Geri Dön

Un-claiming the experience of the ends of the projected image: The loss and the survivals of architectural drawing in the shadow of projection

İzidüşürülmüş imgenin son deneyimleri üzerindeki haklardan feragat etmek: İzdüşümün gölgesinde mimari çizimin yitimleri ve hayatta kalışları

  1. Tez No: 888485
  2. Yazar: EMİNE BAHAR AVANOĞLU
  3. Danışmanlar: PROF. DR. AYŞE ŞENTÜRER
  4. Tez Türü: Doktora
  5. Konular: Mimarlık, Architecture
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2024
  8. Dil: İngilizce
  9. Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
  10. Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Mimarlık Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Mimari Tasarım Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 437

Özet

Bu tez mimarlıkta günümüzde giderek artan“izidüşürülmüş imgenin”ve mimari çizimin nihai sonu beyanlarını eleştirel bir bakış açısıyla irdelemeyi hedefliyor. Tezim, çizimin sonunu doğrulamak ya da inkar etmek olmak üzere iki kutuplu bir çerçeve kurmaktan bilinçli bir şekilde kaçınıyor. Bunun yerine, mimari çizimin yitimi şeklinde deneyimlenebilecek, daha karmaşık (travmatik) son deneyimlerini ve çizimin yitimi duygusu ile birlikte ortaya çıkabilecek çizimin eleştiriselliğini tartışmayı ve mimari çizimin sonlarına dair eleştirel bir bakış geliştirmeyi hedefliyor. Hızla gelişen dijital teknolojilerin etkisi altında, izidüşürülmüş imgenin sonunu ortaya koyan beyanlar (örneğin Mario Carpo'nun Second Digital Turn (2017) adlı eserinde görülebileceği gibi), şimdiki zamanı teknolojik gelişmeler adı altında sistematik bir şekilde araçsallaştırarak tarihselleştirme eğilimi gösteriyor. Bu gibi tarihsel anlatılar, izidüşürülmüş imgeyi (örneğin ortografik çizim setlerini), mekansal veriyi eksiksiz ve ekonomik bir şekilde ileten, bina inşaatına hizmet etme amacı güden, evrensel bir notasyon olarak tanımlıyor ve bu şekilde izidüşürülmüş imgeyi rasyonel bir çerçeveye oturtma eğilimi gösteriyor. Buna bağlı olarak, mimari izdüşümü, Batı'da Aydınlanma döneminde yaygın şekilde kullanılan geometrik bir tekniğe indirgeme eğilimi de gösteriyor. Bu rasyonel çerçevede, izidüşürülmüş imgenin 'ömrü' esas olarak mekansal veriyi sıkıştırarak ileten teknolojinin geçerliliğine bağlı kalıyor. Bu son beyanlarının, izidüşürülmüş imgenin sonu ile sınırlı kalmadığı, kapsamını genişlettiği ve daha geniş bir çerçevede iki boyutlu imgelerin veya notasyonel anlatımların sonunu da iddia ettiği görülüyor. Böylesine kapsamlı bir genişleme gösteren mimarlıkta çizimin sonu beyanları, mimarideki tüm çizim eylemlerinin (yalnızca bina inşaatı için kullanılan ortografik çizimlerin değil) yitimine dair hisler uyandırıyor. Tezimde, izidüşürülmüş imgeyi radikal bir şekilde araçsallaştırılaran ve rasyonelleştiren bu anlayışlarından, mimarlıktaki sembolik ve bedenli çizim alanını taktiksel olarak dışlamaları, izidüşürülmüş imgenin tarihini, izdüşüm tekniğinin icadı ve bitişi arasında kalan kronolojik bir çizgi olarak yorumlamaları ve çizimin ömrünü yaşam ve ölüm arasında kurulan bir ikiliğe sıkıştırmaları sebebiyle mesafeleniyorum. Buna karşılık, tezimi, mimari çizime ilişkin fenomenolojik yaklaşımlar ve post-yapısalcı okumalar