Geri Dön

Monetary and multidimensional poverty analysis for the period 2003-2022 in Türkiye

Türkiye'de 2003-2022 dönemi için parasal ve çok boyutlu yoksulluk analizi

  1. Tez No: 948831
  2. Yazar: MUHAMMET EMRE BİLGİÇ
  3. Danışmanlar: DOÇ. DR. QUENTİN XAVİER MARİN STOEFFLER
  4. Tez Türü: Doktora
  5. Konular: Ekonomi, Economics
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2025
  8. Dil: İngilizce
  9. Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
  10. Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: İktisat Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: İktisat Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 173

Özet

Yoksulluk yalnızca bireyleri değil, toplumların genel refahını ve ekonomik istikrarını da derinden etkileyen bir olgudur. Yoksul bireyler sağlık, eğitim, güvenlik ve iş gücü katılımı gibi temel alanlarda kırılgan durumdadır; bu nedenle yoksulluğun azaltılması, insan onurunu korumanın yanı sıra daha sağlıklı ve müreffeh bir toplum inşa etmenin de ön koşuludur. Bunun ötesinde, kalıcı yoksulluk ülke ekonomisi üzerinde de ciddi olumsuz etkiler yaratır. İş gücü verimliliğinin düşmesi, tüketici harcamalarının sınırlanması ve devletin sosyal hizmet harcamalarının artması gibi sonuçlar ekonomik büyümeyi yavaşlatır. Ayrıca, iş gücü potansiyelinin kaybı ve artan eşitsizlik ekonomik istikrarsızlığa katkıda bulunur. Nitekim McLaughlin ve Rank (2018), Amerika Birleşik Devletleri'nde çocukluk yoksulluğunun yıllık maliyetinin ülke gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yaklaşık %5.4'ü kadar olduğunu tahmin etmiştir. Bu bağlamda, Türkiye'nin yoksullukla mücadelesinin evrimini açıkça tanımlanmış tarihsel ve ekonomik bir zaman çizelgesi içinde değerlendirmek büyük önem taşımaktadır. 2002'den yaklaşık 2013'e kadar olan dönem, göreli makroekonomik istikrarın, yüksek ekonomik büyümenin ve sürekli yoksulluk azalmasının yaşandığı bir dönem olmuştur. 2001 finansal krizinin ardından Türkiye, kapsamlı yapısal reformlardan geçmiş ve hızlı bir büyüme süreci yaşamıştır—2003 ile 2017 yılları arasında reel GSYH yıllık ortalama %5–6 oranında büyümüş ve ülke üst orta gelir grubuna yükselmiştir. 1990'ların sonlarında %50'yi aşan enflasyon, 2000'li yılların ortalarına gelindiğinde tek haneli seviyelere düşmüş ve 2010'ların başlarına kadar büyük ölçüde istikrarlı kalmıştır. Ancak 2013 sonrasında ve özellikle 2016'dan itibaren Türkiye, yeniden makroekonomik ve siyasi istikrarsızlıklarla karşı karşıya kalmıştır. İşsizlik, cari açıklar ve Türk Lirasındaki değer kayıpları bu dönemde artmıştır. Bunun yanında, 2011'de başlayan büyük mülteci akınına yol açan Suriye iç savaşı, 2015'ten itibaren Güneydoğu'da yeniden başlayan iç çatışmalar, 2016'daki başarısız darbe girişimi, 2018'de ABD-Türkiye gerilimleri ve 2020–2022 yılları arasındaki COVID-19 pandemisi gibi gelişmeler yoksullukla mücadele politikaları üzerinde baskı yaratan önemli ekonomik ve siyasi unsurlar haline gelmiştir. Bu değişimler ışığında, bu uzun ve çalkantılı zaman dilimi boyunca yoksulluk eğilimlerini izlemek, Türkiye'nin yoksullukla mücadele stratejilerinin etkinliğini ve dayanıklılığını değerlendirmek açısından kritik öneme sahiptir. Türkiye'de yoksulluk ülke politikalarında önemli yer tutan ve ek olarak üzerine çok sayıda akademik çalışmanın yapıldığı bir konudur. Yoksullukla mücadele politikalarının değerlendirilmesi ve yoksulluğun farklı boyutlarıyla analiz edilmesi hem akademik hem de politika yapıcılar açısından önem taşımaktadır. Bu politikalarının etkilerinin güncel ekonomik şoklar ışığında detaylı olarak inceleyen bir çalışma bulunmamaktadır. Bu tez çalışması, bu açığı kapatmak için, 