Geri Dön

Heterotopya çerçevesi ile ötekine açık bir kamusal mekan araştırması ve metin okuma önerisi

Spaces for the other: A heterotopian inquiry into publicness and textual interpretation

  1. Tez No: 938666
  2. Yazar: SEDA BUĞRA TEKİNALP
  3. Danışmanlar: PROF. DR. AYŞE ŞENTÜRER
  4. Tez Türü: Doktora
  5. Konular: Mimarlık, Architecture
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2024
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
  10. Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Mimarlık Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Mimari Tasarım Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 238

Özet

Bu tez çalışması, günümüz kent koşullarında kamusal mekan kullanımını, toplumsal ana akımın dışında kalan ya da farklılaşan ötekilerin -insanlar, insan olmayan varlıklar, nesneler ve dijital dünya gibi geniş bir çeşitlilikte tanımlanabilecek figürlerin- varoluş biçimlerini heterotopya kavramı üzerinden eleştirel yaklaşımla inceliyor. Çalışmanın amacı, kamusal mekanlarda modern mimarlık ve kentleşme süreçlerinin çoğunluk odaklı, evrensel ve homojenleştirici yaklaşımlarını eleştirerek, farklı kimlikler ve toplulukların bir arada var olabileceği, esnek ve kapsayıcı mekanların yeniden düşünülmesine yönelik alternatif bir kent okuma yöntemi geliştirmektir. Kent, sadece fiziki bir mekan olarak değil, aynı zamanda sosyal, kültürel ve politik güç dinamiklerinin yansıdığı bir alan olarak ele alınır. Kent okuması, bu dinamiklerin nasıl işlediğini ve kamusal mekanların farklı topluluklar için ne ölçüde kapsayıcı olduğu ya da onları görünmez kıldığını anlamayı amaçlar. Bu bağlamda tez, kamusal mekanların yeniden okunmasını sağlayacak özgün bir yöntem sunmayı hedeflemektedir. Bu yöntem, heterotopya kavramına dair bir metin okuması üzerinden geliştirilmiştir. Özellikle 1970'lerden itibaren sosyal, kültürel ve mimari değişimlerle birlikte, modern sonrası dönemde 'öteki' kavramı sosyoloji, mimarlık, medya çalışmaları ve felsefe gibi farklı disiplinlerde önemli bir tartışma konusu haline gelmiştir. Bu gelişmeler, modernist yapıların ve modernite deneyiminin tek değerlilikten çok değerliliğe ve çeşitliliğe doğru evrilmesine zemin hazırlamış, kent ve mimarlık tartışmalarında önemli bir kırılma noktası yaratmıştır. Böylece, yerel-küresel, özel-kamusal gibi ikili karşıtlıklar yerini daha heterojen, çoğulcu bir anlayışa bırakmıştır. Bu düşünsel ortamda Üçüncü Mekan, eşik mekan, gevşek mekan gibi kültürel melezlenmelere imkan sağlayan kavramlar türetilmiştir. Bu kavramlar arasında Foucault'un ürettiği“heterotopya”kavramı, mekanı doğrudan referans alması sebebiyle diğer kavramlardan ayrışarak tez çalışmasının temelini oluşturmuş ve kapsam ile yöntem açısından öne çıkmıştır. Foucault'un tanımını muğlak bıraktığı heterotopya kavramı mimarlık ve ilişkili disiplinlerde ilk günden bu yana çokça tartışılmış, farklı şekillerde yorumlanmış ve uygulanmıştır. Foucault'dan sonra, birçok düşünür heterotopya kavramını özgün bakış açıları ve yorumlarla daha da geliştirmiştir. Foucault'nun erken dönem kavramsallaştırmasından günümüzdeki mekansal pratikler ve kentsel müdahaleler üzerine olan söylemlere kadar, heterotopyanın çok katmanlı yapısı kamusal mekan tasarımının karmaşıklıklarını ele almadaki önemini ortaya