Geri Dön

A Dutch disease approach into the premature deindustrialization

Erken sanayisizleşmeye Hollanda hastalığı yaklaşımı

  1. Tez No: 755972
  2. Yazar: MUHAMMET SAİT ÇAKIR
  3. Danışmanlar: DOÇ. DR. RESUL AYDEMİR
  4. Tez Türü: Doktora
  5. Konular: Ekonomi, Economics
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2022
  8. Dil: İngilizce
  9. Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
  10. Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: İktisat Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: İktisat Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 206

Özet

Bu tezin amacı gelişmekte olan ülkelerin maruz kaldıkları erken sanayisizleşmenin nedenlerine ve temel dinamiklerine ampirik bir model aracılığıyla ışık tutmaktır. Tezin teorik çerçevesini kurarken çıkış noktamız, sanayisizleşme ile erken sanayisizleşmenin farklı iktisadi süreçlere tekabül ettiği olgusudur. Literatürde sanayisizleşme genellikle gelişmiş ülkelere ait bir ekonomik görüngü ve iktisadi olgunluk göstergesi olarak ele alınırken, erken sanayisizleşme gelişmiş bir imalat sanayii altyapısı kuramamış ülkelerin küreselleşme süreciyle birlikte üretken güçlerindeki nispi gerilemeyi ifade etmektedir. İktisadi kalkınma sürecinin başlangıcında kaynakların tarımdan imalat sektörüne aktarılmasıyla birlikte sanayinin milli gelir ve istihdamdaki payı ilkin bir artış gösterirken, gelişimin ileriki safhalarında sanayideki üretkenlik artışlarının hızlanması ve refah artışına bağlı tüketim kalıplarının değişmesi sonucu hizmet sektörünün payı sanayi aleyhine artış gösterir ve ülkeler doğal yollardan sanayisizleşme sürecine girerler. İktisadi kalkınmışlığın ölçütü olarak kişi başı milli gelirle imalat sanayinin milli gelir ve istihdamdaki payını birlikte resmettiğimizde ters-U biçimli bir eğri elde ederiz. Diğer yandan, erken sanayisizleşme verimlilik ve refah artışlarının doğal bir ürünü olmaktan ziyade küreselleşmenin ticari ve mali etkileri sonucu gelişmekte olan ülkelerin sanayileşme sürecinin akamete uğramasını ifade etmektedir. Bu olgu yukarıda tasvir ettiğimiz ters-U biçimli eğrilerin tarihsel süreç içerisinde aşağı yönde ve sola doğru kaymasıyla kendisini ortaya koyar; aşağı yönlü kaymalar, geç sanayileşen ülkelerde sanayinin payının hiçbir zaman gelişmiş ülkelerin zirve değerlerine ulaşamayacağı, sola doğru kaymalar ise sanayisizleşme sürecinin gelişmiş ülke deneyimlerine kıyasla çok daha erken kişi başı gelir düzeylerinde başlayacağı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla erken sanayizleşmeyi tahlil etmeye dönük teorik çerçeve gelişmiş ülke örneklerini açıklamak için geliştirilen modellerden nitel farklılıklar barındırmak zorundadır. Gelişmekte olan ülkelerin (erken) sanayisizleşmesini tahlil ederken en dikkat çekici nokta bu olgunun tarihsel süreç içerisinde küreselleşmenin 2000'li yıllarla birlikte hızlandığı moment ile çakışmasıdır. Küreselleşmenin ivmesini artırmasıyla birlikte; Çin Halk Cumhuriyeti ve sair Doğu Asya ülkelerini bir kenara koyduğumuzda gelişmekte olan ülkelerin kahir ekseriyetinin hızla sanayisizleşme sürecine girdiğini gözlemlemekteyiz. Bu tezin amaçlarından bir tanesi de erken sanayisizleşmeyle küreselleşme arasındaki nedensellik mekanizmalarını ampirik olarak ortaya koymaktır. Küreselleşmenin erken sanayisizleşme üzerindeki etkilerini tahlil ederken temel olarak iki kanaldan söz etmek mümkündür. Birinci kanal, ticari küreselleşmenin yarattığı ve gelişmekte olan ülkeri etkisi altına aldığı fiyat ve katma-değer dinamikleridir. Mal ve hizmet ticaretinin önündeki gümrük ve diğer kısıtlayıcı tedbirlerin ilgasıyla birlikte, ticarete konu