üzerinden ilerletiyorum. Buna bağlı olarak, 'izidüşürülmüş imge'den ziyade 'izdüşümselliği' açımlıyor; izdüşümselliği de, mimari bir tasarım veya binanın mimetik temsili için kullanılan geometrik bir teknik olarak tanımlamak yerine, bedenli bir eylem (ve deneyim) ve simgesel düşünce biçimi olarak açımlıyorum. İzdüşümün genişletilmiş bir alan olarak nasıl değerlendirilebileceğini tartışıyorum. Mimari çizim konusundaki fenomenolojik ve post-yapısalcı yaklaşımlara göre mimari çizim eylemi, kullanılan teknikten bağımsız olarak izdüşümsel bir eylem olarak ele alınabilir. İzdüşümsel çizim yoruma açıktır (kuralcı değildir) ve varlık ile yokluk, geçmiş, şimdi ile gelecek arasında, bir görüntüyü kaybetmek ile tutuklamak arasında gidip gelir (Emmons, 2019, s.4-5). İzdüşümsel çizimin araçsal olması gerekmez. Dolayısıyla izdüşümsel imgenin araçsallığının kaybı, mimarlıkta çizimin ömrünü sonlandıracak bir tehlike de teşkil etmez. Bu bakımdan izdüşümsel çizim, şiirsel bir imgeye ya da edebi bir esere benzetilebilecek bir potansiyele sahiptir. Bu çerçevede, bedenli izdüşüm eyleminin, yalnızca çizer (yazar) olarak mimara ve çizimin alanında ikamet eden hayali öznelere (metinsel öznelere) bağlı kalmadığını; aynı zamanda izleyicinin, çizimin yorumlayıcısının (okuyucunun, okuyanın) bedenli katılımını da kapsayabildiğini savunuyorum. Bu nedenle, çizimdeki 'ben'in tekil olmadığını, lirik 'ben'e benzer şekilde çoğul ve muğlak bir ses olarak tekrar ele alınabileceğini öneriyorum. Mutlu Konuk Blasing'in (2007)“lirik 'ben' ”tanımına göre, okuyucunun (sesli ve bedenli) okuma eylemi, lirik şiirde 'ben' kişisine bir belirsizlik kazandırıyor; lirik 'ben', bu muğlaklık içerisinde belirli bir kişiyi temsil edemiyor: Bir başka deyişle, sesli olarak okunan bir şiirde duyduğumuz sesin kime ait olduğu muğlak kalıyor: duyduğumuz ses yazarın sesi midir, okuyucunun sesi midir, dinleyicinin sesi midir, yoksa metinsel öznenin sesi midir? Lirik 'ben' kimin yerine durur? Burada, farklı zamansallıklara sahip pek çok 'ben'lerin bir arada varoluşu söz konusu oluyor olmalı. Bu nedenle, çizim eyleminin, Mikhail Bakhtin'in tanımladığı şekliyle 'polifonik' olarak ele alınabileceğini savunuyorum: izdüşüm, bedenli okuma eylemi ile, çizerin, izleyicinin ve hayali öznenin seslerinin belirsizliğine açılırken, Bakhtin'in 'polifonik' tanımına göre“bağımsız ve birleşmemiş ses ve bilinçlerin çoğulluğunu”(1999) kapsayabilir. Bu bağlamda, mimarlıkta izdüşümün tarihini, çizimde eş zamanlı olarak bir arada var olan 'ben'lerin birbirine dolanık bedenli deneyimlerinin çok sesli ve anakronik dokusu üzerinden okunabileceğini savunuyorum. Her ne kadar teknolojik belirlenmişlikten ve kronolojik tarihsel bir anlatıdan eleştirel bir şekilde uzak duruyor ve çizimi polifonik bedenli bir eylem olarak ele alıyor olsam da, bu tezdeki esas amacım izidüşürülmüş imgenin sonunu doğrudan inkar etmek veya görmezden gelmek değil. Çizimin sonunu toptan inkar etmek yerine, çizimin sonları üzerine eleştirel duruşumu, bir yitim hissi olarak ortaya çıkabilecek daha karmaşık son deneyimlerini tartışmaya açarak geliştiriyorum. Yitim duygusunun, basitçe bir yenilgi ya da başarısızlık olarak tanımlanamayacağını, aksine var olan düzeni