koymaktadır. Foucault'nun başlangıçtaki tanımının ötesine geçilerek, farklı teorik kökenlerden türeyen ve kamusal mekanın bazen ütopik, bazen de günlük yaşamdan ilişkiler ve kentsel deneyimlere dayalı kullanımlarını izleyen heterotopya fikri, kent ve kamusal mekanın özgürleşmesi için üretken bir taktik ve güçlü bir araç sunmaktadır. Heterotopya kavramının ortaya çıkışından bu yana, postmodern coğrafyaların farklı yönlerini ele alan geniş bir araştırma topluluğu, bu kavramın ve alternatif teorilerin ilgili disiplinler üzerindeki etkilerini ve uygulanabilirliğini incelemiştir. Heterotopya üzerine yapılmış bu araştırma metinleri, tez çalışmasında birer vaka olarak ele alınarak kapsamlı bir metin okuması ile değerlendirilmiştir. Giriş ve heterotopya kavramının arka planının anlatılmasının ardından tezin üçüncü bölümünde seçilmiş olan metinlerin incelemeleri yapılmaktadır.“Metin okuma”ve analiz süreci tezin ana gövdesi olup, Rendell'in metinleri“geçiş mekanı”olarak tanımladığı yaklaşımıyla ve Berger'in yaratıcı okuma yöntemleriyle ilişkilendirilmiştir. Metinler kuramsal bilgi, kişisel deneyim ve kentsel pratikleri barındıran bir“geçiş mekanı”olarak işlev görerek yaratıcı düşünme biçimlerini de ortaya çıkarır. Metinleri yalnızca bilgi aktarım aracı olarak değil, anlamların üretildiği, yeniden yorumlandığı ve dönüştürüldüğü dinamik bir alan olarak ele almak, yaratıcı okuma ve yorumlama yaklaşımlarını mümkün kılar. Bu bağlamda, her metin, okuma sürecinde çok katmanlı anlamlarla zenginleşir ve yeni düşünsel üretimlere olanak sağlar. Her metin, yine metinlerdeki (1) heterotopya kavramının hangi bağlam içinde kullanıldığı, (2) öteki ile kurulan ilişkinin şekli, (3) öne çıkan anahtar kelime ve kavramların tespiti ve bu kavramların metnin genel pozisyonu ile uyumu olarak nasıl karşılık buldukları, (4) kavramın nasıl örneklendiği, (tekil veya jenerik örnekler dahilinde) (5) zamansallık içinde kavramın ele alınış biçimi ile ilişkilenen diğer yakın fikirler/metinler/kavramlar ile birlikteliğine ve geçen referanslar, (6) metnin içinde geçen referanslar, (7) mimarlık bilgisine katkıda bulunma biçimi üzerinden kurulmuş yedi basamaklı bir okuma altlığı ile yeniden okunmuş, böylece her metin aynı kriterler üzerinden değerlendirilmiştir. Tezin süreci metinlerin seçilmesi, okunması, okunan metinler üzerinden altlık oluşturulması, metinlerin bu altlık ile yeniden okunması ve kategorize edilmesi, her bir kategorinin sunduğu ve tanımladığı heterotopyaların özelliklerinin ortaya dökülmesi şeklinde ilerler. Bu kategorizasyon sürecinde, her bir metnin tanımladığı ve tarif ettiği heterotopya özellikleri detaylı bir şekilde ortaya çıkarılmıştır. Bu özellikler, farklı mekansal, toplumsal ve kültürel bağlamlarda heterotopyaların nasıl şekillendiğini ve işlev kazandığını anlamak açısından önemli olmuştur. Kategorizasyon sürecinde heterotopyalar üç ayrı gruba ayrılmıştır. İlk grup, biçimsel ve tipolojik özelliklerin ön planda olduğu metinlerden oluşmaktadır. Bu metinlerde heterotopyalar, mekansal düzenlemeler aracılığıyla toplumsal düzenin sürdürülmesine hizmet eden yapılar olarak ele alınır. Mekansal düzenlemelerin, belirli toplumsal süreçlerin oluşumunda bir araç olduğu ve yapılı çevrenin sosyal ve kültürel değişimi tetiklediği vurgulanmaktadır. Binalar