2003–2022 dönemi boyunca Türkiye'de yoksulluğun seyrini ve dinamiklerini kapsamlı bir biçimde ele almakta; hem parasal yoksulluk hem de çok boyutlu yoksulluk yaklaşımlarını temel alarak farklı veri setleriyle derinlemesine bir analiz sunmaktadır. Çalışma, ekonomik büyüme dönemleri ile ekonomik istikrarsızlık, siyasi krizler ve özellikle COVID-19 pandemisi gibi büyük şokları içeren uzun bir zaman dilimini kapsamakta, farklı yöntemler ve ölçüm metotlarıyla yoksulluğun çok boyutlu analizini sunmaktadır. Üç bölümden oluşan bu çalışmada, yoksulluğun yapısal belirleyicileri, zaman içerisindeki değişimi ve COVID-19 gibi krizlerin etkisi tek boyutlu (parasal) ve çok boyutlu perspektiflerle incelenmiştir. Tezin birinci bölümünde, 2003–2017 döneminde Türkiye'de yoksulluğun seyri, hem parasal hem de çok boyutlu yoksulluk ölçütleri çerçevesinde sistematik bir biçimde ele alınmıştır. Bu bölüm, Türkiye'de yoksulluk çalışmaları literatürünü kapsamlı şekilde taramakta ve farklı çalışmalarda kullanılan yöntemsel yaklaşımları karşılaştırarak bütüncül bir çerçeve sunmaktadır. Ayrıca, yoksulluk üzerine yapılan akademik çalışmalarındaki metodolojik farklılıkların hem bulguları hem de politika yorumlarını nasıl etkilediğini ortaya koymaktır. Parasal yoksulluk analizleri, mutlak ve göreli yoksulluk biçiminde iki ana başlık altında incelenmiştir. Mutlak yoksulluk, asgari yaşam düzeyine ulaşmak için gereken gelir düzeyinin altında kalan bireyleri tanımlarken, göreli yoksulluk, toplumun genel gelir dağılımı içinde düşük gelirli grupları temel alır. Türkiye'de bu ölçütler, Hanehalkı Bütçe Anketi (HHBA) ve Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması (GYKA) gibi TÜİK tarafından düzenli olarak yayınlanan veri setleri kullanılarak hesaplanmaktadır. Bölümde bu veri setlerinin kapsamları, güçlü ve zayıf yönleri detaylı olarak değerlendirilmiştir. Bulgular, özellikle 2003–2011 döneminde Türkiye'de parasal yoksulluğun belirgin biçimde azaldığını göstermektedir. Ancak 2013 sonrası dönemde ekonomik büyümedeki yavaşlama ve yapısal kırılganlıklar, yoksulluğun azalmasını yavaşlatmıştır. Göreli yoksulluk oranlarında ise daha sınırlı bir düşüş gözlenmiş, bu da gelir dağılımındaki eşitsizliklerin daha dirençli olduğunu göstermektedir. Çok boyutlu yoksulluk ölçümleri, yoksulluğu yalnızca gelir eksikliğiyle değil; sağlık, eğitim, barınma, yaşam standartları ve sosyal katılım gibi alanlardaki yoksunluklarla birlikte ele almaktadır. Bu çerçevede Türkiye'de çok boyutlu yoksulluk üzerine yapılan çalışmalar, farklı endeks ve ağırlık sistemleri kullanarak çeşitli bulgular sunmuştur. Bölümde, bu çalışmalarda kullanılan boyutlar, kesme değerleri ve ağırlıklandırma yöntemleri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Özellikle eğitim, sağlık ve yaşam koşulları, en sık kullanılan boyutlar olarak öne çıkmaktadır. Ancak çalışmalardaki metodolojik çeşitlilik, çok boyutlu yoksulluk oranlarının doğrudan karşılaştırılmasını zorlaştırmaktadır. Bölümün önemli bir katkısı, Türkiye'de yoksulluğun bölgesel, cinsiyete dayalı ve demografik farklılıklar üzerinden nasıl şekillendiğini göstermek olmuştur. Kırsal alanlarda yaşayanlar, kalabalık haneler, tarım sektöründe çalışanlar ve hane reisinin kadın olduğu haneler, hem parasal hem de çok boyutlu yoksulluk açısından en kırılgan gruplar olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca, doğu illeri ile batı illeri arasında kalıcı yoksulluk farklarının devam ettiği saptanmıştır. Bu bulgular, yoksullukla mücadelede bölgesel eşitsizliklerin dikkate alınması gerektiğine işaret etmektedir. Bölüm sonunda, yoksullukla ilgili farklı yöntemsel yaklaşımlarının birlikte