been directly translated from Eurocentric sources, with canonical aesthetics that have been imposed on how an urban space should look and feel like must be the first step of this retrospective work. Shifting away from a Eurocentric agenda while dealing with local problems is also very important for the students not to become disenchanted once they graduate and start practicing. That would entail diversifying readings and in-course examples and facilitating more bidirectional knowledge transfer to learn more from countries experiencing similar problems in teaching and practicing urban planning. Finally, insisting on an interdisciplinary approach in every aspect of urban planning is extremely important for not limiting urban planners to becoming technical implementers or enforcers of the urban planning law and engaging situations with negotiation power and agency.

Benzer Tezler

  1. Towards a decolonial feminist design: A Co-Speculation play method for imagining alternative solidarity systems

    Dekolonyal feminist tasarımı keşfetmek: Alternatif dayanışma sistemleri hayal etmek için ortak spekülasyon oyun yöntemi

    PINAR APAYDIN

    Doktora

    İngilizce

    İngilizce

    2024

    AntropolojiKoç Üniversitesi

    Tasarım Teknoloji ve Toplum Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ ÖZGE SUBAŞI

  2. An analysis of the interconnections between forms of oppression from an ecofeminist and decolonial perspective

    Tahakküm biçimleri arasındaki ilişkiselliğin ekofeminist ve dekolonyal bir perspektiften analizi

    UMUT KESİKKULAK

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2022

    FelsefeOrta Doğu Teknik Üniversitesi

    Felsefe Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. BARIŞ PARKAN

    DOÇ. DR. FULDEN İBRAHİMHAKKIOĞLU

  3. Ecological modalities as tools at play in collaborative comprovisational works

    İşbirlikçi comprovisational eserlerde ekolojik modalitelerin işleyişi

    AMY TERESE SALSGIVER

    Doktora

    İngilizce

    İngilizce

    2025

    Müzikİstanbul Teknik Üniversitesi

    Müzik Ana Bilim Dalı

    YRD. DOÇ. EMMANOUIL EKMEKTSOGLOU

  4. Üçüncü Sinema'ya Fernando Solanas sineması üzerinden bakış

    A look at Third Cinema over Fernando Solanas

    YUSUF ZİYA GÖKÇEK

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2017

    Sahne ve Görüntü SanatlarıMarmara Üniversitesi

    Radyo Televizyon ve Sinema Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. SERPİL KIREL

  5. Batı merkezli uluslararası insani yardım derneklerinin sosyolojik analizi

    Sociological analysis of Europe-centered humanitarian aid organizations

    MERVE ÇAĞŞIRLI

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2024

    SosyolojiMimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

    Sosyoloji Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ALİ AKAY