ve mekanlar, sosyal etkileşimlerin düzenlenmesi, bedenin disipline edilmesi ve davranışların kontrolü için kullanılan araçlar olarak işlev görmektedir. Bu tür heterotopyalarda“öteki”ile kurulan ilişki, çoğunluğun lehine kurulmuş olup, öteki olarak kodlanan azınlıkların hareketleri ve varlıkları sınırlanır. Bu heterotopyalar, kendi içinde tamamlanmış, durağan yapılar olup, kentsel akış ya da eylemsellikten çok mevcut düzenin pekiştirilmesine odaklanmaktadır. İkinci grup heterotopyalar, baskın çoğunluğun dayattığı düzene karşı ötekinin gündelik hayatı, ilişkileri ve deneyimleri ile kendine alan açtığı direnç mekanlarıdır. Bu mekanlarda, mekansal özelliklerden ziyade kullanım ve yorumlama unsurları ön plana çıkar. Odak, gündelik yaşama kayarak ötekinin bu mekanlar içerisinde nasıl yol bulduğu, nasıl müzakere ettiği ve varlığını nasıl ifade ettiği üzerindedir. Heterotopyalar, katı bir planlamanın ürünü olarak değil, bireylerin ve toplulukların mekanla etkileşimleri ve mücadeleleri sonucu ortaya çıkar. Bu heterotopyalar, kamusal mekanların nasıl dönüştürülebileceğine dair önemli ipuçları sunar. Geleneksel mekansal sınırları zorlayarak, farklı kimliklerin ve gündelik deneyimlerin bir araya gelmesine ve birlikte var olmasına imkan tanır. Ayrıca, kamusal mekanın belirli sınırları içinde mücadele eden gruplar için nişler yaratır. Böylece, bu direniş mekanları, hem mekanın hem de toplumsal ilişkilerin dönüşümüne dair özgürleştirici bir potansiyel taşır. Belirlenen iki grup heterotopyanın yanı sıra, üçüncü bir kategori daha ortaya çıkmıştır. Bu kategori, kentin gündelik akışı içinde belirli programlar veya etkinliklerden doğan heterotopyaları kapsamaktadır. Bu tür heterotopyalar, belirli bir amaç doğrultusunda geçici olarak varlık gösteren ve bu amaç gerçekleştiğinde sona eren zamansal mekanlar olarak tanımlanır. Kentsel yaşamın sürekli değişen yapısını yansıtan bu geçici heterotopyalar, farklı kullanım biçimlerini ve kullanıcı profillerini bir araya getirerek çeşitli kesişim noktaları oluşturur. Bu geçici mekanlar, kentin dinamik yapısına uygun olarak sürekli dönüşüm içinde olan, zamana bağlı heterotopyalardır. Metin okuması ve kent okuması arasındaki ilişki incelenerek, metinler aracılığıyla elde edilen bilgi ile, herhangi bir kamusal mekanı da benzer yaklaşımla incelemenin mümkün olduğu görülmüştür. Çalışmanın değerlendirme ve tartışma bölümünde, bu çerçevede geliştirilen metin okuma altlığını test etmek amacıyla, belirli bir kent parçası üzerinde uygulama yapılmıştır. Bu uygulama için, farklı zaman-mekansal kesitlerde üç heterotopya grubunun da gözlemlenebileceği Karaköy bölgesi seçilmiştir. Bu inceleme, heterotopya kavramının belirli bir kamusal mekanda nasıl kullanılabileceğini ve bu mekanın kullanıcı profilleri ile kullanım pratikleri arasındaki ilişkiler üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, bir bakış altlığına dönüşen bu sistematik kategorileştirme yöntemi, mevcut anlatıları parçalayıp yeniden yapılandırarak kamusal mekanlar üzerine yeni bir okuma önerisi sunmaktadır. Heterotopya literatürünün kapsamlı bir şekilde incelenmesiyle, mimarlık alanında“öteki”mekanlarının bilgisine ulaşılmış ve bu bağlamda daha kapsayıcı kamusal mekanların üretimine yönelik yöntemsel bir öneri geliştirilmiştir.