sorgulayan karmaşık bir eleştirisellik getirebileceğini düşünüyorum. Yitim hissinin, son kavramının üstesinden gelen alternatif hayatta kalma zamansallıklarını ortaya çıkaran bir itki yaratabileceğini öneriyorum. Bu doğrultuda, bu tezde mimarlıkta çizimin yitimini olası travmatik bir deneyim olarak tartışıyorum. Zira, mimarlıkta 'çizim', tarihsel olarak, mimar ile eseri arasındaki yabancılaşma riskini ortadan kaldırması sebebiyle güvenli ve ayrıcalıklı bir zemin olarak ortaya çıkıyor (Evans, 1997). Mimarın bu en ayrıcalıklı ve en güvenli zemininin olası yitiminin, travmatik bir deneyim olarak değerlendirilebileceğini öne sürüyorum. Ancak, çizimin bu yitim hissi (çizimin sonunu tasdik etmeden) eleştirel bir aralık açabileceğini savunuyorum. Zira, bu yitim hissinin, çizimin disipliner bir nesne veya mimarın da çizer tekil bir özne olarak anıtsallaştırılmanın önüne geçebilecek bir açılım yaratabileceğini öneriyorum. Bir başka ifade ile, karmaşık yitim hissi/deneyimi, çizeri yitim duygusuyla baş etmeye zorlayarak, mimar-çizerin halihazırda kabul edilegelen rolünü ve mimari çizimin tanımını sorgulayan bir açılım sağlayabilir. Yitim ile ilişkili bu eleştirel aralığı, esas olarak Cathy Caruth'un Unclaimed Experience (1996) ve Susan McCabe'in“Writing Loss”(1993) tartışmalarına dayanarak açıyorum. Caruth, travmatik deneyimleri,“artık doğrudan göndergesel olamayan (yani basit deneyim ve gönderge modellerine dayanamayan) bir tarih olasılığına”(1996) izin veren“sahipsiz deneyimler”(Unclaimed Experience, 1996) olarak tartışırken, McCabe“kayıpla yüzleşmenin”bir yolu olarak yazma eylemini irdeliyor (1993). Benzer şekilde, ben de tezimde, çizimi, hem yitime maruz kalan hem de hayatta kalan bedenli bir edim olarak araştırıyorum. Bu bakımdan, çizimi, çizerin çizimin yitimi ile yüzleştiği alan olarak ortaya koyuyorum. Bu noktada, Caruth'un, travmatik deneyimlerin sahiplenilmemiş özelliklerine dikkat çekmesi, ve bu deneyimlerin sahiplenilmemiş durumlarına sadık kalmanın bir yolu olarak kurgusal eserlere yaptığı vurgu (arşiv malzemelerinin aksine) kendi araştırmam için de önem taşıyor. Bu doğrultuda, araştırmamı, çizimin 'ben'(ler)inin bedenli konumlarını açan, çizim eylemine dayalı sanatsal araştırma yöntemleri üzerinden geliştiriyorum. Sanatsal-mimari bir araştırmacı olarak benim aldığım konum aynı zamanda bir çizimin sabit olmayan“ben”lerinin (çizer, seslendiren, çizimde ikamet eden hayali beden, ...) konumuna denk düşüyor. Sanatsal-mimari araştırmamı üç bölüm etrafında sunuyorum. Tezim, izdüşümsel imgenin sonuyla ilgili son beyanlarından ve mimarlıkta çizimin yitimi tehlikesinden yola çıkarak, mimari çizimin yaralarını ve hortlak-gölgelerini sorgulayan bir“yara okuması”ile başlıyor. Bu 'yara okuması', bağlamsal ve kuramsal okumalarımı, yazılarımı ve sanatsal-mimari çalışmalarımı yorumlamak ve anlamak niyetini taşırken, aynı zamanda bu karmaşık araştırma sürecimi okuyucu ile paylaşabilmek niyetiyle geliştirdiğim bir yeniden okuma ve yeniden yazma girişimi olarak ortaya çıkıyor. Bu 'yara okuması' üzerinden, kendimi (ve okuyucuyu) okumalarıma dokunmaya ve okumalarımın bedenini derinlemesine anlamaya teşvik ediyorum. Bu 'yara okuması', karmaşık yitim/hayatta