değerlendirilmesinin, daha sağlıklı ve kapsayıcı politika önerileri üretmek açısından önemli olduğu vurgulanmaktadır. Mutlak gelir düzeyine odaklanan politikaların, çok boyutlu yoksullukla baş edebilmek için yeterli olmadığı, eğitim ve sağlık altyapısının güçlendirilmesi gibi tamamlayıcı müdahalelerin gerekli olduğu sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda, çok boyutlu yoksulluk göstergelerinin standartlaştırılması, veri kaynaklarının uzun dönemli olarak izlenebilir kılınması ve parasal ölçütlerle entegre edilmesi gerekliliği açık biçimde ortaya konmuştur. Tezin ikinci bölümü, Türkiye'de yoksulluğun ardındaki yapısal ve bireysel belirleyicileri ortaya koymayı amaçlayan bir parasal yoksulluk analizi sunmaktadır. Bu bölümde, yoksulluğun yalnızca makroekonomik gelişmelerle değil; bireylerin ve hanehalklarının demografik, sosyal ve ekonomik özellikleriyle de doğrudan ilişkili olduğu varsayımından hareket edilmektedir. 2003–2021 dönemi verilerini kapsayan bu bölüm, Hanehalkı Bütçe Anketi (HBA) ve Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması (GYKA) kesit mikro verileri kullanılarak hazırlanmıştır. Bölümde uygulanan temel yöntem, yoksulluk durumunun birey ve hanehalkı düzeyindeki çeşitli değişkenlerle ilişkisini inceleyen alt grup ayrıştırması ve probit regresyon modelleridir. Yoksulluğun bağımlı değişken olarak tanımlandığı modellerde, bireylerin yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, istihdam durumu, meslek grubu, medeni hali, hanehalkı büyüklüğü ve konut mülkiyeti gibi çok sayıda bağımsız değişken kullanılmıştır. Ayrıca, bireylerin yaşadığı bölge ve kır/kent ayrımı gibi mekânsal faktörler de modele dahil edilmiştir. Analiz sonuçları, Türkiye'de yoksulluğun başlıca belirleyicileri arasında düşük eğitim düzeyi, kadın hane reisliği, kırsal yerleşim, tarım sektöründe istihdam ve hanehalkı büyüklüğü olduğunu ortaya koymuştur. İlköğretim ve altı eğitim seviyesindeki bireylerin yoksulluk riski yüksek çıkarken, lise ve üzeri eğitimi tamamlayan bireylerde bu risk anlamlı biçimde düşmektedir. Eğitim, hem gelir artırıcı etkisi hem de istihdam olanaklarını genişletmesi nedeniyle yoksulluktan korunmada kritik rol oynamaktadır. Dönem boyunca Anadolu'nun doğu ve Akdeniz bölgelerinde yoksulluk oranı yüksek kalırken, başlangıçta yoksulluk oranlarının yüksek olduğu bazı bölgelerde (örneğin Batı Karadeniz) yoksullukta hızlı bir azalma görülmüştür. Hanehalkı büyüklüğü, eğitim ve tarım sektöründe çalışmak 2005-2021 periyodu başında yoksulluğun önemli tahminleyicileri olmuş, ancak bu değerlerin açıklama güçleri dönem içinde azalmıştır. Genel olarak sonuçlar, 2003 ile 2016 yılları arasında yoksullukta önemli bir düşüş, 2016 ile 2019 arasında ise duraklama olduğunu göstermektedir. 2021 yılında pandemi döneminde yaşanan beklenmedik yoksulluk azalması ise dikkat çekicidir. Bu durum; enflasyonun eksik ölçülmesi, sosyal transfer programları ve özellikle turizmdeki sektörel toparlanma gibi etkenler ışığında eleştirel bir biçimde incelenmekte olup, pandeminin tek başına etkisinden ziyade birden fazla etmenin etkileşimiyle ortaya çıktığını göstermektedir. Reisi kadın olan hanelerin, erkek hane reisli hanelere kıyasla daha yüksek yoksulluk riski taşıdığı tespit edilmiştir. Bu fark, kadınların iş gücü piyasasında karşılaştıkları eşitsizlikler ve tek ebeveynli ailelerin karşı karşıya kaldığı ekonomik yüklerle ilişkilidir. Ayrıca, analiz kırsal kesimde yaşayan bireylerin yoksulluk riskinin kentlere göre anlamlı biçimde daha yüksek olduğunu göstermiştir. Hane büyüklüğü de yoksullukla pozitif ilişkilidir. Özellikle üç ve daha fazla çocuklu ailelerde yoksulluk oranları daha yüksektir. Bu