olan malların, özellikle de mamul malların fiyat hareketleri dünya ticaretine hakim olan gelişmiş ülkelerin içsel dinamiklerince belirlenir hale gelmiştir. Gelişmiş ülkelerde sanayinin kaydetmiş olduğu hızlı verimlilik artışları mamul mal fiyatlarında nispi gerilemelere neden olmuş; dünya pazarında kapladıkları yer itibariyle fiyatlara etki etme gücü bulunmayan gelişmekte olan ülkeler küresel ticarette sanayi aleyhine oluşan fiyat dinamiklerini ithal etmek durumunda kalmışlardır. Sanayileşmelerini henüz tamamlayamamış ülkeler dış ticaret kanalıyla maruz kaldıkları olumsuz fiyat gelişmelerinin baskısı altında imalat sanayilerini koruyamaz duruma düşmüşlerdir. Ticari küreselleşmenin bir diğer yönü de tedarik zincirlerlerinin küresel mal ticaretinin büyük bölümünü oluşturması olgusunda yatar. Nitelikli girdi temin etme, hazır ihracat pazarı bulma imkânı sunması nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin sanayileşmesine hizmet edeceği varsayılan küresel değer zincirleri bu ülkelerin sanayileşme çabalarına beklenen katkıları yapmaktan uzak kalmıştır. İçinde barındırdığı asimetrik güç ilişkileri yüzünden küresel değer zincirleri gelişmekte olan ülkelerde bağımlı bir sanayileşmeye yol açmıştır. Gelişmekte olan ülkeler küresel değer zincirlerine eklemlenirken; hiyerarşik yapısı nedeniyle zincirin düşük katma değer yaratan, emek yoğun halkalarına yönelmek zorunda kalmışlardır. Küresel değer zincirlerine geriden eklemlenen gelişmekte olan ülkeler yüksek gümrük duvarları sayesinde inşa etmiş oldukları yerli aramalı üretim kapasitelerini yitirmiş ve bunun sonucunda brüt sınai üretim/ihracattaki yerli katma-değer payı ciddi ölçüde aşınmıştır. Küresel tedarik zincirlerine katılımla birlikte ithal girdi kullanımındaki artışa bağlı olarak gerçekleşen yerli katma-değer payındaki azalma üretim ve ihracattaki hacim artışıyla telafi edilemeyince imalat sanayinin milli gelirdeki payı gerilemiş, erken sanayisizleşme dinamikleri harekete geçmiştir. Küreselleşmenin erken sanayisizleşme üzerindeki bir diğer etkisi, gelişmiş ülke kaynaklı mali sermaye hareketlerinin gelişmekte olan ülke yerel para birimlerinin aşırı-değerlenmesine yol açmasıyla ortaya çıkmaktadır. Gelişmiş ülke parasal otoritelerinin almış oldukları genişleyici kararlar neticesinde sermaye hesabını serbestleştiren/kuralsızlaştıran gelişmekte olan ülkelere dönük güçlü sermaye girişleri yaşanmış, bu durum reel kur endeksinde sözkonusu ülkelerin iktisadi temellerinden kopuk bir aşırı-değerlenmeye neden olmuştur. Reel anlamda aşırı-değerlenen yerel para birimleri nispi fiyatları sınai malların aleyhine değiştirmiş, bu da gelişmekte olan ülke imalat sanayilerinde rekabet gücünün zayıflamasına yol açmıştır. Bir başka deyişle, gelişmekte olan ülkeler sermaye girişleri kaynaklı Hollanda hastalığına yakalanmışlardır. Yerel para biriminin aşırı-değerlendiği dönemlerde yaşanan köklü sınai katma-değer ve istihdam kayıpları; sermaye hareketlerinin tersine çevrildiği, yerel para birimlerinin ağır kayıplar yaşandığı dönemlerde yerine konulamamış, erken sanayisizleşme gelişmekte olan ülkelerde kök salmıştır. Dahası mali küreselleşmenin yoğunlaştığı dönemlerde ödemeler bilançosunda yer alan cari hesap birincil dengesi gelişmekte olan ülkelerde önemli ölçüde bozulmuştur. Bir başka deyişle, küresel getiri farklılığı ve ülke bazlı faktör donanımındaki heterojenitenin etkisiyle gelişmekte olan üllkelerden dünya mali piyasalarına ciddi bir mali transfer gerçekleşmiş; sınai sermaye birikiminde kullanılabilecek kaynaklarda önemli kayıplar yaşanmıştır. Yukarıda anahatlarını çizdiğimiz teorik çerçeveyi göz önünde bulundurarak erken