Baş-boyun bölgesindeki skuamöz hücreli karsinomalarda miyeloid kökenli supresör hücrelerin varlığının araştırılması: Prognostik belirteçlerle ilişkisinin belirlenmesi
Investigation of the presence of myeloid origin suppressor cells in squamous cell carcinomas in the head-neck region: Determining their relationship with prognostic markers
- Tez No: 806540
- Danışmanlar: PROF. DR. GÜLÇİN ŞİMŞEK
- Tez Türü: Tıpta Uzmanlık
- Konular: Patoloji, Pathology
- Anahtar Kelimeler: Miyeloid kökenli supresör hücreler (MDSC), baş-boyun, deri, mukoza, skuamöz hücreli karsinoma (SCC), Myeloid derived suppressor cells (MDSC), head-neck, skin, mucosa, squamous cell carcinoma (SCC)
- Yıl: 2022
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Sağlık Bilimleri Üniversitesi
- Enstitü: Tıp Fakültesi
- Ana Bilim Dalı: Tıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 167
Özet
Giriş ve Amaç: Kütanöz skuamöz hücreli karsinomalar, derinin bazal hücreli karsinomadan sonra en sık görülen non-melanositik malignitesidir. Kütanöz skuamöz hücreli karsinomalar en sık baş-boyun bölgesinde görülür ve genellikle prognozu iyi olup, 5 yıllık sağkalım süresi %90'ın üstündedir. Kütanöz skuamöz hücreli karsinomanın altın standart tedavisi cerrahi eksizyondur. Ayrıca topikal tedaviler, destrüksiyon, Mohs mikroskopik cerrahi, radyasyon terapisi, fotodinamik tedavi, lazer, sitotoksik kemoterapi, immünoterapi ve intratümöral enjeksiyon yöntemleri tedavide kullanılabilen diğer alternatiflerdir. Dünya üzerinde yıllık 500.000'den fazla yeni baş-boyun bölgesi skuamöz hücreli karsinoma olgusu bildirilmektedir. Baş-boyun bölgesi skaumöz hücreli karsinomaları; oral kavite, orofarinks, hipofarinks, larinks ve bu alanların alt bölgelerinden köken alabilir. Baş-boyun bölgesi skuamöz hücreli karsinomalarının kilink prezentasyonu, tümörün yerleşim yerine göre değişir. Baş-boyun bölgesi skuamöz hücreli karsinomalarının tedavisinde; cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi, tümörün evresi ve yerleşim yerine göre kombine edilerek kullanılmaktadır. Aktive miyeloid kökenli supresör hücreler; tümör progresyonu, immün yanıttan kaçınma, anjiyogenezis, pre-metastatik niş formasyonu ve epiteliyal-mezenkimal dönüşümde görev almaktadır. Tüm bu özelliklerin yanı sıra immün yanıt hücrelerinin baskılanması miyeloid kökenli supresör hücrelerin tanımlayıcı özelliğidir. Miyeloid kökenli supresör hücreler genel olarak, morfolojik ve fenotipik olarak nötrofil ve monositleri andıran 2 ana grupta incelenmektedir: Polimorfonükleer miyeloid kökenli supresör hücreler (''PMN-MDSCs'' ya da ''granülositik MDSCs'') ve mononükleer miyeloid kökenli supresör hücreler (''M-MDSCs'' ya da ''monositik MDSCs''). Miyeloid kökenli supresör hücreler genellikle CD11b ve Gr-1 gibi miyeloid seri diferansiyasyon belirteçleri ile pozitiftir. Polimorfonükleer miyeloid kökenli supresör hücreler genellikle CD11b+, CD14- ve CD15+ ya da CD11b+, CD14- ve CD66b +'tir. Mononükleer miyeloid kökenli supresör hücreler ise genellikle CD11b+, CD14+ ve HLADR-/CD15-'tir. Çalışmamızda baş-boyun bölgesi deri ve mukozasındaki skuamöz hücreli karsinomalarda miyeloid kökenli supresör hücrelerin varlığı ve bu hücrelerin prognostik belirteçlerle (tümör kalınlığı, invazyon derinliği, Clark evresi, metastaz durumu, tümörü infiltre eden lenfosit yanıtı) ilişkisinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Gereç ve Yöntemler: Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı'nda 2016-2022 yılları arasında tanı alan baş-boyun bölgesi derisi yerleşimli 50 adet ve baş-boyun bölgesi mukozası yerleşimli 50 adet olmak üzere toplam 100 vaka retrospektif olarak taranmış ve immünohistokimyasal olarak CD11b, CD14 ve CD15 antikorları ile intratümöral, stromal ve peritümöral miyeloid kökenli supresör hücerlerin varlığı değerlendirilmiştir. Değerlendirmede hastanemize demonstrasyon amacıyla kurulmuş olan KFBIO marka, KF-PRO-020 model Whole Slide Scanner (Tüm Slayt Tarayıcı) cihazının, firmanın çalışmamız için resmi izin vermiş olduğu cihaz kullanılmıştır. İmmünohistokimyasal değerlendirmede; intratümöral alan, tümör stroması ve peritümöral alandaki miyeloid hücrelerin antikorlarla pozitif işaretlenenlerinin medyan değeri alınmıştır. Medyan değerin altında kalan olgular ''düşük ekspresyon gösteren'', üstünde kalan olgular ise ''yüksek ekspresyon gösteren'' olarak sınıflanmış, sonuçların demografik (yaş, cinsiyet) ve prognostik (tümör kalınlığı, invazyon derinliği, Clark evresi, metastaz durumu, tümörü infiltre eden lenfosit yanıtı) belirteçlerle ilişkisi incelenmiştir. Bulgular: Çalışmamızda genel, granülositik ve monositik miyeloid kökenli supresör hücrelerin ağırlıklı olarak tümör stroması yerleşimli oldukları görülmüştür. Mukoza vakalarında stromada yüksek granülositik miyeloid kökenli supresör hücre infiltrasyonu bulunan