Geri Dön

The transformative role of digital art in public space: an experimental study on Haydarpaşa silos

Dijital sanatın kamusal mekanda dönüştürücü rolü: Haydarpaşa siloları üzerine deneysel bir inceleme

  1. Tez No: 953537
  2. Yazar: GÜLAY DİDİR
  3. Danışmanlar: DOÇ. DR. İSMAİL EREN KÜRKÇÜOĞLU
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Mimarlık, Şehircilik ve Bölge Planlama, Architecture, Urban and Regional Planning
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2025
  8. Dil: İngilizce
  9. Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
  10. Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Kentsel Tasarım Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 160

Özet

Kamusal alan kavramı, dijital çağda yaşanan teknolojik ve kültürel gelişmelerle birlikte dönüşüme uğramış; mekânın tanımı ve deneyimi yeniden düşünülmeye başlanmıştır. Dijital sanatın kamusal alanda kullanımı, mimari yüzeyleri birer dinamik sanat tuvaline dönüştürerek kentsel algıyı değiştirmektedir. Bu durum, mimarlık ile sanat arasındaki sınırları bulanıklaştırmakta; yapıların cepheleri dijital görüntülerle yeniden tanımlanarak kamusal alanları insanlar için daha üretken ve dinamik yaşam alanları haline gelmektedir. Sanat, bilim ve teknolojinin kamusal alanda buluşması, topluma günlük hayatın ötesinde farklı bir bakış açısı sunarak kentsel mekânın“yaşayan mekânlar”olarak algılanmasını sağlamaktadır. Böylelikle dijital sanat aracılığıyla kamusal alan, statik ve tek işlevli bir fiziksel mekan olmaktan çıkıp, sürekli değişebilen ve kolektif deneyim üreten bir ortama evrilmektedir. Dijital sanat enstalasyonları genel olarak etkileşimli ve yansıtıcı (projeksiyon temelli) olmak üzere iki kategoriye ayrılabilir. Etkileşimli enstalasyonlar, izleyicinin doğrudan katılımına olanak tanıyan veya gerçek zamanlı veri girişiyle tepki veren çalışmalardır. Bu tür eserler sensörler, hareket algılayıcılar veya artırılmış gerçeklik gibi teknolojiler kullanarak izleyicinin konumunu, hareketlerini veya biyometrik verilerini algılar ve eserin formunu ya da içeriğini buna göre değiştirir. Sonuç olarak, kamusal alandaki etkileşimli dijital sanat, izleyiciyi pasif bir gözlemci konumundan çıkarıp aktif bir katılımcı haline getirir; kamusal mekânda oyunlaştırılmış veya kişiselleştirilmiş deneyimler yaratarak sanat ile izleyici arasındaki bağı güçlendirir. Yansıtıcı enstalasyonlar ise genellikle projeksiyon, ışık veya yansıtma tekniklerine dayalı olup mimari yüzeyler üzerine dijital görüntüler ve ışık kompozisyonları yansıtır. Bu tür çalışmalar, özellikle video/projeksiyon haritalama olarak anılan teknikle tarihi binaların, kent simgelerinin ya da kamusal meydanların cephelerini geçici olarak dönüştürür. Yansıtıcı enstalasyonlar, izleyiciyle doğrudan fiziksel etkileşime girmese dahi mekânın atmosferini dramatik biçimde değiştirerek insanların o mekâna ilişkin algısını ve o mekânla kurdukları duygusal bağı etkiler. Örneğin, bir bina cephesine yansıtılan hareketli imgeler ve ışık oyunları, o yapıyı gecenin karanlığında bambaşka bir kimliğe büründürür ve izleyicilerde şaşkınlık, hayranlık gibi güçlü duygular uyandırabilir. Kuramsal