sanayisizleşmenin nedenlerine dair ampirik bir model kurmaktayız. Öncelikle, gelişmekte olan ülkelerin temel iktisadi göstergelerinden bağımsız (ekzojen) olduğunu kabul ettiğimiz sermaye hareketleriyle yerel para birimlerinin aşırı-değerlenmesi arasındaki nedenselliği ampirik olarak göstermek maksadıyla Balassa-Samuelson etkisinden arındırdığımız reel kur endeksini net mali akımların milli gelire oranıyla açıkladığımız modelimizi ülke ve zaman etkileriyle genişletip sabit etkiler tahmincisiyle tahmin ediyoruz. Buna göre, sermaye girişlerinde yaşanan bir standart sapmalık artış yerel para biriminde yüzde 1,67 oranında aşırı değerlenmeye yol açmaktadır. Sermaye hareketleriyle reel kur arasındaki olası bir eşanlılık sapmasının sabit etkiler tahmincisinin tutarlılığını bozması ihtimaline karşı, her iki değişkeni de endojen kabul ettiğimiz panel vektör otoregresif (VAR) modeli Arellano-Bond panel genel momentler yöntemi (GMM) tahmincisiyle tahmin ediyoruz. Etki-tepki katsayılarını elde ederken kullandığımız Cholesky ayrıştırması yöntemiyle sermaye girişlerindeki bir standart sapmalık pozitif şokun etkisini tecrit ettiğimizde, şokun gerçekleştiği dönemde reel kur endeksinde yüzde 95 güven düzeyinde anlamlı bir aşırı-değerlenme gerçekleştiğini görmekteyiz. Reel kur ile sermaye girişleri arasında yüzde 5 anlamlılık düzeyinde karşılıklı bir Granger-nedenselliği bulunmakla birlikte, olasılık değerlerine baktığımızda bu nedensellik ilişkisinin sermaye girişlerinden reel kur değerlenmesine doğru daha güçlü olduğunu tespit etmekteyiz. Güçlü yerel para sermaye girişlerini teşvik ederken, sermaye girişleri yerel para biriminin aşırı-değerlenmesine yol açmaktadır. Temel regresyon modelimizde sanayileşme süreciyle ekonomik kalkınma ilişkisini göz önünde bulundurarak sermaye girişlerine bağlı reel para birimindeki aşırı-değerlenme ile ticari küreselleşmenin imalat sanayisinin ulusal katma-değerden aldığı pay üzerindeki etkisini gösteriyoruz. Reel kur endeksini Balassa-Samuelson etkisinden arındırdığımız için aşırı-değerlenme verimlilik artışlarının ötesindeki nispi fiyat hareketlerinin bir ölçüsü olarak hizmet görmekte, bir ülkedeki ticarete konu olan malların uluslararası rekabetçilik seviyesini doğrudan ölçmektedir. Balassa-Samuelson etkisinden arındırma sürecinde ülke ve zaman sabit etkileri bir bütün olarak modellendiği için reel kur endeksi hem ülkeler arasında hem de zaman içindeki değişmeleri sapmasız bir şekilde ölçmektedir. Verisetimiz 1960 yılından 2017 yılına kadar Latin Amerika, Sahara-altı Afrika, Doğu Asya, Kuzay Amerika ve Avrupa'da bulunan 39 gelişmekte olan ülkeyi kapsamaktadır. Reel kur endeksindeki kısa vadeli dalgalannmaların modelimizin temel sonuçları üzerindeki etkilerini hafifletmek maksadıyla literatürle uyumlu bir şekilde 5-yıllık ortalamalarla verimizi yeniden düzenliyoruz. Yatay kesit bağımlılığını dikkate alan ikinci nesil tahmincilerinden AMG ile modelimizin katsayılarını elde ediyoruz. Bir buçuk standart sapmalık artışa denk gelen yüzde 50'lik reel kur değerlenmesinin beş yıllık bir dönemde imalat sanayinin milli gelir payında yüzde 1,25 gibi ciddi bir kayba yol açtığını (Hollanda hastalığı) görmekteyiz. Dahası küreselleşmenin hız kazandığı 2000'li yılları temsil eden zaman gölge değişkeninin katsayısı da, gelişmekte olan ülkelerin yeni yüzyılla birlikte milli gelirlerinin yüzde 1,24'ünü bulan bir imalat sanayi katma-değer kaybına maruz kaldıklarını göstermektedir. Dahası reel kur ile imalat sanayinin katma-değer payı arasındaki ilişkinin doğrusal olmadığını; yerel para biriminin aşırı-değer kazandığı dönemlerde gerçekleşen kayıpların, kurun yeniden