vakaların, tümör kalınlığı ve invazyon derinliği, literatür ile uyumlu şekilde anlamlı olarak daha fazladır. Deri vakalarında ise yüksek intratümöral monositik miyeloid kökenli supresör hücre infiltrasyonu ile invazyon derinliği arasında anlamlı bir ilişki mevcuttur. Vakaların metastaz durumuna bakıldığında; mukoza vakalarında stromal monositik miyeloid hücre infiltrasyonu ile metastaz arasında literatür ile uyumlu şekilde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Deri vakalarında metastaz bulunan vaka sayısının az olması nedeniyle, bu değerlendirme yapılamamıştır. Tümörü infiltre eden lenfosit yanıtı durumu için deri ve mukoza vakalarına birlikte bakıldığında; stromal tümörü infiltre eden lenfosit yanıtı ile intratümöral genel miyeloid kökenli supresör hücre infiltasyonu arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. İntratümöral tümörü infiltre eden lenfosit yanıtı ile de intratümöral ve stromal monositik, peritümöral granülositik miyeloid kökenli supresör hücre infiltrasyonu arasında anlamlı bir ilişki mevcuttur. Sonuçlar: Çalışmamızda baş-boyun bölgesi deri ve mukozasındaki skuamöz hücreli karsinoma vakalarında miyeloid kökenli supresör hücrelerin varlığı ile bu hücrelerin demografik özellikler (yaş, cinsiyet) ve prognostik belirteçlerle (tümör kalınlığı, invazyon derinliği, Clark evresi, metastaz durumu, tümörü infiltre eden lenfosit yanıtı) ilişkisi incelenmiş olup, literatür ile uyumlu şekilde miyeloid kökenli supresör hücreler ile tümör kalınlığı, invazyon derinliği ve metastaz durumu arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ancak bu konuda immünohistokimyasal ve flow-sitometrik incelemenin birlikte yapıldığı, vakaların metastaz durumu ile ilgili daha yakın olgu takibi bulunan, daha fazla vaka sayısına sahip, daha detaylı ileri çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Özet (Çeviri)
Introduction and Aim: Cutaneous squamous cell carcinomas are the most common non-melanocytic malignancy of the skin after basal cell carcinoma. Cutaneous squamous cell carcinomas are most common in the head and neck region and usually have a good prognosis and a 5-year survival time of over 90%. The gold standard treatment for cutaneous squamous cell carcinoma is surgical excision. In addition, topical treatments, destruction, Mohs microscopic surgery, radiation therapy, photodynamic treatment, laser, cytotoxic chemotherapy, immunotherapy and intratumoral injection methods are other alternatives that can be used in treatment. More than 500,000 new cases of squamous cell carcinoma of the head and neck region are reported annually worldwide. Squamous cell carcinomas of the head and neck region can originate from the oral cavity, oropharynx, hypopharynx, larynx and lower regions of these areas. The clinic presentation of squamous cell carcinomas of the head and neck region varies according to the location of the tumor. In the treatment of squamous cell carcinomas of the head and neck region, surgery, radiotherapy and chemotherapy are used in combination according to the stage and location of the tumor. Activated myeloid derived suppressor cells are involved in tumor progression, immune response avoidance, angiogenesis, pre-metastatic niche formation and epithelial-mesenchymal transformation. In addition to all these features, suppression of immune response cells is the defining feature of miyeloid derived supressor cells. Myeloid derived suppressor cells are generally examined in 2 main groups that are morphologically and phenotypically similar to neutrophils and monocytes: Polymorphonuclear myeloid derived suppressor cells (PMN-MDSCs or granulocytic MDSCs) and mononuclear myeloid derived suppressor cells (M-MDSCs or monocytic MDSCs). Myeloid derived suppressor cells are generally positive with myeloid serial differentiation markers such as CD11b and Gr-1. Suppressor cells of polymorphonuclear myeloid origin are usually CD11b +, CD14- and CD15+ or CD11b +, CD14- and CD66b +. The suppressor cells of mononuclear myeloid origin are usually CD11b+, CD14+ and HLADR-/CD15-. In our study, it was aimed to determine the presence of myeloid derived suppressor cells in squamous cell carcinomas in the skin and mucosa of the head and neck region and the relationship of these cells with prognostic markers (tumor thickness, invasion depth, Clark level, metastasis status, tumor-infiltrating lymphocyte response). Materials and Methods: Total 100 cases diagnosed between 2016-2022 in the Department of Medical Pathology of Gülhane Training and Research Hospital; 50 cases located in the skin of the head and neck region and in the mucosa of the head and neck region were retrospectively screened and the presence of CD11b, CD14 and CD15 antibodies and suppressor cells of intratumoral, stromal and peritumoral