Systematics and biostratigraphic implications of micromammals (Rodentia) from selected pliocene-quaternary basins along the North Anatolian Fault Zone
Kuzey Anadolu Fay Zonu'ndaki bazı pliyosen-kuvaterner yaşlı havzalardan elde edilen küçük memelilerin (Rodentıa) sistematik ve biyostratigrafik çıkarımları
- Tez No: 901255
- Danışmanlar: PROF. DR. HASAN NÜZHET DALFES, PROF. DR. ŞEVKET ŞEN
- Tez Türü: Doktora
- Konular: Zooloji, Zoology
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2023
- Dil: İngilizce
- Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
- Enstitü: Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: İklim ve Deniz Bilimleri Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Yer Sistem Bilimi Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 253
Özet
Anadolu, omurgalıların evrimsel seyrinde Afrika, Avrupa ve Asya arasında bir köprü görevi görmektedir. Omurgalı evriminin anlaşılmasına büyük ölçüde katkıda bulunacak fosil yatakları açısından oldukça zengindir. Ancak Türkiye'de yürütülen paleontolojik araştırmalar, ağırlıklı olarak Paleojen ve Miyosen jeolojik zaman dilimlerine odaklanmaktadır. Oysaki Anadolu'da, Senozoyik zamanı hedefleyen bir memeli paleontolojisi çalışmasının değerli olduğu açık olsa da, Kuvaterner memeli faunasının Avrupa eşdeğeri ile karşılaştırıldığında hala iyi bilinmediğini belirtmek gerekir. Bu çalışmalara bakıldığında, hele mikromemeli paleontolojisinin daha da az ele alındığı görülmektedir. Bu tezin giriş kısmında, öncelikle Anadolu'da Kuvaterner mikromemeli faunası üzerine yapılan veya devam eden tüm çalışmaların kısa bir özetini verdikten sonra, mikromemeli paleontolojisinin Türkiye'deki Kuvaterner araştırmalarına potansiyel katkısının altını çizer. Sonraki bölümlerde, çökelme yaşlarının Pliyosen'den geç Pleistosen'e kadar uzandığı tahmin edilen Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) üzerindeki üç bitişik havzadaki çeşitli lokalitelerden toplanan kemirgen fosil buluntuları detaylıca incelenmiştir. Bu havzaların küçük memeli faunalarını sistematik paleontoloji, biyokronoloji ve uygun stratigrafik konumlarla araştırdıktan sonra, lokalitelerin paleoiklim ve paleoçevrelerine ilişkin çıkarımları da iredelenmiştir. Bu tezde de uygulandığı gibi, mikromemeli fosil kalıntılarını toplamak için, daha önceki arazi çalışmalarından bilinmiyorsa, fasiyeslerinde yüzlek vermiş gastropod kabuğu görülen killi uygun seviyeler tespit edilir. İlgili lokasyonlardaki her seviyeden en 20 kilogramlık birkaç çuval numune alınır ve 24 saat açık havada, güneş altında kuruması beklenir. Bu işlemden sonra tüm kurumuş killi numuneler suda çözülür. Bu killi çözeltiyi en iyi şekilde ve homojen olarak elde etmek için, ki kil yoğunluğuna göre bu işlemler zor olabilir, ekstra bir kimyasal işlem uygulanmalıdır. Bu durumlarda tercihen %10¬20 oranında seyreltilmiş hidrojen peroksit eklenir. Homojen bir çamur elde edildikten sonra, tüm çökeltiler 0,5 mm ila 8 mm gözenek boyutuna sahip eleklerden sırayla geçirilir. Elek üzerinde kalan ve yüksek oranda kilden arınmış malzeme, kuruması için 24 saat daha güneş ışığına bırakılır. Yıkanmış ve kurutulmuş numune binoküler makroskop altında tasnif edilir; tüm memeli veya gastropod