Özet (Çeviri)

This study critically explores the spatial manifestations of“otherness”within architectural theory, structuring its inquiry around the concept of heterotopia. The“other”is not treated as a fixed identity or an absolute opposition; rather, it is understood as a relational position that constantly shifts according to societal, cultural, and theoretical contexts. This relational nature of otherness can be interpreted through how spaces are produced, represented, and by whom they are included or excluded. In this sense, public spaces emerge as arenas where the shifting definitions of otherness are either revealed or suppressed through encounters. Architecture plays a fundamental role in shaping both the physical conditions of these encounters and their underlying discursive frameworks. Beyond the physical organization of space, architecture influences systems of representation, social norms, and boundary mechanisms. Through its layered structure, architectural theory provides both conceptual and methodological possibilities for examining and rethinking spatial relationships to otherness. Michel Foucault's concept of heterotopia is central to this inquiry. Foucault (1986) defines heterotopias as“other spaces”that simultaneously relate to and oppose the established spatial orders of society. This structure enables heterotopias to reveal alternative encounters, forms of exclusion, and counter-representations. Thus, heterotopia offers a way to map how spaces function not simply by their material form but by the social negotiations and exclusions they host. With its operability at both physical and discursive levels, the concept of heterotopia offers a productive lens within architectural theory for analyzing structures and practices that fall outside mainstream spatial norms. Foucault's six principles for describing heterotopias enable the concept to remain flexible and context-sensitive, inviting reinterpretations across different disciplines. The inherent ambiguity and unfinished nature of Foucault's exposition have led to diverse appropriations of the term, particularly in architecture and urban studies. In architectural theory, heterotopia has been employed in multiple ways: as a means to investigate the experiential spaces of socially marginalized groups (Hetherington, 1997), and as a lens to discuss hybridity, fluidity, and temporality (Johnson, 2006). Some scholars have used heterotopia to critique institutionalized architectural forms (e.g., museums, hospitals, cemeteries), while others have employed it to conceptualize spaces for alternative social practices (Stavrides, 2016). The exploration of heterotopia as an instrument and its methodological application in the analysis of public spaces highlights the pursuit of culturally resilient urban environments that are adaptable and meaningful for all users. Given the adaptable nature of the concept, this study undertook a systematic reading of texts produced over the past fifty years in the fields of architecture and related disciplines. This reading process revealed different interpretations of heterotopia and aimed to understand how public spaces have been conceptualized, utilized, and critiqued through these variations. To organize this systematic inquiry, the study developed a comprehensive“reading framework”that would allow for the comparative analysis of diverse texts. This study establishes a consistent analytical framework through a meticulously crafted“seven-step view lens”derived from an extensive review of architectural discussions on heterotopias. The framework draws on Françoise Choay's notion of“instaurational texts”and Jane Rendell's conception of texts as“sites of transition”between experience and theory. Accordingly, the reading structure evaluates: (1) the contextual framework within which the concept of heterotopia is employed, (2) the form and dynamics of the relationship established with the“other,”(3) the identification of key concepts and terminologies, and the extent to which they align with the overall discursive positioning of the text, (4) the methods of exemplification used to illustrate the concept (whether through singular or generalized examples), (5) the association of the concept with temporalities and its interrelation with other ideas, texts, or references, (6) the references and sources cited within the text, (7) the way in which the text contributes to the architectural knowledge. Through the structured framework of textual analysis, the study traces the conceptual evolution of heterotopia and uncovers how these evolving interpretations influence the ways in which public space is understood, produced, and experienced. The concept of heterotopia, which unfolds through parallel text–space readings, has provided the opportunity for a comparative analysis based on the differences between its definitions and the user profiles and usage practices of public spaces. Following the preliminary text survey and establishment of the analytical framework, selected texts underwent close readings to systematically extract how each addressed heterotopia, its relationship to otherness, and its implications for public space. Through this meticulous process, three major categories of heterotopias emerged based on their relationship to otherness: order, resistance, and flow. Order-based heterotopias are primarily defined through physical form and function, sustaining the societal structures they seemingly stand apart from. Aligned with Foucault's early descriptions, these spaces such as prisons, hospitals, and museums, reinforce normative social orders by positioning individuals within predefined roles. Resistance-based heterotopias, drawing on the works of Stavrides (2016) and Lefebvre (1991), present spaces of collective encounter that challenge dominant power structures. These heterotopias foster alternative modes of spatial experience, generate new social relations, and provide grounds for negotiation and solidarity. Flow-based heterotopias, inspired by Stickells (2011), emphasize temporality, circulation, and indeterminacy. These spaces accommodate transient, flexible, and dynamic interactions, eschewing fixed identities and boundaries. This lens categorizes heterotopias into three distinct groups according to specific criteria and contexts, facilitating a detailed examination of public spaces' diverse aspects. Thus, the threefold classification developed in this study, encompassing order, resistance, and flow, offers a comprehensive framework for evaluating how public spaces engage with otherness across architectural form, social practices, and modes of representation. Order heterotopias reveal how physical configurations reinforce social norms and maintain exclusionary structures; resistance heterotopias expose how alternative spatial practices can challenge dominant power relations; and flow heterotopias highlight the possibilities for fluid, temporary, and dynamic encounters that transcend fixed identities. This classification enables a nuanced critique of public spaces by identifying their visible and invisible mechanisms of inclusion and exclusion simultaneously by uncovering the socio-spatial processes through which otherness is negotiated and manifested. In doing so, it provides strategic insights for rethinking urban design practices, suggesting pathways toward more inclusive, adaptable, and socially responsive public environments that better reflect the complexities and diversities of contemporary urban life. In this study, the textual reading model developed specifically for analyzing heterotopia was adapted into an urban reading method, demonstrating that the structured“seven-step lens”can be directly applied to the evaluation of public spaces. By transferring this systematic approach from textual analysis to urban observation, the study validates the methodological framework and reveals its potential to uncover how otherness is spatially produced, negotiated, and experienced in real urban environments. To test the applicability of this reading model in real urban settings, the study applied it to the Karaköy district of Istanbul. Here, the constrained and regulated uses of the waterfront were analyzed within the order category. Spontaneous occupations of street spaces by diverse user groups were aligned with the resistance category, while temporary events, fluid spatial practices, and the area's role as a transit hub were interpreted through the flow category. This case study demonstrated that the analytical framework developed through the textual analysis could successfully be used as a tool for critically reading and understanding urban public spaces in relation to otherness. The multifaceted nature of heterotopia offers a powerful lens for understanding urban complexity, informing a shift towards inclusive, sustainable, and resilient design. By linking theoretical inquiry with practical urban observation, the study deconstructs existing narratives of space and suggests pathways for designing spaces that accommodate diversity and foster vibrant public life. Ultimately, the study highlights the role of heterotopia as a method that interrogates the production of spaces coexisting with the 'other,' unravels its dynamics, and proposes an approach for creating dynamic, inclusive, and adaptive public spaces. In conclusion, this research contributes to architectural theory by offering a new methodological approach that bridges conceptual production with spatial experience. It extends the discourse on heterotopia beyond mere representation, positioning it as a critical tool for analyzing the relational dynamics between space and otherness. This study contributes to architectural discourse by offering a new perspective on how public spaces can be designed or reimagined to accommodate and reflect the diversity and dynamism inherent in contemporary urban life.

