Türkiye'de üniversite reformları
University reforms in Turkey
- Tez No: 62653
- Danışmanlar: PROF. DR. SABRİ BÜYÜKDÜVENCİ
- Tez Türü: Doktora
- Konular: Eğitim ve Öğretim, Education and Training
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 1997
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Ankara Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Eğitim Programları Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 353
Özet
293 T.B.M.M.'e getirmiştir (131). Ancak bu girişim sonuçlanamadan kalmıştır. 1996 yılı başlarında bu defa Yükseköğretim Kurulu tarafından Yükseköğretim Kanununda yeni kapsamlı bir takım düzenlemeler yapma çalışmalarına başlanmıştır. Sonuç olarak, 2547 sayılı Kanunla girişilen 1981 üniversite re- formu ile de, Türkiye'nin kronikleşen üniversite problemi çözümlenememiş,“Üniversite reformu”ihtiyacı 19901ı yıllardan itiberen yine gündemdeki yerini almıştır. (131) Milliyet, 27 Şubat 1993. s. 16BÖLÜM VI ÖZET, SONUÇ VE ÖNERİLER Özet Osmanlı imparatorluğu döneminde yükseköğretim kurumu işlevini gören kuruluş medresedir. Diğer islam ülkeleri örnek alınarak kurulan medreseler Osmanlı Imparatorluğu'nun kuru luşundan itibaren uzun yıllar islami kültür yanında, bilim eğitimi vermede, ülkenin üst düzey din elemanı, hekim ve memurlarım yetiştirmede oldukça yararlı hizmetler görmüşlerdir. Ancak, 16. yüzyıldan itibaren İmparatorluk gerileme dönemine girerken, med rese kurumu da gelişen Avrupa bilim ve kültürü karşısında aynı sürece girmiştir. Avrupa'da 15. yüzyıldan itibaren Rönesansla birlik te hızlı bir değişim süreci başlayıp, bilimsel bilgi ve düşünüş yöntemi köklü bir değişime uğrarken, medrese tüm bu gelişmelerden habersiz kaldığı, günün ve çağın ihtiyaçlarına göre gelişemediği gibi, tersine 16. yüzyıldan itibaren hızlı bir gerileme ve yozlaşma sürecine girmiştir. Avrupa'da bilimsel devrim yaşanırken, medreselerde dini ilimlerin dışındaki diğer bilim dal lan öğretim programlarından çıkarılmış, bunun yanında dini ilimle rin içeriği de iyice sınırlandırılmış, bazı şerhlerin ezberlenmesin den ibaret bir duruma getirilmiştir. Medrese bilimi dışladığı gibi. asıl kuruluş gayesi olan din elemanı yetiştirmekte bile yetersiz bir duruma düşmüştür. Sonuç olarak, medrese kurumu tam anlamıyla ilmi ve idari bir çöküntüye girmiştir. Osmanlı İmparatorluğu 17. yüzyıldan itibaren Avrupa'ya karşı eski başarılarını tekrarlayamaz olunca, artık Avrupa'nın üstünlüğünü idrak ve kabul etmek zorunda kalmıştır. Böylece, önce askeri alan da olmak üzere, Batılılaşma süreci kaçınılmaz biçimde başlamıştır.295 1839 yılında ülkenin genel yönetim yapısının Batili ülkelerin yönetim yapılarına göre düzenlenmesini öngören Gülhane Hatt-ı Hümâyunu'nun yayınlanmasıyla Tanzimat dönemine girilmiştir. Tanzimat dönemine girilmesiyle, her alanın olduğu gibi eğitim alanında bir sistem dahilinde düzenlenmesi ihtiyacı gündeme gelmiştir. Bu amaçla 1846 yılında toplanan Meclis-i Maarif-i Muvak kat (Geçici Maarif Meclisi)'da eğitimi ilk, orta ve yüksek olarak ka- demelendirmek ve düzenlemek yönünde önemli kararlar alınmıştır. Bu kararlar dahilinde yüksek okul olarak bir“Darülfünun”(Üniversite) açılması karan da alınmıştır. Darülfünun açılması karan ancak 1863'de gerçekleşebilmiştir. Ancak, açılan bu Darülfünun ne özel bir yapıya, ne öğretim kadrosu na ne de belirli bir programa sahiptir. Sadece dönemin önde gelen paşalanndan bazılannın Batılı ülkelerde gelişen pozitif bilimler hakkında halka açık konferanslar vermelerinden ibaret olan bu kurum açılışından bir yıl sonra gerici çevrelerin yaptığı baskı ve şikayetler yüzünden kapatılmıştır. 