kalıntıları numunenin geri kalanından ayrılır. Özellikle ve tercihen azı dişlerinin oklüzal (çiğneme) yüzeyi, diş morfolojisinin daha iyi gözlemlenmesi ve tanımlamasının daha iyi yapılabilmesi için, ince bir iğne ile diş arası çimentolarından (cement) hassas bir şekilde temizlenir. Nihayet, azı dişleri de ilgili araçlar ve yazılımlarla fotoğraflanır ve ölçülür. Son olarak, hepsi literatürden veya koleksiyondan alınan örneklerle karşılaştırılır. Nihayetinde de örnekler, tanımlama, karşlaştırma (sistematik paleontoloji) ve tür tayini işleleri yapıldıktan sonra civar lokalitelerde bulunmuş türlerin bilinen yaşlarına göre biyokronolojik ve mümkün olan durumlarda paleoklimatik veya paleçevresel çıkarımlarda bulunulur (Saraç, 2003, 2012). Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ), Anadolu ve Avrasya levhaları arasındaki sınırı oluşturmakta ve birçok tektonik havzaya ev sahipliği yapmaktadır. KAFZ havza çökellerinin kronolojisi, çoğunlukla polen ve kısmen de memeli faunası çalışmaları ile oluşturulmuştur. Bununla birlikte, bu havzaların Geç Miyosen'den Pleyistosen'e kadar olan ve günümüzde aktif olarak devam eden oluşum tarihi, biyokronolojik veriler hala yetersiz olduğu için hala tam olarak bilinmemektedir. Çalışma kapsamındaki 3 havzadan biri olan Tosya Havzası hakkında birçok yazar tarafından ve çeşitli yönleriyle önceki çalışmalar havzanın yapısı hakkında ayrıntılı bilgiler ortaya koymuştur (Barka ve Hancock, 1984; Şengör ve diğerleri, 1985; Andrieux ve diğerleri, 1995; Dhont ve diğerleri, 1998). Havzadaki en erken çökeller Devrez Formasyonu'nun Erken¬Orta Miyosen'e tarihlendiğini iddia etmektedir. Ancak şu ana kadar Miyosenden herhangi bir fosil bulgusuna rastlanmamıştır. Ünay ve de Bruijn'in (1998) bölgede yaptığı, stratigrafik konum ve sistematik tanımlama vermemiş olmalarına rağmen tek paleontolojik çalışmadır; Ortalıca Köyü'ndeki bir lokaliteden içeriğinde Mimomys gracilis, Dolomys sp., Pliomys sp., Apodemus dominans, Mesocricetus cf. primitivus, Pliopetaurista cf. pliocaenica, Blackia sp., Dryomys tosyaensis, Glirulus sp., Myomimusoides sp gibi mikromemeli faunasına dayalı olarak Erken Pliyosen yaşı (geç Rusciniyen-MN15) önerilmiştir. Aynı çalışmada, Ortalıca batısındaki Karasapaca Köyü'ndeki bir yerleşim yerinde bulunan lokalite için mikromemeli kalıntılara dayanarak Erken Pleistosen (MN17) yaşı önermişlerdir, fakat bu bulguların stratigrafik konumları belirsizdir. Bu çalışmada, Sapaca köyünün yakınlarındaki Sapaca lokalitesinden Mimomys cf. polonicus türünün bulunması, bu köyün Kuzey¬Doğusunda yer alan ve ilk Ünay ve de Bruijn (1998) tarafından incelenen Karasapaca mevkiinden daha yaşlı olduğunu gösteren erken geç Villaniyen (MN16b) yaşını işaret etmektedir. Ortalıca mevkiinde, stratigrafik konumlarında Pliomys destinatus, Apodemus atavus ve Mesocricetus primitivus'un bir arada bulunması, daha çok Ünay ve de Bruijn (1998) tarafından önerilen yaştan biraz daha genç olan MN15'ten (geç Rusiniyen) erken Villaniyen'e (MN16a) geçişi desteklemektedir. Öte yandan, Ortalıca ve Sapaca-Karasapaca'nın güney batısında yeni keşfedilen Kumkapı lokalitesi Microtus (M.) arvalis ve Mus cf. macedonicus kalıntılarıyla birlikte şaşırtıcı bir şekilde