çerçevede, dijital sanatın bu iki türü de kamusal alanda geçici bir mekânsal müdahale oluşturmakta; kamusal alanın kullanımını, estetiğini ve anlamını yeniden şekillendiren önemli araçlar olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışma, dijital sanatın kamusal mekânları fiziksel ve algısal olarak nasıl dönüştürdüğünü araştırmayı amaçlamaktadır. Lozano Hemmer'in Voice Tunnel ve Border Tuner, Refik Anadol'un WDCH Dreams (Los Angeles, 2018), NOHlab'ın Yekpare (İstanbul, 2010), Krzysztof Wodiczko'nun Hiroshima Projection (Hiroşima, 1999) ve Ryoji Ikeda'nın Spectra (Londra, 2014) gibi dijital enstalasyonlar örneklem olarak seçilmiştir. Bu örnekler üzerinden kamusal alanın kullanım şekli, mekânın algılanışı, kullanıcı etkileşimi ve kolektif hafıza üzerindeki etkiler nitel bir biçimde incelenmektedir. Çalışma kapsamında farklı coğrafi ve kültürel bağlamlardaki bu geçici dijital sanat uygulamalarının, bulundukları kamusal mekânları nasıl yeniden tanımladığı ve kullanıcı deneyimlerini nasıl biçimlendirdiği ortaya konulmaktadır. Böylece dijital teknolojilere dayalı sanatsal müdahalelerin, geçici olmalarına rağmen kamusal alanda fiziksel ortamı ve toplumsal deneyimi aynı anda dönüştürebildiği gösterilmektedir. Seçilen dijital sanat örneklerinin ortak paydasında, mekân, teknoloji ve toplumsal deneyim arasındaki sınırları bulanıklaştırma çabası bulunmaktadır. Her biri kendi bağlamında kamusal alana estetik bir katkı yapmış, insanlar ile yaşadıkları şehir arasındaki ilişkiye yeni bir boyut eklemiştir. Farklı temalar, etkileşim biçimleri ve ölçeklerde karşımıza çıksalar da bu eserler, dijital sanatın evrensel dilinin kent kültürüyle kaynaşabileceğinin altını çizmektedir. Bununla birlikte, her projenin yerel ihtiyaçlara, tarihsel-kültürel arka plana ve teknik imkanlara göre şekillendiği; dolayısıyla dijital sanat uygulamalarının bağlamsız değil, bulundukları çevreyle ilişki kuran eserler olduğu görülmektedir. Bu karşılaştırmalı bakış, dijital sanatın küresel ölçekte ortak bir yenilikçi ruh taşıdığını, ancak yerel bağlamda özgün ve çeşitlenen çözümler üretebildiğini ortaya koymaktadır. Araştırmada nitel ve betimleyici bir yöntem benimsenmiş, çoklu vaka analizi yaklaşımı uygulanmıştır. Seçilen dijital enstalasyonlar ayrı ayrı incelenerek her birinin kamusal mekân üzerindeki etkileri analiz edilmiş; ardından vakalar arası karşılaştırma yapılarak ortak temalar ve farklılıklar değerlendirilmiştir. Ayrıca enstalasyonlara ilişkin sosyal medya içerikleri (ör. izleyici yorumları, fotoğraf/videolar) nitel içerik analizi yöntemiyle incelenmiş; böylece halkın tepkileri ve deneyimleri hakkında içgörüler elde edilmiştir. Projelerin kentsel mekâna etkilerini daha iyi anlamak için mekânsal diyagramlar ve çizimler kullanılarak, enstalasyon öncesi ve sonrası mekân durumları görselleştirilmiş ve karşılaştırılmıştır. Bu çok yönlü yöntem sayesinde her bir örneğin kendine özgü dinamikleri ortaya çıkarılırken, dijital sanatın kamusal alandaki genel etkilerine dair kentsel imgede kalıcı değişiklikler yarattığı ancak fiziksel çevrede geçici etkiler bıraktığı sonucuna varılmıştır. Case study olarak seçilen Haydarpaşa Siloları için iki adet enstalasyon çalışması önerilmiş ve anket soruları ile 80 katılımcıya analiz edilecek sorular sorulmuştur. Enstalasyon konseptleri ve animasyon üretim süreci, yer, yersizlik ve yerinden edilme terimleri incelendikten sonra oradan aldığı kuramsal birikimden beslenmiştir.