rekabetçi seviyelere gerilediği dönemlerde telafi edilemediğini ampirik olarak göstermekteyiz. Modelimizi; reel kur endeksinin farklı ölçümleriyle, diğer sanayisizleşme ölçütleriyle, başka verisetleriyle yeniden tahmin ettiğimizde katsayıların işaretlerinin ve anlamlılık düzeylerinin değişmediğini görmekteyiz. Reel kurun politika değişkeni olmadığı yönündeki endişeleri dikkate alarak aşırı-değerlenme endeksini endojen bir açıklayıcı değişken olarak modellediğimiz dinamik panel spesifikasyonunu panel sistem/fark GMM tahmincileriyle tahmin ettiğimizde de Hollanda hastalığının varlığını tespit edebiliyoruz. Bu da elde ettiğimiz sonuçların herhangi endojenite sapmasına atfedilemeyeceğine işarettir. Ampirik sonuçların sağlamlığını sınama çerçevesinde; gelir bölüşümündeki bozulmaların, tedarik zinciri şoklarının, kurumsal faktörlerin gelişmekte olan ülke sanayileşme patikasına etkilerini de ölçmekteyiz. 1995-2018 arası yılları ve 18 gelişmekte olan ülkeyi kapsayan bir veri setiyle imalat sanayi katma değer payı, küresel değer zincirlerine geriden katılımın göstergesi olarak mamul mal ihracatındaki yerli katma değer payı, eşitsizlik ölçütü olarak Gini katsayısı, kurumsal faktörlerin etkisini temsil eden düzenleyici kurumların niteliğini gösteren z-sayısı ve kişi başına düşen milli gelirden oluşan 5-değişkenli panel VAR modelini Arellano-Bond panel GMM tahmincisiyle tahmin ediyoruz. Modelimizin sonuçlarına göre; gelir bölüşümündeki bozulmalar veya eşitsizlik şokları mamul mallara dönük talebi düşürmekte ve sanayisizleşmeye neden olmaktadır. Düzenleyici kurumların niteliğindeki artışlar da imalat sanayinin katma-değer payına olumlu katkıda bulunmaktadır; zira ileri ve geri birçok bağa dayalı üretim gerçekleştiren imalat sanayi operasyonları sözleşmelerin tatbik edilip edilmemesinden fazlasıyla etkilenmektedir. Tedarik zincirlerindeki aksamaların gelişmekte olan ülke imalat sanayisine etkisi doğrusal olmayan bir patika çizmektedir; ithal girdi bağımlısı yerel sanayiler katma-değer zincirlerinde yaşanan kopmalar nedeniyle önce daralmakta, daha sonra ithal girdi ikamesi denilebilecek üretim kapasiteleri geliştirerek bu şokları soğurmaktadır. Yerel imalat sanayisinin küresel tedarik şoklarına karşı esnekliği göz önünde bulundurulduğunda, bilimsel esaslara dayalı bir sanayi politikasının erken sanayisizleşmenin tahrip ettiği yerli aramalı endüstrilerini yeniden canlandırabileceğine dönük umutları yeşertmektedir. Panel VAR modeli sonuçlarına dayanarak gerçekleştirdiğimiz nedensellik tahlili sonuçlarına göre, küresel değer zincirlerine geriden katılımla kurumsal faktörler arasında bir ilişki olmadığını tespit ediyoruz; bu da kurumsal iyileşmelerle katma-değer zincirlerine katılım arasında kurulan ilişkinin gelişmekte olan ülkeler bağlamında bir karşılığı bulunmadığına işaret etmektedir. Elde ettiğimiz ampirik veriler ışığında küreselleşme kaynaklı erken sanayisizleşmeye karşı gelişmekte olan ülkelerin verili mukayeseli üstünlüklerini aşan sanayileşme politikalarını benimsemelerinin yararlı olacağını ileri sürüyoruz. Düşük katma değerli, emek yoğun faaliyetlere yoğunlaşan küresel değer zincirlerine katılımın yarattığı ithal girdi bağımlılığına karşı; devletin piyasa çarpıklıklarına doğrudan müdahale ederek bizzat öncülük ettiği, mevcut mukayeseli üstünlüklerin ötesinde yer alan teknoloji-yoğun sektörleri/faaliyetleri/ürünleri hedefleyen iddialı bir sanayi politikası izlenmelidir. Sermaye hareketlerinin reel kurlar üzerinden yerli imalat sanayisinin rekabetçiliğini tahrip etmesine karşı makroihtiyati tedbirlerle ve kurumsal reformlarla desteklenmiş sermaye kontrolleri uygulamalıdır.