kalış deneyimlerini tartışmaya açma potansiyeli gösteren dört adet yarı-sanatsal pratiğe ve bu sanatsal pratiklerin etrafında kümelenen dört adet takımyıldızına işaret ediyor: 1) yitmiş bedenlerin günümüzdeki bedenlerin üzerine anakronik çöküşü, 2) yabancılaşma, tarihsel (ataerkil) olanın inkarı 3) bedensel dokunuşun izini sürmek: 'orada olma'nın kalıntıları, 4) lirik ses ile çizmek. Bu 'yara okuması', mimari çizimin yitimi/hayatta kalışlarına dair iki izleğe işaret ediyor: tarihsel olarak bastırılmış, bedenli bir pratik olarak izdüşümsel çizimin yitimi/hayatta kalışı, bedenli bir pratik olarak izdüşümsel çizimin çocukluktan temsili düzene geçiş sırasında hatırlanamayan (sahiplenilemeyen) çocukluk anıları üzerinden yitimi/hayatta kalışları. Bu 'yara okuması'na dayanarak, bir dizi 'yaşlı'/'ölü' çizime atfedilen son deneyimlerini sorgulayan iki adet sanatsal-mimari araştırma ile tezime devam ediyorum. Bu son deneyimlerinin sahiplenilemeyen özelliklerini açığa çıkarmak niyetiyle, bir arşiv üzerinden tarihsel ve bilimsel bir inceleme yürütmek yerine, kurgusal bir dolaylılığın peşinde koşmayı tercih ediyorum. Bu denemelerden biri, günümüzde yerini mekanik ve dijital saatlerin aldığı düşünülen usturlaplarla kurduğumuz bastırılmış bedenli ilişkimizi irdeliyor. İzdüşümsel bir çizim olarak usturlaplar üzerinden ilerleyen bu okuma, usturlaplar için kabul görmüş tarihsel soyağacının dışına çıkmaya çalışıyor, usturlabı tutarlı bir gök haritası olarak kabul etmekten kaçınarak, onu tarihsel olarak bilgisayarlaşmanın kökenleri içerisine yerleştirmiyor. Bunun yerine, bu eleştirel ve kurgusal okuma, zaman-okuyucusunun, bedenli konumluluğunun değişkenliğinin hayatta kalışının karmaşık tarihselliğini gözler önüne sermeye çalışıyor. Bunu, Aby Warburg'un Bilderatlas Mnemosyne'deki (1924-1929) imge okumasına benzer bir sanatsal pratik aracılığıyla yapmaya çalışıyor ve esas olarak usturlaplar (8-16. yüzyıl) ile John Hejduk'un Zamanın Çöküşü (1987) arasındaki analojik ve anakronik bir okuma şeklinde ilerliyor. Bu araştırmamda Warburg'un imge panelleri yerine, kendi çizimlerimin ve notlarımın yer aldığı defterlerimi kullanıyorum. Diğer denemem, esas olarak bir çizer olarak gerçekleştirdiğim samimi, bedenli bir çizim eylemi şeklinde ilerliyor. Bu denemem, tarihsel olarak imgenin çocukluğu şeklinde kategorize edilen ve orjinal bağlamlarını kaybeden ve bu sebeple sonlandığı düşünülen Osmanlı minyatürlerine dair eleştirel ve alternatif bir araştırma yöntemi sunmak niyetiyle giriştiğim kurgusal bir çizim masası biçiminde ortaya çıkarıyor: Bu kapsamda, bir seri Osmanlı minyatürüne ait fragmanlar üzerinden lirik ses ile çizme denemeleri yürütüyorum. Lirik ses aracılığıyla, çizimin tekilleştirilen 'ben'lerini çözmeyi ve çizimi bir yitim ve hayatta kalma eylemi olarak keşfetmeyi amaçlıyorum. Bu denemelerin her ikisinde de lirik 'ben'ler, yarı-tarihsel ve yarı-kurgusal bir tahayyülün içinde yer alarak, tarihsel zaman içinde 'orada olmanın' sınırlarını test ediyor. Bu şekilde lirik ses üzerinden, çizimin polifonik 'ben'lerinin açımlanabildiğini ve lirik 'ben'lerin mimari çizimin yitiminin ve hayatta kalışlarının parabilimsel tanıklarından biri olarak ortaya çıktığını düşünüyorum.