bulgu, sosyal yardım politikalarının çocuk sayısını dikkate alarak tasarlanmasının önemine işaret etmektedir. Konut mülkiyeti ise yoksulluktan koruyucu bir unsur olarak öne çıkmaktadır; kiracı haneler, ev sahibi olanlara göre daha kırılgan durumdadır. Bölümün genel bulguları, Türkiye'de yoksulluğun bireysel tercihlerden çok yapısal koşullarla belirlendiğini göstermektedir. Bu durum, yalnızca ekonomik büyümeye dayalı politikaların yetersiz olduğunu; yoksullukla mücadele stratejilerinin demografik ve sosyoekonomik eşitsizlikleri hedef alacak şekilde yeniden kurgulanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Eğitim ve istihdam politikalarının yoksulluk riski taşıyan grupları önceliklendirmesi, doğu batı eşitsizliğini azaltacak bölgesel kalkınma stratejilerinin geliştirilmesi ve kadınların ekonomik güçlenmesini teşvik eden mekanizmaların oluşturulması, politika önerileri arasında öne çıkmaktadır. Tezin üçüncü bölümü, Türkiye'de çok boyutlu yoksulluğun 2006–2022 dönemindeki seyrini ve özellikle COVID-19 pandemisi bağlamındaki dönüşümünü analiz etmektedir. Önceki bölümlerde yer alan parasal yoksulluk analizinden farklı olarak bu bölüm, yoksulluğu sadece gelir temelli değil, aynı zamanda eğitim, istihdam, sağlık, barınma, çevresel koşullar, mali sıkıntılar ve temel ihtiyaçların karşılanması gibi çeşitli boyutlardan ele almaktadır. Bu yaklaşım, bireylerin ve hanelerin karşılaştığı yoksunlukların çok katmanlı doğasını yansıtarak, yoksulluğun daha kapsamlı bir şekilde anlaşılmasına olanak tanımaktadır. Analiz, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından derlenen ve ulusal temsiliyet taşıyan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması (GYKA) verilerine dayanmaktadır. Araştırmada oluşturulan Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi (ÇBYE), söz konusu göstergeleri içerecek şekilde yapılandırılmıştır. Çalışmada öncelikle 2006–2019 dönemi boyunca çok boyutlu yoksullukta önemli bir azalma olduğu tespit edilmiştir. Bu düşüş büyük ölçüde barınma koşullarındaki iyileşmelerden kaynaklanmakta, ancak sağlık, eğitim ve istihdam gibi diğer boyutlardaki yavaş ilerleme nedeniyle bu boyutların yoksulluk katkısı zamanla artmaktadır. Pandemi dönemi (2020–2022) ise çok boyutlu yoksulluk açısından daha karmaşık bir tablo sunmaktadır. Bu dönemde parasal yoksullukta görülen düşüş, çok boyutlu yoksulluk göstergelerine aynı ölçüde yansımamıştır. Özellikle yeterli gelir elde edememe ve sağlıklı beslenme gibi temel ihtiyaçların karşılanamaması göstergelerinde artış gözlemlenmiştir. Bu durum, yüksek enflasyonun ve artan gıda fiyatlarının yoksul haneler üzerindeki baskısını artırdığını, buna karşın sosyal transferlerin parasal göstergeleri iyileştirirken yapısal yoksunlukları ortadan kaldırmada yeterli olmadığını göstermektedir. Ek olarak, bu bölüm, yoksulluk riskinin belirli demografik gruplarda yoğunlaştığını ortaya koymaktadır. Özellikle kalabalık haneler, yaşlı ve eğitimsiz kadınların başında bulunduğu haneler ile Doğu ve Akdeniz bölgelerinde yaşayan haneler çok boyutlu yoksulluk açısından yüksek risk altındadır. Bu gruplar, hem yoksunluk düzeyleri hem de yoksulluğun kalıcılığı açısından dezavantajlı konumdadır. Kadınların eğitim düzeyinin düşüklüğü, bu hanelerde yoksulluk riskini artıran temel unsurlar arasındadır. Bölgesel farklılıklar ise zamanla azalsa da, özellikle Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgeleri tutarlı olarak Türkiye genelindeki çok boyutlu yoksulluk ortalamasından daha yüksek yoksulluk oranı göstermektedir. Buna ek olarak, yapılan regresyon analizinde son yıllarda Akdeniz Bölgesinde yaşıyor olmanın yoksullukla en yüksek ilişkiyi göstermesi