1869 yılında eğitim tarihimizde çok önemli bir belge Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayınlanmıştır. Dönemin Maarif Nazın Saf fet Paşa başkanlığında dönemin sayılı aydın kişileriyle beraber büyük oranda Fransız eğitim sistemi örnek alınarak düzenlenmiş olan Nizamnamede eğitimin hemen her alanına değinilmiş, o zama na kadar medrese dışında dağmık bir görünüm sergileyen eğitim kurumlaraıda günümüz örgün eğitim sistemine benzer bir derece lendirme (ilk-orta-yüksek) ve düzenlemeye doğru gidilmiştir. Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile, 1863 yılında halk eğitimi kapsamında açılmış ve işlev görmüş olan Darülfünun tam anlamıyla bir yüksek öğretim kurumu (üniversite) olarak planlanmıştır. Ni zamnamenin ilgili maddelerinde açılacak olan Darülfünunun yapısı,296 öğretim programlan, kayıt-kabul ve mezuniyet şartlan ayrıntılı ola rak düzenlenmiştir. Düzenlenen Nizamname hükümlerine göre açılmasına karar verilen“Darülfünun-ı Osmani”1870 yılında öğretime başlamıştır. Ancak, gerici baskılar ve maddi ola naksızlıklar nedeniyle bu Darülfünun denemesi de başarıya ulaşamamış bir kaç yıl sonra kapanmak zorunda kalmıştır. Bu dene menin de başansızlıkla sonuçlanmasından sonra 1874 yılında Gala tasaray Sultanisi içinde“Darülfünun-ı Sultani”adı altında yeni bir kurumun açılmasına teşebbüs edilmişse de, bu kurum da fazla yaşamamış birkaç yıl sonra kapanmıştır. Osmanlı İmparatorluğunda 1839'da başlayan Tanzimat dönemi Anayasacı ve Meşrutiyetçi bir akımın doğuşuna zemin hazırlamış, 1876'da Kanun-i Esasi (Anayasa)'nin yürürlüğe girmesiyle I. Meşrutiyet dönemi başlamıştır. Ancak, bu dönem fazla uzun sürmemiş, 1878'de Padişah II. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusanı dağıtıp Anayasayı askıya almasıyla 1908 yılma kadar sürecek olan Mutlakiyet dönemi başlamıştır. Mutlakıyet döneminde“yüksek öğretim amacıyla Avrupa'ya öğrencilerin gidip oradan muzır fikir getirmelerine engel olmak”amacıyla bir Darülfünun açılmasına karar verilmiştir. Bu amaçla, 1900 yılında“Darülfünun-ı Şahane”açılmıştır. Merkezi idarenin sıkı kontrolü altında işlev gören ve sadece merkezi idarenin sakıncalı görmediği konuların okutulduğu kurum Mutlakiyet döneminin tüm özelliklerini yansıtmaktadır. 1908 yılında tekrar Kanun-i Esasi'nin yürürlüğe konulmasıyla II. Meşrutiyet dönemi başlamıştır. II. Meşrutiyet döneminde 1909, 1912 ve 1914'de gerçekleştirilen reformlarla, adı tekrar“Darülfünun-ı Osmani”olarak değiştirilen kurum, yüksek okul kimliğinden sıyrılarak,“mesleki öğretimden çok bilimsel297 araştırmaların yapıldığı ve yayıldığı bir laboratuvar”olarak kavram- laştırılan gerçek bir üniversite işlevi kazanmaya başlamıştır. Darülfünun müderrislerinin kararlı ve yönetimi ikna edici tutumları sonucunda da, 1919 yılında kuruma bilimsel özerklik verilmiştir. Son Darülfünun reformunun gerçekleştirildiği sıralarda, ittifak devletleri ile birlikte girdiği I. Dünya savaşından yenik çıkan ve bu nedenle fiilen çökmüş durumda bulunan Osmanlı İmparatorluğunun yerine yeni bir Türk devleti kurmak hedefiyle Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa liderliğinde işgal kuvvetlerine karşı“Milli Mücadele”hareketi sürdürülmektedir. 30 Ağustos 1920'de Anadolu'daki Milli Mücadele zaferle sonuçlanmış, 29 Ekim 1923'de Cumhuriyet reji mi ilan edilerek, Osmanlı imparatorluğu yönetimine son veril miştir. Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında, yeni rejim ile Milli Mücadele hareketine destek veren Darülfünunun ilişkileri son de rece sıcaktır. Bu ilişkinin bir göstergesi olarak Cumhuriyet yönetimi tarafından 1924 yılında çıkarılan bir kanunla adı istanbul Darülfünuna çevrilen kuruma idari özerklik tanınmıştır. Bu dönemde Darülfünun ile ilgili en önemli problem, 1863'den 1924'e kadar toplam sekiz ıslahat geçirmiş olmasına rağmen, kuru mun bilimsel düzeyinin bir türlü istenilen seviyeye yükselememiş olmasıdır. Gündemde, Avrupa'dan getirilecek profesörler eli ile ku rumun bilimsel düzeyinin yükseltilmesi gerektiği fikri vardır. Bu arada 1924-1930 yılları arası dönemde, Türkiye'yi Batı medeniyeti nin bir parçası yapmayı amaçlayan en önemli devrimler gerçekleştirilirken Darülfünunun tüm bu gelişmelere ilgisiz kal ması, bilimsel kaygıların yanına kurumu Cumhuriyetin ideolojik çizgisine çekme biçimindeki siyasi kaygıların da eklenmesine neden olmuştur.298 Cumhuriyet yönetimi bir süre Darülfünunun kendi kendine ye nilenmesini beklemiş, bu gerçekleşmeyince kurumu genç Cumhu riyetin ihtiyaçlarına ve ideolojisine göre düzenlemek ve modern bir üniversite kurmak amacıyla 1932 yılında köklü bir reform girişimine başlamıştır. 1932 yılında kurumun ıslahı için Hükümet tarafından İsviçre'den davet edilen Prof. Albert Malche'ın hazırladığı rapor doğrultusunda gerçekleştirilen reform hareketi ile, 1933 tarih ve 2252 sayılı Kanun ile Darülfünun kaldırılmış ve Eğitim Bakanlığı“İstanbul Üniversitesini kurmakla görevlendirilmiştir. Bu kanun ile Üniversite Eğitim Bakanlığının emri altında ve ona bağlı olarak ku rulmuş, böylece 1919 ve 1924 Darülfünunlarına göre Üniversitenin hem bilimsel hem de idari özerkliği çok smırlandınlmıştır. Gerçekleştirilen 1933 reformu ile Darülfünun hocalarının büyük bölümü elenmiş, yeni bir üniversite kadrosu oluşturulmuştur. Yeni öğretim kadrosu üç kaynaktan sağlanmıştır: a) Yapılan eleme sonucunda eski Darülfünun kadrosundan kalanlar, b) Batı ülkelerinde öğretim görmüş olan genç öğretim üyesi adayları, c) Al- manya'daki Nazi baskısından kaçan Alman ve Orta Avrupalı pro fesörler ile bunların yardımcılarından oluşan bir grup. Sözleşme imzalanıp Türkiye'ye getirilen ve çoğunluğu Alman olan yabancı bilimadamlan (71) ile başlangıçta 5'er yıl olarak imza lanmış olan sözleşmelerin hemen tamamı otomatikman uzatılmış, daha sonraki yıllarda Türkiye'den ayrılanların yerlerine, yine bu bi- limad anılarının tavsiyeleri doğrultusunda yenileri getirilmiş, sonuçta yabancı bilimadamlan II. Dünya Savaşı bitip ülkelerine dönünceye veya başka ülkelere gidinceye kadar Türkiye'de kalmışlar ve görevlerini sürdürmüşlerdir. Yabancı bilimadamlan gerek modern bir üniversite yapısının oluşturulması ve Batı'daki299 bilgi birikiminin Türkiye'ye aktarılması, gerekse genç Cumhuriye tin hukuk sisteminin oluşturulması konularında çok önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bu dönemde Türk Üniversitesi adeta altın çağını yaşamıştır (ancak, Türkiye'nin sosyo -ekonomik az gelişmişliğinden ve kurumsal ve zihinsel olarak yerleşmiş olan gerçek bir üniversite geleneğinin oluşmamış olmasından kaynakla nan bir takım problemler bu basan düzeyinin daha da yükselmesi ve sürekli kılınmasını engellemiştir). 1933 Üniversite reformunun temel özelliği, gerek Türk devri minin belirlenen çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmek için zihinsel yapılarda köklü bir değişim yaparak bilimsel düşünüş ve araştırma yeteneğini kazandırabilmek noktasında toplanmış olan temel hede fi, gerekse yeni üniversite kadrosunun temel kaynağını oluşturan Alman ve Alman ekolünden gelen bilimadamlannm (Prof. Malche da bu ekolden gelmiştir) etkileriyle, Üniversitenin Alman kavram ve modeline göre biçimlendirilmeye çalışılmış olmasıdır. Üniversitenin, ”mesleklere eleman yetiştiren bir yükseköğretim kurumu olmaktan çok, öğrencilerinde bilimsel düşünüş yöntemini geliştirmeyi amaçlayan, bilimlerin üretildiği ve yayıldığı evrensel bir bilimsel araştırma kurumu“ olarak kavramlaştırıldığı Alman mo delinden gelen bu üniversite anlayışı, temel kaygısı Üniversitedeki araştırma ve öğretim faaliyetlerinin evrensel