myeloid origin were evaluated immunohistochemically. In the evaluation, KF-PRO-020 model Whole Slide Scanner of the KFBIO brand, which was established for demonstration purposes in our hospital, was used with official permission. In immunohistochemical evaluation, the median value of myeloid cells positively marked with antibodies in the intratumoral area, tumor stroma and peritumoral area were taken. The cases below the median value were classified as“low expression”and the cases above were classified as“high expression”, and the relationship of the results with demographic (age, gender) and prognostic (tumor thickness, invasion depth, Clark level, metastasis status, tumor-infiltrating lymphocyte response) markers was examined. Results: In our study, myeloid derived supressor cells, granulocytic and monocytic myeloid origin were predominantly located in tumor stroma. In mucosa cases, tumor thickness and depth of invasion are significantly higher in cases with high granulocytic myeloid origin suppressor cell infiltration in the stroma, consistent with the literature. In skin cases, there is a significant relationship between high intratumoral monocytic myeloid origin suppressor cell infiltration and invasion depth. When the metastasis status of the cases was examined, a significant relationship was found between stromal monocytic myeloid cell infiltration and metastasis in mucosa cases, consistent with the literature. Due to the low number of cases with metastasis in skin cases, such evaluation could not be made. When the skin and mucosa cases were examined together for the tumor-infiltrating lymphocyte response, a significant relationship was found between the stromal tumor-infiltrating lymphocyte response and intratumoral general myeloid origin suppressor cell infiltration. There is also a significant relationship between the lymphocyte response infiltrating the intratumoral tumor and suppressor cell infiltration of intratumoral and stromal monocytic, peritumoral granulocytic myeloid origin. Conclusion: In our study, the presence of myeloid derived suppressor cells in squamous cell carcinoma cases in the skin and mucosa of the head and neck region and the relationship between these cells' demographic characteristics (age, gender) and prognostic markers (tumor thickness, invasion depth, Clark level, metastasis status, tumor-infiltrating lymphocyte response) were examined, and a significant relationship was found between myeloid derived suppressor cells and tumor thickness, invasion depth and metastasis status in accordance with the literature. However, there is a need for further studies in which immunohistochemical and flow-cytometric examinations are performed together, which have closer case follow-up regarding the metastasis status of the cases and have a higher number of cases.
Benzer Tezler
- Baş boyun bölgesindeki skuamöz hücreli karsinomlarda Il-1 ile p16 ekspresyonlarının immünhistokimyasal olarak değerlendirilmesi, aralarındaki ilişkinin saptanması ve prognostik parametreler ile ilişkisinin belirlenmesi
Evaluation of il-1 and p16 expression by immunohistochemistry in squamous cell carcinomas of the head and neck region, determination of the relationship between them, and their association with prognostic parameters
YAĞMUR ÇİMAN
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2024
PatolojiSağlık Bilimleri ÜniversitesiTıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı
PROF. SEMA HÜCÜMENOĞLU
- Baş ve boyun skuamöz hücreli karsinomunda PD-l1 gen ekspresyonunun klinikopatolojik önemi
Clinicopathological importance of PD-L1 gene expression in the head and neck squamous cell carcinoma
BERKAN DÜZGÜN
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2018
Kulak Burun ve BoğazOndokuz Mayıs ÜniversitesiKulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. ÖZGÜR KEMAL
- Baş boyun bölgesi kutanöz skuamöz hücreli karsinomlarda prognostik faktörlerin araştırılması
Investigation of prognostic factors in cutaneous squamous cell carcinoma of the head and neck region
MUSTAFA AKTAŞ
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2024
Kulak Burun ve BoğazOndokuz Mayıs ÜniversitesiKulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalı
PROF. DR. SENEM ÇENGEL KURNAZ
- Alt dudak skuamoz hücreli karsinomlarda tümör tomurcuklanmasinin prognostik önemi
Prognostic significance of tumor budding in lower lip squamous cell carcinomas
RABİA ALAKUŞ
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2020
PatolojiNecmettin Erbakan ÜniversitesiTıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. PEMBE OLTULU
- Skuamöz hücreli larenks kanser örneklerinden kanser kök hücresi elde edilmesi ve karakterizasyonu
Cancer stem cell identification and characterization from the squamous cell larynx cancer' s samples
İLKNUR SUER