çok daha genç bir yaş olan Geç Toringiyen'i gösterir ki, bu çalışmanın son havzası olan Niksar'daki Umurlu lokalitesi buluntularının yaşına oldukça yakındır. Son olarak, bu havzadaki buluntular esas alındığında, Erken Pliyosen'den (MN15) Geç Pleyistosene doğru faunal istifin, havzanın yaklaşık 4 My'da KD-GB yönünde açılmasını takip ettiği, aşağı yukarı sürekli bir çökelmeyi ortaya koymaktadır. Gerçekten de, Kumkapı lokalitesinin şaşırtıcı genç yaşı, yakın gelecekte daha fazla jeolojik araştırma gerektirse de, şimdiki öngörülere göre Geç Miyosen'den Orta Pleyistosen'e kadar bir boşluk olduğu tahmin edilmektedir. Ortalıca'da genel olarak Pliomys ve Apodemus türlerinin bolluğu çayır alanlarından çok ormanlık, ağaçlık ve nemli bir paleoçevresel ortamı işaret etmektedir (Şen, 1977; Suata-Alpaslan, 2010; Hoek Ostende vd. 2015b; Popov, 2018). Ancak Mesocricetus kalıntılarının bulunması, MN15b–MN16a (Pliyosen) arasında bir süre daha soğuk iklim koşullarının oluştuğunu ve bunun sonucunda da yer yer bozkır koridorlarının oluştuğunu gösterir (Sen, 1977; Hoek Ostende vd. 2015a; Popov, 2018). Ortalıca'dan daha genç ama Kumkapı lokalitesinden çok daha eski olan Sapaca lokalitesinde genellikle nispeten sıcak ve kurak, açık bozkır ortamında rapor edilen Mimomys türü bulunmuştur (örn. Rabeder, 1981; Montuire ve diğerleri, 1994; Popov, 2017). Son olarak, Microtus ve Mus cinslerine ait güncel türlerin varlığı ile Kumkapı mevkii, daha önceki çalışmalarda da belirtildiği gibi, açık alan ve çayırların ılıman iklim kontrolünde geliştiği, günümüz iklim ve çevre koşullarından çok farklı olmadığı çıkarımı yapılmıştır. (örn. Montuire ve diğerleri, 1994; Çolak ve diğerleri, 2016; Erdal ve diğerleri, 2018, 2019). Çalışma konusunun ikinci havzası olan Suluova Havzası, Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun orta kesiminde yer alan geniş bir transtansiyonlu Amasya Makaslama Zonu'nun önde gelen bir üyesidir. Detaylı stratigrafik kesitlerin analizi, faylanma verileri ve memeli paleontolojisi, Suluova Havzası'nın erken Kuvaterner'de KD-GB yönlü, GB eğimli havzayı sınırlayan normal atımlı fay zonu boyunca kapalı bir yarı-graben olarak gelişmeye başladığını ortaya koymaktadır. Bu tektonik ortam içinde, tortul katmanlar, nehir egemen bir alüvyon yelpazesi ağının çeşitli fasiyesleri olarak gözükmektedir. Faylar batıya doğru ilerledikçe havza derinleşti ve havza depomerkezinde bir tatlı su gölü gelişmeye başladı. Havzanın güney tektonik sınırının DB gidişli olarak başlaması daha fazla genişlemeye neden olmuştur. Her bir havza sınırı fay zonu zaman içinde saat yönünde dönüşüne tanık olmuştur. Suluova Havzası, Orta Pleistosen'de (~1,7–0,8 My) büyük ve küçük kara memelileri için bir sığınak görevi gören geniş bir tatlı su gölüne dönüşmüştür. Şimdiye kadar, havzadaki çeşitli lokalitelerden incelenen mikro ve makromemeli buluntular, geç Villaniyen yaşındaki Kurnaz lokalitesinden Kalymnomys sp. ve Sivatherium sp.; geç Villaniyen¬erken Bihariyen yaşlı Kerimoğlu lokalitesinden Microtus (Allophaiomys) aff. nutiensis, Mimomys aff. pliocaenicus and Apodemus cf. dominans; erken Bihariyen yaşındaki Kızıleğrek lokalitesinden Mesocricetus aff. Arameus; ve erken Toringiyen yaşlı Yolpınar