Özet (Çeviri)

We explore the main causes and consequences of the premature deindustrialization phenomena. We argue that local currency overvaluations mainly associated with a surge in capital inflows into the emerging market economies following the deregulation of their capital accounts severely hurt the output share of manufacturing industry. First, we empirically establish a causal link from capital flows to local overvaluations. According to the two-way error component model which controls for the full set of country and time fixed effects, a surge in capital flows by one standard deviation is associated with an overvaluation of 1.67 percent. To address the possible endogeneity between capital flows and real exchange rate, we run two-variate first-order panel vector autoregressive model since the feedback effects from overvaluation to net financial inflows might introduce a bias into the fixed effect estimation. When we isolate the effect of positive capital inflow shock of one standard deviation by the Cholesky decomposition, we find that it is statistically significantly associated with an immediate overvaluation in real terms with 95 percent confidence level. Then we construct our baseline regression model. Applying the second generation estimators allowing for cross-section dependency (Augmented Mean Group and Common Correlated Effects Mean Group), we run a panel data regression model based on a sample of 39 developing countries in Latin America, Sub-Saharan Africa, East Asia, North America, and Europe from 1960 to 2017. We find that an overvaluation of 50 percent which corresponds approximately to one and half standard deviations is associated with a contraction of manufacturing output share as high as 1,25 percent over the five year period. With the turn of new century, the developing countries also experienced a massive deindustrialization by shedding manufacturing value-added as large as 1.24% of national income. Moreover, the evidence suggests that the relationship between real exchange misalignments and the manufacturing share in output might be nonlinear so that the manufacturing competencies which have been eroded by local currency overvaluations in real terms cannot simply be brought back during the undervaluation periods. We also show that the baseline regression results are robust to different data sets, alternative real exchange rate/deindustrialization measurements, and dynamic model specifications which allow us to treat the real exchange rate as endogenous variable to address any potential concern regarding the simultaneity bias. As a further robustness check on our findings, we empirically examine the effects of supply chain disruptions, inequality shocks, and institutional innovations on the path of industrialization in developing countries by running a panel vector autoregressive model. We found that deterioration in income distribution unequivocally harms the developing countries' bid for industrialization while better institutions proxied by an improvement regulatory quality invariably foster it. On the other hand, the effects of supply chain disruptions on the pace of industrialization follow a nonlinear path, showing the great resilience of local industries in absorbing imported input bottlenecks through intermediate input import substitution. We also provide evidence that backward participation into GVCs and regulatory quality do not mutually Granger-cause each other, and suggest that the well-established link from better governance to GVCs may be missing in the developing country case. Based on these empirical findings, the need for a comprehensive industrial policy along with a firm use of capital controls and macroprudential measures given a robust institutional framework comes out as the main policy implication of our work, and they are duly discussed in light of recent developments in the literature.

Benzer Tezler

  1. L'instrumentalisation de l'énergie dans la politique étrangère Russe et ses effets sur la politique énergétique de l'Union Européenne

    Rus dış politikasında enerjinin araçsallaşması ve Avrupa Birliği enerji politikasına etkileri

    ZEYNEL KILINÇ

    Yüksek Lisans

    Fransızca

    Fransızca

    2013

    EnerjiGalatasaray Üniversitesi

    Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MEHMET ARDA

  2. Sağlık çalışanlarının evde sağlık bakım hizmetlerinin sürdürülebilirliği konusundaki algı düzeyinin belirlenmesine yönelik bir saha çalışması

    Determi̇ni̇ng the level of percepti̇on of the sustai̇nabi̇li̇ty approach by health workers i̇n home health servi̇ces

    ARZU BÜLBÜL

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2016

    Sağlık Kurumları YönetimiOkan Üniversitesi

    Sağlık Yönetimi Ana Bilim Dalı

    YRD. DOÇ. DR. NEŞE ÇAPRAZ

  3. Hollanda Hastalığının sektörler üzerine etkisi: Suudi Arabistan ve İran'a yönelik incelemeler

    The effect of Dutch disease on sectors: The research of S.Arabia and Iran

    ILGAR RİYAZİ

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2017

    EkonomiAtatürk Üniversitesi

    İktisat Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. Ö. SELÇUK EMSEN

  4. Turizm ve ekonomik gelişme:Türkiye ekonomisi üzerine bir uygulama

    Tourism and economi̇c growth:Application on Turkey's economy

    MURAT BAYRAKTAR

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2015

    EkonomiÇukurova Üniversitesi

    İktisat Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. HARUN BAL

  5. The real exchange rate and oil prices: Evidence from Iraq

    Reel doviz kuru ve petrol fiyatları: Irak örneği

    HALAH ALİ QASIM

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2019

    MaliyeÇankaya Üniversitesi

    İktisat Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ERGUN DOĞAN