standartlara göre ”ni teliğinin yükseltilmesi“ ve üniversite öğrenci ve elemanlarında ”bi limsel düşünüş ve araştırma zihniyetinin geliştirilmesi“ üzerinde odaklanmış olan 1933 üniversite reformunun temel özelliğini oluşturması yanısıra, bundan sonraki dönemde de Türk akademi syen ve yönetim çevreleri üzerinde uzun süre geçerliğini koruya caktır. İstanbul Üniversitesi uzun süre (1946ya kadar) 24300 Teşrinievvel 1934'de çıkan ”İstanbul Üniversitesi Talimatnamesi“ hükümlerine göre yönetilmiştir. Bu dönemde, Üniversitelerin örgütsel yapısını düzenleyecek bir kanuna duyulan ihtiyaç gündemdedir. Bu ihtiyacı duyuran bir başka neden de Üniversite sayısının artmasına doğru bir gelişmenin başlamış olmasıdır. İstanbul Üniversitesi 1944 yılma kadar Türkiye'nin tek üniversitesi olduğu halde bu tarihte, ilk defa 1883'de Hendese-i Mülkiye Mek tebi olarak açılıp, daha sonra adı İstanbul Yüksek Mühendis Okulu'na dönüşmüş olan kurum, ”İstanbul Teknik Üniversitesine dönüştürülmüştür. Bu arada Ankara'da da yeni bir üniversite gelişmektedir. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak 1925 yılında kurulan Hukuk Fakültesi, 1935 yılında kurulan Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi, 1943 yılında kurulan Fen Fakültesi ve 1945 yılında kurulan Tıp Fakültesinin bir Üniversite bünyesinde toplan ması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Üniversite içinden ilmi ve idari özerklik istekleri de gündeme gelmeye başlamıştır. 1942 yılından itibaren, çıkarılması muhtemel yeni Üniversiteler Kanunu hakkında öntasarılar hazırlanmaya başlanmıştır. Bu çalışmalar çerçevesinde, Üniversiteler tarafından, tüm gelişmiş ülke üniversitelerinin tarihi temelleri ve o günkü du rumları incelenmek suretiyle, modern bir üniversite yapısının taslağı oluşturulmuştur. Hazırlanan taşanlarda akademik mesleğin ilkelerinin ve statüsünün belirlenmesi ile ilmi ve idari özerkliğe sahip üniversitenin temel ilkeleri ortaya konulmuştur. 1940'h yılların ortalarında uluslararası konjünktürün de etki siyle Türkiye'nin çok partili parlamenter-demokratik sisteme geçmesi kararının alınması, gündemde olan Üniversiteler Kanunu nun çıkması sürecini hızlandırmıştır.301 1946 yılı içerisinde hükümet tarafından, daha önce (dört yıllık süreç içerisinde) hazırlanmış olan rapor ve ön tasarılara dayalı ola rak, bir Üniversiteler Kanun Tasarısı“ hazırlanmıştır. Tasarı, üniversitelerin de görüşleri alındıktan sonra, T.B.M.M.'ne sunul muş, Genel Kurulda yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmiş ve 18 Haziran 1946'da (yapılan ilk çok partili seçimden bir ay önce) 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu olarak yürürlüğe girmiştir. 4936 sayılı Üniversiteler kanunun en önemli özelliği, bu kanun ile Üniversite kurumuna son derece geniş kapsamlı bir özerkliğin verilmiş olmasıdır. Ankara'da Ankara Üniversitesinin kurulması ve İstanbul Teknik Üniversitesinin de bu kanun kapsamına alınmasıyla artık sayıları üç olan Üniversiteler Devlet tarafından kuruldukları ve tüm kaynaklan Devlet tarafından sağlandığı halde, bu kaynakların kullanılması, kurumların idaresi ve akademik işler konusundaki tüm yetkiler Üniversite organlarına bırakılmıştır. Kanunda ”Milli Eğitim Bakaranın Üniversitelerin başı" olduğu hükmü yer almakla birlikte bu hüküm yalnızca sembolik bir anlam taşımaktadır. 4936 sayılı kanunun diğer önemli özelliği de, fiilen yıllardır Üniversite yapısına yerleşmeye başlamış olan Avrupa kökenli (Fransız-Alman) Üniversite yapısının bu kanun ile sistemleştirilmiş ve kurumsallaştınlmış olmasıdır. Türkiye (Osmanlı împ.) Tanzimat- tan itibaren kurumsal yapılar ve düşünce sistemleri açısından Fransız kültürünün etkisi altına girmişti. 1933 Üniversite reformuy la Alman ve Alman ekolünden gelen profesörlerin Üniversitede yer alanları ve kendi geleneklerini üniversite yapısına yerleştirmeleri sonucunda, Türk akademik ve yönetim çevreleri Alman Üniversite düşünce ve yapısıyla tanışmışlardır. Böylece yeni Üniversite yapısının teorisi hazırlanırken, dolayısıyla Türk Üniversite anlayışı kurumsallaştınlırken, esasen benzer özellikler taşıyan Fransız ve M. fffiCSEtCÜBETİII KÜBÜU İOKİlIMTiSfÖN HOL,,*