lokalitesinden de Mesocricetus cf. brandti ve Arvicola cf. mosbachensis kalıntıları, Equus sp.'a ek olarak tanımlanmıştır. Suluova Havza'sında da beş lokaliteden tanımlanan faunal topluluklar baz alınarak, geçmiş çevre ve iklim ile ilgili bazı varsayımlarda bulunmak mümkündür. Örneğin, Sivatherium'un paleoçevresi, Erken Pleistosen'in (MN17–MNQ18) erken kısmı için çok daha yüksek sıcaklığa sahip otlaklar ve sulak alanlar olarak rapor edilmiştir; Kalymnomys ise çok iyi bilinmemekle birlikte güncel akrabaları ile kıyaslandığında (örn. Lagurus laurus) daha çok kurak alanları işaret etmektedir. Kerimoğlu lokalitesi, tanımlanamayan balık dişi kalıntılarının da desteklediği bir paleogöl oluşumunda önemli olduğu için, yaprak döken ağaçlıklarla çevrili bir ortamı ve iri tarla faresi Mimomys aff. pliocaenicus ve orman faresi Apodemus cf. dominans türlerinin varlığı ile akarsular ve bataklık benzeri alanlarla kaplı çalılık bitki örtüsünü temsil eder (Siori ve Sala 2007; Hoek Ostende ve diğerleri, 2015a; Erdal ve diğerleri, 2018; Sen ve diğerleri, 2018). Kamışlı'daki makromemeli kalıntılar daha önce Sickenberg ve Tobien (1971, s.60–61) tarafından Equus sp. dahil faunal elementlerin bulunduğu rapora göre ortam akarsularla örgülü ve Mesocricetus türlerinin varlığı ile de göller boyunca ormanların geçtiği bozkır ortamını gösterir. Kızıleğrek ve Yolpınar lokalitelerinde seyrek bitki örtüsüyle kaplı biraz kuru, yarı kurak stepleri işaret eder (Krystufek ve Vohralik 2009). Anadolu'nun Orta Pleistosen boyunca Mesocricetus'un evriminde önemli bir rol oynadığına dikkat edilirse, aralıklı kurak dönemler, hamsterlerin dağılımları ve adaptasyonları için bozkır koridorları varlığının altını çizerler (Neumann ve diğerleri, 2017). Öte yandan, Niksar Havzası'nda olduğu gibi Mesocricetus ile birlikte Arvicola buluntuları, Suluova Havzası'nın doğusundaki en genç yerleşim yeri için daha çok bozkır benzeri ortamların su akıntıları ile karışımını göstermektedir. Bu çalışmadaki son havza olan Niksar Havzası'ndaki Umurlu lokalitesinde (Tokat) dört killi siltli fasiyesten zengin ve yeni bir mikromemeli fauna topluluğu incelenmiş, havza dolgusunun kronolojisi hakkındaki bilgimizi genişletmiştir. Kaydedilen türler Mesocricetus cf. brandti, Cricetulus migratorius, Arvicola cf. mosbachensis, Microtus arvalis, M. (Terricola) subterraneus, Clethrionomys cf. glareolus, Apodemus flavicollis, Nannospalaxdon cf. xanthodon olup, biyokronolojik yaşlara göre bu çökelin yaşını Orta Pleyistosen'in erken dönemleri ile Geç Pleistosen (480¬130 bin yıl) arasında ortaya koymaktadır. Bu fosil faunası, ormanlık ve çalılık bitki örtüsü ile etrafında çayır ve otlaklarla açık alanların bir mozayiğini gösterir. Bu fauna ve ima edilen çevre, büyük olasılıkla MIS 12–5 aralığı içinde, buzullar arası bir dönem için tipiktir. Bu çalışma ile tüm kemirgen fosil bulguları ve onların tahmin edilen paleobiyocoğrafik çıkarımları sayesinde, Anadolu'nun Eski Dünya kıtaları arasında bir köprü olarak kilit konumunu bir kez daha gösterilmeye çalışılmıştır. Bu çalışma sayesinde, Anadolu'nun Kuvaterner mikromemelileri hakkında az olan literatürümüze bir nebze katkı sağlamış ve üç havzenin jeolojik yaşını sağlamlaştırmıştır.