Özet (Çeviri)

This thesis initiated with the intention to address the growing number of recent declarations of the technologically determined ultimate end of the 'projected image' in architecture, which eschatologically extends to the 'end of drawing' in general. However, my main concern has never taken the form of addressing directly and merely these recent end-declarations. In other words, my main concern is not a mere direct affirmation nor a denial of the end of the projected image, but to discuss more complex kinds of (traumatic) experiences of ends that might emerge as a feeling of loss and the criticality that may unfold with it in architectural drawing. My interest resides in dealing with and discussing the critical states of experiences of ends and the feelings of loss related to architectural projective drawing, and herewith in reflecting on the critical embodied states of projective drawing and architectural making in a larger framework. Mostly under the current impact of the rapidly emerging digital technologies, these declarations of the end of the projected image (as most prominently delivered by Mario Carpo in his Second Digital Turn (2017)) seem to systematically historicize our present time as an irreversible universal moment, marked by an inevitable linear technological change that is already in the process of happening, effecting not only the systems of building construction but also of architectural design processes. The associated historical narratives seem to be in alignment with the general tendency to radically rationalize the projected image as a universal notational language used for building construction, successfully and economically transmitting the spatial data (such as orthographic drawing sets). They are also in alignment with the general tendency to reduce architectural projection to a geometrical technique that is widely disseminated during the Enlightenment in Western cultures. According to this understanding, the 'life' of the projected image is essentially and vitally dependent on the actual validity of the technology which effectuates spatial data compression. Yet, the scope of these end-predictions demonstrates itself to be quite extensive; not necessarily restricted to the technological obsolescence of the projected image, but extending to the demise of the two-dimensional images in general, or to any intermediary, notational medium, delaying the construction of the 'object' (the building). With such an extension, these end-predictions evoke a feeling of the loss of all acts of drawing in architecture (not only orthographic drawings used for building construction). I will critically distance myself from these radically rationalized conceptions of the projected image as a purely instrumental construct, since it tactically excludes the power of the symbolic and embodied realm of drawing in architecture, and construes the history of the projected image as a chronological line beginning with its invention and concluding with its ending, trapped within a dualistic mode of life and death. Instead, I will mainly work through phenomenological approaches and post-structuralist readings of architectural drawing that shift the discussion from 'the projected image' to 'projection', and explore 'projection' as an embodied act (and experience) and symbolic form of thought. Accordingly, rather than restricting projection to a geometrical technique used for the mimetic and descriptive representation of an architectural design or building, I will affiliate with ways for how projection could be considered as an embodied, imaginal act and an expanded field. According to these approaches, the act of drawing in architecture, independent from the technique used, could be taken as a projective act. Projective drawing is open to interpretation (not prescriptive) and oscillates between presence and absence (Emmons, 2019, p.4-5), between past, present and future, between losing and arresting an image. As opposed to the radically rationalized theory of architectural drawing as the 'projected' image, 'projective drawing' does not have to be instrumental. Hence the loss of its instrumentality would not jeopardize the vitality of drawing in architecture. In that regard, projective drawing demonstrates a potential to be considered as akin to a poetic image or a literary work. Though I critically distance myself from a conception of a purely technologically determined end and from a strictly referential and chronological historical narrative, and affiliate with drawing as a polyphonic embodied act, my aim is not a mere direct denial or ignorance of the end of the projected image, nor a denial of the loss of drawing as a groundless feeling. Instead, I am concerned with more complex kinds of experiences of ends that might emerge as a feeling of loss. I think that the feeling of loss can come with a complicated criticality that does not necessarily affirm the end, nor be described simply as a defeat nor a failure, nor be explained in terms of a simple termination. This feeling of loss might be potent for setting a historical imagination in motion and for unfolding alternative temporalities of survival that overcome the notion of end. Accordingly, in this thesis, I discuss the loss of drawing as a potentially traumatic experience. 'Drawing', as opposed to the construction site of a building, has historically emerged as a secured and privileged ground for the architect to directly work hands-on and embrace as her/his own unique work, by eliminating any risks of alienation (Evans, 1997). I propose that the loss of this most privileged and secured ground of the architect could be considered as a potentially traumatic experience. Yet, I argue that this feeling of loss of drawing (without affirming its end) could be critical, as it might urge the architect to explore drawing, not as another ground to monumentalize the drawing as the disciplinary object or the drawer as the disciplined subject. On the contrary, this complex experience of loss could urge the drawer to deal with and reconcile with the feeling of loss by unsettling the role of the drawer and the definition of drawing itself. Relying mainly on Cathy Caruth's discussion of traumas as“unclaimed experiences”(1996), allowing a“possibility of a history that is no longer straightforwardly referential (that is, no longer based on simple models of experience and reference)”(1996), and Susan McCabe's discussion on the act of writing as a way“to come to terms with loss”through“a writing of a fluid and unfixed self”(1993), I explore drawing both as an embodied act subject to loss and as a survivor through which the drawer can reconcile with its loss. In that regard, its loss always comes with its haunting unknown remains. Caruth's emphasis on fictional works (as opposed to archival materials) as a way of being faithful to the unclaimed characteristic of traumatic experiences, in their indirectness of telling and not-knowing, is of importance for my research. Accordingly, I shift my course to artistic research methods based on the act of drawing that are inclusive of the embodied positions that the 'I'(s) of the drawing inhabit in the present time. The position that I take as an artistic researcher is also that of the unfixed 'I's of a drawing (the drawer, the reciter, the imaginal body, …). This artistic research is presented around three chapters. Taking departure from the recent predictions of the end of the projected image and from the threat of the loss of drawing in architecture, it starts with a“wound-reading”of architectural drawing, which interrogates the wounds and survivals of architectural drawing in the shadow of projection. This wound-reading is an attempt to re-read and re-write my contextual studies, my theoretical readings, writings and artistic practices, not only in order to reflect on, interpret and understand my work, but also to share this process in a communicative manner, encouraging myself (and the reader) to palp the skin of my readings, and have an intimate understanding of the body of my reading. My wound-reading indicates mainly four constellations of quasi-artistic practices to discuss the complex experiences of loss/remain: 1) Anachronic collapse of the bodies of the past with the bodies of the present, 2) Estrangement, denial of the historical (patriarchal) passage, a historicity through an emotional charge, 3) Residues of being there, tracing the essence of corporeal touch 4) Recitations, drawing through lyric voice. Meanwhile, my wound-reading indicates a two-folded charge of remain/loss of architectural drawing: the loss and survival of the projective drawing as a historically repressed embodied practice, the loss and the survival of the projective drawing through unclaimed memories from childhood of the traumatic transition into the orders of the adult. Relying on this wound-reading, I continue with two coeval trials approaching a set of 'aged/'dead' drawings to un-claim the experience of their ends. With the intention to unfold the unclaimed characteristic of these experiences, I prefer to pursue a fictional indirectness instead of a historical scholarly study of archival materials. One of these trials tracks our repressed embodied engagement with an 'aged' projective drawing, astrolabe, while my other trial is an intimate embodied act of drawing that I perform mainly as a drawer, unfolding a fictional drawing table, for the investigation of the 'malady' of a set of 'dead'/'aged' drawings that have been historically categorized into the childhood of images: fragments of a set of Ottoman miniatures, the so-called 'ends' of which are rather controversial. In both of these trials, the lyric 'I's, by taking part in a quasi-historical imagination, test the limits of 'being there' in historical time. Where in time are the 'I's located in relation to a drawing? I think that these 'I's emerge as one of the para-scientific wit[h]nesses of the loss and survivals of architectural drawing.