Özet (Çeviri)
339 ABSTRACT This study aims that in which processes work the universlty reforms in Turkey (till 1981). in that research formal rules and regulations, laws, documents and literatüre related to problem were searched and interpreted. As a result of this study following findings were obtained; a)As institution of university had not its own tradition developed from the state independently, university was shaped accoı'ding to the needs and priorities of the state in every period. The reform was inadequate and afterwards another new reform was neccessary. Thus no realized reform was permanent. b)The participation of university staff effected the permanence and success of university reform, it was maintained that if the staff did not participate into reform processes they would react and resist to the reform, in that way the new reform would not be suecessfull and permanent. c)The new university model which was brought about by the law 2547 (in 1981) and taken great reactions from university staff was îndeed a product of the policy of the planned development period by 1960. However, it was very surprised that universities reacted upon the Law 2547 instead of the policy of planned development. d)Another important finding is that the university problem not stems basically from system problem that would be resolved by the rules ör laws. Some of the main problems of the university are that lack of a clear university tradition consequently absence of true universtiy idea and underdevolepment of social and economics conditions and unsufficency of financial resources and high population growth in Turkey.
Benzer Tezler
- Neoliberalization of the health transformation program; the case of university hospitals and privately owned clinics in Turkey
Sağlıkta dönüşüm programında neoliberalleşme; Türkiye'de üniversite hastaneleri ve özel tıp merkezlerinin durumu
SEDA ZENGİN
Yüksek Lisans
İngilizce
2012
Hastanelerİstanbul Bilgi ÜniversitesiUluslararası Ekonomi Politikası Ana Bilim Dalı
YRD. DOÇ. DR. PINAR UYAN SEMERCİ
- Türkiye'de akademik bilgi üretimi İlmi Etüdler Derneği (İLEM) örneği
The production of academic knowlegde in Turkey: Example ofİlmi Etüdler Derneği (İLEM)
SİNEM KAYA
Yüksek Lisans
Türkçe
2019
Eğitim ve ÖğretimNecmettin Erbakan ÜniversitesiSosyoloji Ana Bilim Dalı
DR. ÖĞR. ÜYESİ FARUK KARAARSLAN
- Türkiye'de Cumhuriyet döneminde yükseköğretimin gelişmesindeki önemli aşamalar
Başlık çevirisi yok
AYDOĞAN ATAÜNAL
- Le Nationalisme en Turquie à l'égard des relations Turquie- Union Européenne et le Dépassement du Nationalisme Turc dans l'exemple de l'Association Turquie Européenne
Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri Açısından Türkiye'de Milliyetçilik ve Turquie Européenne Derneği Örneğinde Türk Milliyetçiliğinin Aşılması
ZEYNEP HİÇDURMAZ
Yüksek Lisans
Fransızca
2009
Siyasal BilimlerUniversité Paris 1 Panthéon SorbonneSiyaset Bilimi Ana Bilim Dalı
PROF. DR. YVES DELOYE
- L'administration locale en France et en Turquie : Etude comparative
Fransa ve Türkiye'de yerel yönetimler: Karşılaştırmalı bir çalışma
RAMAZAN İZOL
Yüksek Lisans
Fransızca
1995
Siyasal BilimlerUniversite Toulouse ISiyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
PROF. DR. JEAN-PIERRE MARICHY