Özet (Çeviri)
Anatolia plays an important role as a bridge between Africa, Europe and Asia for the evolutionary course of vertebrates. It is potentially rich in fossil bearing deposits which would greatly serve to contribute the understanding of vertebrate evolution. However, paleontological research conducted in Turkey is mainly focused on Paleogene and Miocene deposits. Although it is obvious that any studies of mammalian paleontology dealing with any interval of Cenozoic in Anatolia is worthful because of its potential, one must point out that Quaternary mammalian fauna is still not well known when compared to European equivalent. In this manner, it is not difficult to estimate how micromammalian paleontology is less dealt. The introduction of the present thesis deals with some general definitions and fields of application of micromammals besides a brief summary of all conducted or ongoing studies on the Quaternary micromammalian fauna in Anatolia. One of the main motivations of this study is to underline the potential contribution of micromammal paleontology to Quaternary research in Turkey. On the following sections, a detailed study is provided on rodent remains which were collected from diverse localities in three adjacent basins on the North Anatolian Fault Zone (NAFZ), the depositional ages of which are estimated spanning from the Pliocene to the late Pleistocene. I investigated small mammal faunas of these basins by means of systematic paleontology, biochronology with proper stratigraphic positions, and studied their inference on paleoclimate and paleoenvironment of the localities. The North Anatolian Fault Zone (NAFZ) forms the boundary between the Anatolian and Eurasian plates and hosts many tectonic basins. The chronology of the NAFZ basin deposits is established mostly by pollen and partly by mammalian fauna studies. Nonetheless, the formation history of these basins starting in the Late Miocene to the Pleistocene and actively continuing today is still incompletely known because biochronological data are still scarce. The previous studies on the Tosya Basin by many authors and on its several aspects revealed detailed information on the structure of the basin (Barka and Hancock, 1984; Şengör et al, 1985; Andrieux et al, 1995; Dhont et al, 1998). The earliest deposition within the basin, the Devrez Formation, is claimed to date of Early-Middle Miocene but no fossil findings are discovered so far. According to Ünay and de Bruijn (1998), the only paleontological work on the area despite the lack of stratigraphic position nor systematic description, an Early Pliocene age (late Ruscinian-MN15) is suggested based on micromammal fauna from one locality at Ortalıca Village. In the same study, they proposed Early Pleistocene (MN17) age for a locality at Karasapaca Village to the West of Ortalıca, based on micromammal remains. Unfortunately, stratigraphic positions of these localities are uncertain. In the present study, the occurrence of Mimomys cf. polonicus at the Sapaca locality points out the early late Villanyian (MN16b) age for the locality which is older than previously studied locality Karasapaca by Ünay and de Bruijn (1998), situated at the north-eastern to the Sapaca village. At the Ortalıca locality, the co-occurence of Pliomys destinatus, Apodemus atavus and Mesocricetus primitivus within their stratigraphic position, supports rather the transition from MN15 (late Ruscinian) to early Villanyian (MN16a), slightly younger than age proposed by Ünay and de Bruijn (1998). On the other hand, the newly discovered Kumkapı locality, at the SW of Ortalıca and Sapaca-Karasapaca, surprisingly indicates a much younger age, late Toringian with remains of Microtus (M.) arvalis and Mus cf. macedonicus which provide a profile well younger than the Umurlu locality findings from the Niksar Basin. Finally, the finding in this basin reveals a more or less continuous deposition, where the faunal succession