önemli bir bulgu olarak paylaşılmıştır. Bölümde ayrıca çok boyutlu ve parasal yoksulluk ölçümlerinin örtüşme düzeyi de incelenmiştir. Başlangıçta her iki göstergenin benzer eğilimler sergilediği görülse de zamanla bu uyumun azaldığı ve her iki yöntemin aynı bireyleri“yoksul”olarak tanımlamada giderek daha az örtüştüğü tespit edilmiştir. Bu bulgu, tek bir ölçüm yöntemine dayanan politika tasarımlarının yoksulluğun tüm boyutlarını kapsamakta yetersiz kalabileceğini göstermektedir. Pandemi döneminde parasal yoksulluk göstergelerinde gözlenen düşüşe rağmen çok boyutlu yoksulluk oranlarında aynı ölçüde bir iyileşme görülmemesi, veri ölçüm farklılıkları kadar, hane düzeyinde temel hizmetlere erişimdeki kalıcı eksikliklerin bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Sonuç olarak üçüncü bölüm, Türkiye'de yoksulluğun sadece gelir düzeyiyle açıklanamayacak çok katmanlı bir sorun olduğunu ortaya koymakta; özellikle ekonomik krizler ve kamu politikalarının etkisinin yalnızca parasal yoksullukla değil, diğer yoksunluk boyutlarıyla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu analiz, politika yapıcılar açısından daha bütüncül ve hedefli müdahale alanları belirlemek için önemli ipuçları sunmaktadır. Bu tezin bulguları, yoksulluğun azaltılmasına yönelik politikalar açısından önemli sonuçlar doğurmaktadır. Türkiye'de yoksulluk yalnızca gelir transferleriyle çözülemez. Eğitime erişim, nitelikli istihdam, insana yakışır konut koşulları ve bölgesel eşitlik gibi daha geniş belirleyiciler, politika tasarımının merkezinde yer almalıdır. Özellikle kırsal haneler, düşük eğitimli kadınlar ve az gelişmiş bölgelerde yaşayanlar açısından bu faktörler yoksunluk düzeylerini belirlemede önemli rol oynamaktadır. Bulgular, özellikle çevre bölgelerdeki kız çocukları için eğitime erişimin önündeki engellerin kaldırılmasının önemini tutarlı bir biçimde vurgulamaktadır. Aynı zamanda, sosyal koruma sistemleri esnek ve duyarlı olmalıdır. 2016 sonrası dönemde yoksullukla mücadelede yaşanan duraksama ve COVID-19 sırasında yoksulluk ölçütleri arasındaki farklılaşma, durağan politika çerçevelerinin sınırlarını ortaya koymaktadır. Politika yapıcılar dinamik hedefleme araçlarını değerlendirmeli ve izleme-değerlendirme süreçleri için kurumsal kapasiteye yatırım yapmalıdır. Türkiye'de hâlâ nadir olan rastgele kontrollü deneyler gibi etki değerlendirme araçlarının kullanımının yaygınlaştırılması, hangi müdahalelerin en etkili olduğunu ve kimler için işe yaradığını belirlemeye yardımcı olabilir. Bu tez aynı zamanda gelecekteki araştırmalar için çeşitli alanlar da önermektedir. Bunlar arasında, eğitimin ve toplumsal cinsiyetin çok boyutlu yoksulluk üzerindeki etkileşiminin incelenmesi, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde hedefli yoksulluk müdahalelerinin uzun vadeli etkilerinin değerlendirilmesi ve COVID-19 sonrası emek piyasasındaki değişimlerin demografik gruplar arasında yoksulluk risklerine etkisinin analiz edilmesi yer almaktadır. Buna ek olarak, parasal ve çok boyutlu yoksulluğun daha bütüncül bir analitik çerçevede birleştirilmesine yönelik yöntemsel gelişmelere ihtiyaç vardır. Bu tür bir uyumlaştırma, zamanlar ve bağlamlar arası tutarlılığı ve karşılaştırılabilirliği artıracaktır. Tezin temel katkısı, yoksullukla ilgili literatürdeki parçalı bilgileri bütünleştirip 2003 ve 2022 yılları aralığı gibi uzun bir zaman dilimindeki parasal yoksulluk ve çok boyutlu yoksulluğu çeşitli alt gruplarla analiz etmesi yoluyla politika önerilerine güçlü ve açık bir temel oluşturmaktır. Böylece Türkiye'nin daha hedef odaklı ve etkili yoksullukla mücadele stratejileri geliştirmesine katkı sağlamaktadır.