“Vanishing Absence”ve“Unveiling Veil”adlı iki dijital iş, Siloların fiziksel kabuğunu geçici bir arayüze dönüştürerek izleyiciye hem görsel hem de kavramsal bir aktarım sunmuştur. Enstalasyonlar üretilirken VA enstalasyonunun UV'ye göre daha immersive bir yapıda olması ve UV'nin VA'ya göre daha reflective bir yapıda olması amaçlanmış ve tarafımca o şekilde kurgulanmıştır. Çıkan sonuçlar incelendiğinde immersive olarak düşünülen VA enstalasyonunun katılımcılar üzerinde daha fazla olumlu etki bıraktığı ve alanın kullanımında ve dönüşümünde daha iyi sonuçlar elde edildiği görülmektedir. Bu sonuç ile birlikte reflective temelli sanat enstalasyonlarından insanların etkilendiği ancak alana ya da yapıya dair yeterli bir çekicilik geliştirmedikleri; alanın kullanımında ve dönüşümünde yeterli katkının sağlanmadığı görülmektedir. Ancak genel olarak iki türün de mevcut duruma kıyasla mekanı iyileştirdiğini söylemek mümkündür. Bulgular, dijital müdahalenin Siloları“tanınabilir bir imge”olarak kent belleğinde yeniden konumlandırdığını ve“tersine yerinden edilme”hissi yaratarak katılımcılarda sahiplenme duygusunu pekiştirdiğini göstermektedir. Araştırmacı, sanatçı ve tasarımcı kimliklerini sırasıyla üstlenmeyi deneyen yazar, bu çok yönlü bakış açısıyla dijital sanatın kamusal mekânda fiziksel ve algısal dönüşüm yaratıp yaratmadığı yönündeki temel araştırma sorusunu kapsamlı biçimde tartışmıştır. Dijital sanatın, kamusal alanlara değer katma, işlevselliğini dönüştürme ve kullanıcı algısını değiştirme potansiyeli kuramsal çerçevede irdelenmiş; ayrıca çeşitli örnekler üzerinden ampirik olarak değerlendirilmiştir. Teorik yaklaşımlar doğrultusunda, dijital sanatın bir mekâna doğrudan fiziksel müdahalede bulunmasa da o alandaki kolektif bellekle ilişki kurarak anlamı dönüştürdüğü görülmüştür. Sanat eseri aracılığıyla hatıralar ya da geçmişe dair problemler görünür hale geldiğinde, mekâna dair algı da yeniden şekillenmektedir. Bu süreç, sanatçının amaçladığı etkilerle örtüşür nitelikte olup, kamusal belleğin yeniden üretimi anlamına gelir. Dünya genelindeki örneklerin incelenmesiyle, dijital sanat uygulamalarının kentteki kullanıcıların mekân algısını çoğunlukla dönüştürdüğü gözlemlenmiştir. Ancak, bu dönüşüm fiziksel düzeyde çoğunlukla geçici olmakta, enstalasyon kaldırıldığında mekân kısa sürede eski işlevine dönmektedir. İncelenen örnekler, sabit bir parametreye göre seçilmemiştir; dolayısıyla teknik yöntem, konu, konum ya da müdahale biçimi gibi detaylar karşılaştırmaya dahil edilmemiştir. Ortak nokta, dijital sanatın kamusal alana uygulanmış olması ve bu uygulamanın bir dönüşüm yaratıp yaratmadığının gözlemlenmesidir. Bu örneklerin tümünde, enstalasyon süresince mekân hem algı düzeyinde hem de kullanım biçimi açısından farklılaşmıştır. İş kaldırıldıktan sonra algısal değişim zamanla azalsa da tamamen kaybolmamış, fiziksel değişimler ise kullanım