from the Early Pliocene (MN15) toward the Late Pleistocene follows the opening of the basin in a NE–SW direction, in almost 4 Ma. Indeed, the surprising young age of Kumkapı deposits is subjected to further geological studies in the near future. The abundance of Pliomys and Apodemus species in Ortalıca, in overall, points out rather forested, wooded and humid environment rather than grassland. (Sen, 1977; Suata-Alpaslan, 2010; Hoek Ostende et al. 2015b; Popov, 2018). However, the presence of Mesocricetus remains together with Pliomys and Apodemus would indicate that for a while between MN15b–MN16a (Pliocene), there have been cooler climatic conditions occurred, which resulted in steppe environment (Sen, 1977; Hoek Ostende et al. 2015a; Popov, 2018) may be with sparse forested area for the food sources. Sapaca locality which is younger than Ortalıca but much older than the Kumkapı localities yielded only Mimomys species, which are generally reported from relatively warm and arid, open steppe environment (e.g. Rabeder, 1981; Montuire et al, 1994; Popov, 2017). Finally, the Kumkapı locality with the presence of recent species of Microtus and Mus, is not much different from the present climate and environmental condition of the studied area such as mixture of open environment with meadows and grasslands with warm climate, as pointed out in previous studies (e.g. Montuire et al, 1994; Çolak et al, 2016; Erdal et al, 2018, 2019). The Suluova Basin is a prominent member of a wide transtensional Amasya Shear zone, located at the central part of the North Anatolian Shear Zone. Analysis of detailed stratigraphic sections, faulting data and mammal paleontology reveals that the Suluova Basin has started to evolve as a closed half-graben along the NE-SW trending, SW dipping basin bounding fault zone with normal slip at early Quaternary. Within this tectonic environment, the sedimentary assemblages were various facies of a river dominated alluvial fan network. As faults propagated westwards, the basin deepened and a fresh water lake started to develop at the basin depocenter. The initiation of E-W trending southern tectonic boundary of the basin caused further extension. Each basin boundary fault zones witnessed clockwise rotation in time. Marking an increasing water income, the Suluova Basin has evolved into a vast fresh water lake during the Middle Pleistocene (~1.7–0.8 Ma) acting as a refugia for a potential rich faunal assemblage of large and small land mammals. Thus far, micro- and macromammal remains studied from several localities in the basin comprise Kalymnomys sp. and Sivatherium sp. from late Villanyian of Kurnaz; Microtus (Allophaiomys) aff. nutiensis, Mimomys aff. pliocaenicus and Apodemus cf. dominans from late Villanyian–early Biharian of Kerimoğlu; Mesocricetus aff. arameus from early Biharian of Kızıleğrek, and Mesocricetus cf. brandti and Arvicola cf. mosbachensis from early Toringian of Yolpınar, in addition to some fragments of Equus sp. The faunal association from five localities would allow to make some assumptions concerning the past environment. For instance, the paleoenvironment of Sivatherium is reported as grasslands and well-watered landscape with much warmer temperature for the early part of Early Pleistocene (MN17–MNQ18); Kalymnomys on the other hand, is not well known but based on actual relatives (e.g., Lagurus lagurus) it is thought that should be rather dry steppe environments (Alçiçek et al, 2017, p.242). The floodplain deposits at the Kurnaz locality would support the former hypothesis in addition to environmental changes with the presence of a paleolake at the younger Kerimoğlu locality which would point out rather warmer climate. The Kerimoğlu locality, as it is important for the formation of a paleolake which is also supported by the remains of unidentified fossil fish teeth, represents an environment surrounded with deciduous woodland and bushy vegetation covers with