Özet (Çeviri)

Poverty is an important issue addressed at both academic and policy levels in Türkiye. Türkiye, which experienced significant economic growth in the 2000s, rose to the upper-middle income group with an average growth rate of 5–6% between 2003 and 2017 and brought inflation under control. However, structural problems (high unemployment, current account deficit), political crises (2016 coup attempt, 2018 Brunson crisis), refugee influx, and developments such as the COVID-19 pandemic have made progress in the fight against poverty difficult. This thesis examines the monetary and multidimensional aspects of poverty in Türkiye during the period 2003–2022. The study, which consists of three sections, analyzes the relations of factors such as economic growth, crises, and pandemics on poverty while evaluating monetary and multidimensional measurements in an integrated manner. This first chapter presents a comprehensive literature review of empirical studies on poverty in Türkiye, with a particular focus on the period between 2003 and 2017. It systematically compares findings from studies using both monetary (absolute and relative) and multidimensional poverty measures. A key observation emerging from this review is the significant divergence in data sources, methodological choices, and analytical frameworks, which limits the comparability of results across studies. While most studies agree on a substantial decline in absolute poverty—especially during the high-growth period of the 2000s—relative poverty has remained persistently high, reflecting sustained inequalities. Multidimensional poverty analyses, which incorporate deprivations in areas such as education, health, housing, and social participation, offer a broader view but differ considerably in how dimensions are selected, indicators weighted, and thresholds defined. As a result, findings vary widely, particularly regarding the extent and distribution of poverty. Despite these differences, certain patterns recur across studies: poverty risks are disproportionately concentrated among rural residents, larger households, agricultural workers, and female-headed households, with pronounced disparities between eastern and western provinces. Importantly, this chapter highlights the absence of a unified, long-term analysis covering the full 2003–2017 period, which constrains our ability to draw consistent conclusions about Türkiye's poverty dynamics. It concludes that integrating monetary and multidimensional approaches within a coherent framework is essential for generating more robust evidence to guide poverty alleviation policies. The second chapter analyzes poverty trends in Türkiye from 2003 to 2021, using two nationally representative datasets, SILC and HBS, and provides the most comprehensive long-term empirical analysis of monetary poverty to date. It tracks the evolution of poverty headcount, gap, and severity indices across multiple economic and political crises, including the COVID-19 pandemic. The results show a sharp decline in poverty during the high-growth years of the 2000s, stagnation between 2016 and 2019, and a surprising decrease in 2021. This recent improvement may reflect both successful income transfers and potential underestimation of inflation, which complicates poverty measurement. The study also highlights changing determinants of poverty over time: while household size, education, and region were strong predictors early in the period, their explanatory power diminished by 2021. Importantly, the chapter demonstrates how methodological choices—especially those related to poverty lines, equivalence scales, and inflation adjustments—significantly affect results. This work fills a major gap in the literature by offering a robust, long-horizon analysis that connects macroeconomic shifts with micro-level poverty outcomes and raises important questions about the reliability of poverty measures in contexts of inflation volatility. The final chapter investigates multidimensional poverty in Türkiye from 2006 to 2022 using nationally representative data from the Survey of Income and Living Conditions (SILC). It constructs a Multidimensional Poverty Index (MPI) covering seven key dimensions—education, employment, health, housing, environment, financial difficulty, and the ability to meet household needs—and tracks long-term poverty dynamics alongside monetary poverty. The findings reveal a significant decline in multidimensional poverty, particularly between 2010 and 2016, driven mainly by improvements in housing, education, and health. However, from 2020 onward, progress stagnated, with rising deprivation in the“meeting needs”dimension, reflecting growing financial strain. The study compares monetary and multidimensional measures, showing decreasing alignment over time—most notably during the COVID-19 period—partly due to methodological differences and potential inflation mismeasurement. Subgroup analysis identifies persistently high poverty among larger households, female-headed households (largely due to lower education), and residents of eastern and Mediterranean regions. This chapter contributes to the literature by providing the most up-to-date and long-range multidimensional poverty analysis in Türkiye to date, revealing structural and regional vulnerabilities that monetary metrics alone fail to capture. In conclusion, this dissertation demonstrates that understanding poverty in Türkiye requires a dual approach that combines monetary and multidimensional measures. While monetary indicators capture immediate income-based deprivation, multidimensional frameworks reveal deeper, structural deficits in areas such as health, education, employment, and housing. By comparing and synthesizing diverse methodologies across a broad timeframe (2003–2022), this work fills a critical gap in the literature—offering the first integrated, long-range analysis of both poverty trends and the ways they have been studied. The dissertation's primary academic contribution lies in its systematic review of previous studies, its empirical reconstruction of long-term poverty dynamics, and its methodological comparison of poverty measures. This integrated approach also enhances policy relevance by identifying persistent vulnerabilities among specific demographic and regional groups, and by illustrating how mismatches between poverty metrics can obscure real deprivation. Together, these findings support the development of more targeted and effective social policy interventions in Türkiye.