yoğunluğuna bağlı olarak hızla eski haline dönmüştür. Tez kapsamında detaylı biçimde analiz edilen Haydarpaşa Siloları, hem tarihi hem de konumsal önemiyle dijital sanat müdahalesi için anlamlı bir örnek olarak seçilmiştir. Bu mekân, daha önce ulaşılan kuramsal çıkarımların sahada test edildiği bir yüzey olarak değerlendirilmiştir. Siloların cephesi üzerine önerilen iki dijital sanat eseri, farklı etkileşim türlerini temsil etmektedir: Vanishing Absence adlı sürükleyici/duyusal yoğunluklu sanat çalışması, katılımcıyı içine çeken, çok duyulu bir deneyim sunarken; Unveiling Veil adlı düşündürücü/yansıtıcı sanat örneği, daha düşünmeye teşvik eden, seyirlik bir yapıdadır. Bu iki enstalasyona ilişkin gerçekleştirilen anket çalışmasının sonuçları, sürükleyici türdeki VA eserinin mekânsal dönüşümde daha etkili olduğunu ortaya koymuştur. Bu etki, eserin kullanıcıyı daha çok içine çekmesi ve duygusal bağ kurmasıyla açıklanabilir. UV ise daha sınırlı olmakla birlikte, mevcut duruma kıyasla olumlu bir değişim yaratma potansiyeline sahiptir. Tüm bu değerlendirmeler ışığında, dijital sanatın kamusal mekânın fiziksel dokusuna kalıcı bir müdahale yapmadan da oradaki algıyı, deneyimi ve temsil biçimini önemli ölçüde etkileyebildiği sonucuna varılmıştır. Ancak bu dönüşüm, bağlama, uygulama yöntemine ve sanatın türüne göre değişkenlik göstermektedir. Kalıcı etki yaratabilmek, sanatın tekrar eden katılım biçimleriyle, yerel aktörlerle kurulan ilişkilerle ve mekânsal belleğe entegrasyon düzeyiyle doğrudan ilişkilidir. Eserin konusu, konumu, etkileşim düzeyi gibi parametreler de bu süreci şekillendiren başlıca unsurlardır. Anket sonuçları, başlangıçta düşündürücü sanatın algısal değişimi daha güçlü biçimde etkileyebileceği düşünülse de sürükleyici sanatın çok daha yüksek etki yarattığını göstermiştir. Bu farkın, VA'nın daha duyusal, deneyimsel ve bütüncül bir katılım sağlamasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Gelecekte yapılacak araştırmalarda sadece görsel değil, aynı zamanda işitsel, dokunsal ve duygulanımsal verilerin de toplanması önerilmektedir. Ses haritaları, atmosfer analizleri ve biyometrik veriler gibi unsurlar mekânın çok boyutlu deneyimini anlamayı kolaylaştıracaktır. Dijital sanat enstalasyonlarının etkilerini değerlendirmek üzere uzun süreli gözlemler yapılmalı; uygulama öncesi, sırası ve sonrası kullanıcı davranışları ve algı değişimleri sistematik biçimde karşılaştırılmalıdır. Bu sayede dönüşümün kalıcılığı daha sağlıklı analiz edilebilir. Dijital sanat tasarlanırken, kamusal mekân sadece bir projeksiyon yüzeyi olarak değil, yaşayan, etkileşim kurabilen bir yapı olarak ele alınmalıdır. Eserin mesajı, mekânın özellikleri, toplumsal belleği ve teknik yöntemlerle bütüncül biçimde kurgulanmalıdır. Tasarım sürecine yerel yönetimlerin, akademik çevrenin ve halkın dahil edilmesi, eserin bağlamla daha uyumlu hale gelmesini sağlayacaktır. Son olarak, çoklu duyulara hitap eden işler izleyicinin ritim, gürültü ve atmosfer algısını daha güçlü şekilde etkileyerek hedeflenen dönüşümü hızlandırabilir. Bu tür çok katmanlı öneriler, kamusal mekânların yeniden yorumlanmasında etkili bir araç olabilir.