Benzer Tezler

  1. Tek parti döneminde müstakil mebuslar ve CHP Müstakil Grubu (1931-1946)

    Independent deputies and the independent group of Republican People's Party (RPP) during the one-party period (1931-1946)

    MURAT YILMAZ

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2002

    Siyasal BilimlerAnkara Üniversitesi

    Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. LEVENT KÖKER

  2. A study of human rights with reference to the theory of radical democracy and critical legal studies: The experience of the subject of the human rights and modern democracy

    Radikal demokrasi ve eleştirel hukuk teorisi açısından insan haklarının incelenmesi: İnsan hakları ve modern demokrasi öznesinin deneyimi

    ELİF HANNAN MUSABAŞOĞLU

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2022

    Siyasal BilimlerOrta Doğu Teknik Üniversitesi

    Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bilim Dalı

    DOÇ. DR. CEM DEVECİ

  3. Mekansal müdahaleler için bellek çalışması: Örnek konu gecekondu 'Dönüşüm'ü

    Memory study for spatial interventions: Case subject gecekondu 'Transformation'

    SEDA HAYAL

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2022

    SosyolojiMimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

    Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MURAT CEMAL YALÇINTAN

    DOÇ. DR. AYFER SUNA BARTU CANDAN

  4. Sosyo-ekonomik ilişkiler bağlamında İzmir gecekondularında kimlik yapılanmaları: Karşıyaka-Onur Mahallesi ve Yamanlar Mahallesi örnekleri

    The Structuring of identity within the context of socio-economical relations in squatter settlements of İzmir: A specific case study on Karşıyaka-Onur and Yamanlar districts

    HAYAT ÜNVERDİ

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2002

    Şehircilik ve Bölge PlanlamaDokuz Eylül Üniversitesi

    Şehir Planlama Ana Bilim Dalı

    PROF.DR. SEZAİ GÖKSU

  5. Mimarlıkta deneyim söylemi

    The discourse of experience in architecture

    AYŞE CANSU ÇOBAN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2016

    Mimarlıkİstanbul Bilgi Üniversitesi

    Mimarlık Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ABDULLAH UĞUR TANYELİ