Benzer Tezler

  1. İran ekonomisinde makro-kritik dinamikler: Ampirik bir analiz

    Macro-critical dynamics in the Iranian economy: An empirical analysis

    MATIN RAZMAZAR

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2025

    Ekonomiİstanbul Gelişim Üniversitesi

    Ekonomi Finans Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. GÜLGÜN ÇİĞDEM

  2. Binyıl kalkınma hedefleri ve yoksul odaklı büyüme: Yükselen ekonomiler üzerine ampirik bir analiz

    Millennium development goals and pro-poor growth: An empirical analysis on emerging markets

    ERGÜL HALİSÇELİK

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2015

    EkonomiHacettepe Üniversitesi

    Maliye Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. NECMİDDİN BAĞDADİOĞLU

  3. Çok boyutlu yoksulluk yaklaşımı ile Türkiye'nin yoksulları

    The poor of Turkey with the multidimensional poverty approach

    SERCAN KÖKSAL

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2022

    EkonomiDokuz Eylül Üniversitesi

    İktisat Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ BAŞAK KARŞIYAKALI

  4. Essays on global financial inclusion

    Başlık çevirisi yok

    RECEP YORULMAZ

    Doktora

    İngilizce

    İngilizce

    2016

    BankacılıkThe University of Sheffield

    DR. DAVID CUBERES

    DR. VASSILIS SARANTIDES

  5. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kalkınma kriterleri açısından karşılaştırılması ve Türkiye için öneriler

    Comparison of developed and developing countries in terms of development criteria and suggestions for Turkey

    EBRU ZÜMRÜT BOYACIOĞLU

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2007

    EkonomiTrakya Üniversitesi

    Tarım Ekonomisi Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. İSMAİL HAKKI İNAN

    YRD. DOÇ. DR. ADİL OĞUZHAN