Özet (Çeviri)

This thesis investigates the transformative potential of digital art in public spaces through a combined theoretical and empirical approach. In its first part, it establishes a conceptual framework by distinguishing“space”(a measurable, abstract void) from“place”(space endowed with human meaning), and by examining how public space has historically functioned as a site of social interaction, political representation and collective memory. Drawing on Lefebvre, Habermas and Arendt, the study emphasises that public space is not merely defined by its physical accessibility but by the practices—deliberation, protest, celebration—that give it its democratic and cultural significance. The emergence of digital technologies has added new layers of interactivity and temporality to this field, enabling artworks to intervene in the public sphere in ways that simultaneously alter perception, social dynamics and the built environment. The literature review surveys landmark global examples of digital public art, including Rafael Lozano-Hemmer - Border Tuner and Voice Tunnel, Refik Anadol - WDCH Dreams, Krzysztof Wodiczko - Hiroshima Projection, NOHlab - Yekpare, and Ryoji Ikeda - Spectra series. These case studies demonstrate how large-scale projections, interactive sensors, augmented reality and immersive light-and-sound installations can create temporary spatial reconfigurations, elicit collective participation and embed new narratives in urban memory. Building on these insights, the thesis presents an in-depth case study of the abandoned Haydarpaşa Silos in Istanbul. Using Rhinoceros and Blender, two distinct digital animations—an immersive piece titled“Vanishing Absence”and a reflective work named“Unveiling Veil”—were modelled and rendered, then evaluated through a survey of eighty urban residents. Participants rated each scenario on affective adjectives and site-usage intentions, and their open-ended comments were thematically analysed. The results show that“Vanishing Absence”produced stronger perceptual and behavioural shifts—higher engagement, a greater sense of vitality and increased likelihood of return visits—while“Unveiling Veil”also fostered positive sentiment but to a lesser extent. By sequentially adopting the roles of researcher, artist, and designer, the author demonstrates that digital art can meaningfully reshape both the symbolic and functional dimensions of public space, even in the absence of permanent physical transformations. Its most enduring effect lies in revising collective mental images and stimulating renewed attention to overlooked sites. Recommendations for future practice include incorporating multisensory data (e.g., sound maps, biometrics), engaging local communities and authorities in co-design, and planning long-term installations to assess sustained impacts on urban life and memory.

Benzer Tezler

  1. Kentsel tasarım sürecinde kamusal sanatın yeri: İstanbul'daki mahalle ve semt parkı örnekleri

    Public art in urban design process: Neighborhood and district park examples in Istanbul

    GÜL SİVASLIOĞLU ÖZALTIN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2015

    Güzel Sanatlarİstanbul Teknik Üniversitesi

    Peyzaj Mimarlığı Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MEHMET OCAKÇI

  2. Toplumsal algı aracı olarak, peyzaj tasarımında ekofütürist yaklaşım: Ekoloji, anlatı ve teknoloji

    Ecofuturist approach in landscape design as a tool of social perception: Ecology, narrative and technology

    MEHMET TAYLAN TOSUN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2024

    Peyzaj Mimarlığıİstanbul Teknik Üniversitesi

    Peyzaj Mimarlığı Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MELTEM ERDEM KAYA

  3. Algoritmik sanatın hibrit kamusal alan inşasındaki rolüne ilişkin bir model: Refik Anadol projeleri örneği

    A model for the role of algorithmic art in the construction of hybrid public space: The case of Refik Anadol's projects

    KEVSER AKYOL OKTAN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2024

    SosyolojiHacettepe Üniversitesi

    Sosyoloji Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MELİHA DEMET ULUSOY

  4. İstanbul Boğazı'nın görünmeyen zeminleri:Kayıp mekânların keşfi ve kamusal sanatla yeniden değerlendirilmesi

    The unsighted grounds of the İstanbul Bosphorus:The discovery of lost spaces and their re-evaluation with public art

    İLKAY DİLAN TAŞKİREÇ DURUP

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2024

    Mimarlıkİstanbul Teknik Üniversitesi

    Kentsel Tasarım Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. İSMAİL EREN KÜRKÇÜOĞLU

  5. Bilgi ve iletişim teknolojileri destekli mekansal müdahalelerin kentsel kamusal açık mekanlarda yer oluşturma rolü üzerine bir irdeleme

    An examination on the placemaking role of ICT-supported spatial interventions in urban public open spaces

    MUSTAFA GÖKÇE

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2025

    MimarlıkYıldız Teknik Üniversitesi

    Mimarlık Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ NESLİNUR HIZLI ERKILIÇ