Benzer Tezler

  1. Spatial configurations in women's gothic fiction: Ann Radcliffe's The Mysteries of Udolpho, Charlotte Brontë's Jane Eyre and Daphne du Maurier's Rebecca

    Kadın gotik yazınında uzamsal yapılandırmalar: Ann Radcliffe'in The Mysteries of Udolpho, Charlotte Brontë'nin Jane Eyre ve Daphne du Maurier'ın Rebecca adlı romanları

    MELTEM VARDAL ÖZKUTLU

    Doktora

    İngilizce

    İngilizce

    2024

    Batı Dilleri ve EdebiyatıAnkara Üniversitesi

    Batı Dilleri ve Edebiyatları Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ZEYNEP ZEREN ATAYURT FENGE

  2. Kentsel içselliklerin heterotopik karakteri üzerine diyalektik bir sorgulama

    A dialectic investigation on the heterotopic character of urban interiorities

    HANDE KARABULUT

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2024

    Mimarlıkİstanbul Üniversitesi

    İç Mimarlık Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. HATİCE UMUT TUĞLU KARSLI

  3. Creating a virtual museum framework for ımmersive reality environments through a perspective from heterotopia

    Sarmalayan gerçeklik ortamlari için heterotopya perspektifiyle sanal müze çerçevesi geliştirilmesi

    ELİF HİLAL KORKUT

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2023

    Bilgisayar Mühendisliği Bilimleri-Bilgisayar ve KontrolOrta Doğu Teknik Üniversitesi

    Modelleme ve Simülasyon Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. ELİF SÜRER

  4. Endüstriyel miras yapılarının heterotopyaya dönüşümü

    Transformation of industrial heritage buildings into heterotopia

    SEZEN YALÇIN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2023

    MimarlıkBursa Uludağ Üniversitesi

    Mimarlık Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ÖZGÜR EDİZ

  5. İstanbul'da elektronik dans müziğinin (EDM) heterotopik mekân kurmadaki rolü

    The Role of electronic dance music (EDM) in construction of heterotopic space in İstanbul

    ALANUR İKLİM ÖZERGÜN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2024

    MüzikMimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

    Müzikoloji Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. EVRİM HİKMET ÖĞÜT