streams and marsh-like areas by the presence of a large vole Mimomys aff. pliocaenicus and Apodemus cf. dominans. (Siori and Sala 2007; Hoek Ostende et al, 2015a; Erdal et al, 2018; Sen et al, 2018). The macromammal remains at Kamışlı has been previously reported by Sickenberg and Tobien (1971, p.60–61) where faunal elements including Equus sp. point out steppe environment crossed by forest along the water courses and lakes. The presence of Mesocricetus spp. at Kızıleğrek and Yolpınar localities would indicate somewhat dry, semi-arid steppes covered by sparse vegetation (Krystufek and Vohralik 2009). Note that Anatolia is playing an important role for the evolution of the hamster Mesocricetus during the Middle Pleistocene, which is favoured by alternating dry periods and spreading lakes causing steppe-corridors for hamsters' dispersals and adaptations (Neumann et al, 2017). On the other hand, the water vole Arvicola findings together with Mesocricetus as at the Niksar Basin, demonstrate rather a mixture of steppe-like environments with water streams for that youngest locality to the east of the Suluova Basin. A new micromammalian faunal assemblage from four horizons at the Umurlu locality (Niksar Basin, Tokat-Turkey) has been investigated; it improves our knowledge about the chronology of this basin infill. According to the stratigraphic range of the recorded species (Mesocricetus cf. brandti, Cricetulus migratorius, Arvicola cf. mosbachensis, Microtus arvalis, M. (Terricola) subterraneus, Clethrionomys cf. glareolus, Apodemus flavicollis, Nannospalax cf. xanthodon) the age of the deposit is constrained between early Middle Pleistocene and Late Pleistocene (i.e., 480–130 ka). The fossil assemblage indicates a mixture of open environments with meadows and grasslands associated with forested and bushy vegetation covers. This fauna and the implied environment are typical for an interglacial period, most probably within the interval of MIS 12–5. The studied rodent assemblage with elements of several paleobiogeographic affinities shows once more the key position of Anatolia as a bridge between the Old World continents. It improves our knowledge on Quaternary micromammals of Anatolia, which is still poorly documented, and provides a well-constrained age of the investigated localities.
Benzer Tezler
- Sabuncubeli (Manisa) erken miyosen memeli faunasının sistematiği ve biyostratigrafisi
Systematics and biostratigraphy of Sabuncubeli (Manisa) early miocene mammalian fauna
SERDAR MAYDA
- Kahramanmaraş-Adıyaman havzaları sığ denizel sedimanların oligo-miyosen bentik foraminifer tanımlaması ve biyostratigrafisi
Benthic foraminiferal description and biostratigraphy of oligo-miocene shallow-water sediments of Kahramanmaras and Adiyaman basins
UĞRAŞ IŞIK
Doktora
Türkçe
2010
Jeoloji MühendisliğiAnkara ÜniversitesiJeoloji Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. BAKİ E. VAROL
- Siyah Aladağ birliği, mansurlu (Yaylalı-Kayseri) üst permiyennin foraminifer paleontolojisi
Mansurlu the upper permian foraminiferal paleontology of the black Aladağ unit (Yahyalı-Kayseri)
BİRŞAN ÖZDEYİŞ ÇAKIRSOY
Yüksek Lisans
Türkçe
2004
Jeoloji MühendisliğiAnkara ÜniversitesiJeoloji Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF.DR. YAVUZ OKAN
- Biga Yarımadası kuzeyinin (Lapseki-Şevketiye arası) paleojen stratigrafisi ve mollusk faunası
Paleogene stratigraphy and molluca fauna of the northern part of Biga Peninsula (between Lapseki-Sevketiye)
BİRBEN GÜRSOY
Yüksek Lisans
Türkçe
2018
Jeoloji MühendisliğiÇanakkale Onsekiz Mart ÜniversitesiJeoloji Mühendisliği Ana Bilim Dalı
YRD. DOÇ. DR. SEVİNÇ KAPAN
- Gölpazarı (Bilecik) yöresi örtü birimlerinin paleontolojisi ve stratigrafisi
Paleontology and stratigraphy of cover units in the Golpazari (Bilecik) region
FERİDE SİNEM DOĞAN
Yüksek Lisans
Türkçe
2013
Jeoloji MühendisliğiCumhuriyet ÜniversitesiJeoloji Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. NAZİRE ÖZGEN ERDEM