Environmental concerns, urban mobility and transport: promoting a roadmap for water-based public transportation in Istanbul
Çevresel kaygılar, kentsel hareketlilik ve ulaşım: İstanbul'da deniz ulaşımının desteklenmesi için bir yol haritası geliştirilmesi
- Tez No: 676552
- Danışmanlar: DOÇ. DR. EDA BEYAZIT
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Şehircilik ve Bölge Planlama, Urban and Regional Planning
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2021
- Dil: İngilizce
- Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
- Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Şehir Planlama Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 137
Özet
Yaşadığımız çevre insanlara yaşamlarını devam ettirebilmeleri için sınırsız imkanlar sunmaktadır. Bu imkanların hepsi yaşanabilir yerleşmeler oluşturmamıza ve çevreyle uyum içerisinde düzenler kurmamıza olanak sağlamaktadır. Ancak, her şeyin olduğu gibi çevrenin de limitleri vardır. Yine bireylerin sınırsız tüketimleri bu limitleri zorlamakta olup kimi zaman aşılmasına da neden olmaktadır. Günümüzde gezegensel sınırlar (planetary boundaries) olarak adlandırılan bu kavram hangi gezegensel limiti hangi düzeyde aştığımızı ve aşmakta olduğumuzu ortaya koymaktadır. Bu durumla mücadele edebilmek ve hem günümüz hem de gelecek nesiller için gerçek anlamda yaşanabilir yerleşmeler oluşturmak adına literatürde bazı kavramlar ortaya atılmıştır. Bu kavramların temelinde sürdürülebilirlik yer almaktadır. Ancak sürdürülebilirlik anlamını yitirmiş ve politika düzeyinde kalmış bir kavramdır. Dahası, iklim değişikliği ve çevresel yüklerle mücadele etme yolunda daha fazla başarısızlıklara imza atmıştır. Bireylerin alışkanlıklarının değişmesi beklenirken Antroposen çağı ile birlikte tüketimler yükselen bir ivme ile artmaya başlamış ve çevresel kaygılar geri dönüşü olmayan bir boyut kazanmıştır. Dayanıklılık kavramı (resilience), sürdürülebilirliğin hatalarından yola çıkılarak ortaya atılmış ve esasen sürdürülebilirlikten türemiş bir kavramdır. Sürdürülebilirliğin değişimlere karşı denge sağlayabilme 'kapasitesi' üzerine kurulmuştur. Başka bir deyişle, beklenmedik dışsal şok ve streslere karşı ayakta kalabilme, adapte olabilme ve gelişebilme kapasitelerini ifade eder. Yaşanan bu beklenmedik olaylar sonucunda dayanıklılık kavramı farklı yaklaşımlar kazanabilmektedir. Günümüzde Covid-19 salgını ile birlikte salgına karşı dayanıklı olma önem kazanmıştır. Ancak karşı karşıya olunan ve geri dönülemez sonuçlar içeren iklim değişikliği bütün bu yan etkenlerin önüne geçmektedir. Bu kapsamda da iklim direnci dayanıklılığın en çok irdelenen boyutu olmuştur. Şehirler, insanların yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için var olan iklim, enerji akışı, topluluklar, hareketlilik ve diğer sistemlerden oluşan insan hakimiyetindeki ekosistemlerdir. Böylelikle insanlar ve şehirler, yaşanabilir çevreler yaratma yönünde birlikte evrilmişlerdir. Ancak zamanla insanoğlunun doğal çevre üzerindeki hakimiyeti artmıştır ve yaşadığımız çevre alarm vermeye başlamıştır. Bu durum, insan kaynaklı çevresel yıkım, başka bir ifadeyle, insan kaynaklı iklim değişikliği olarak adlandırılmaktadır. Öte yandan, şehir ekosistemleri birbirine bağlıdır ve hareketlilikle canlı tutulmaktadır. Bireyler kentsel hareketlilik yoluyla temel ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Kentsel hareketlilik, insanların zaman ve mekanla ilişkilerini yansıtan, hayatımızı şekillendiren ve şehrin dinamiklerini yönlendiren kaçınılmaz bir tüketimdir. Bu yapı içerisinde, kentsel hareketlilik ve ulaşım, bireylerin yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamaları için türetilmiş bir talep olması nedeniyle en üst önem sırasına yerleşmiştir. Günlük hayatımızın merkezinde yer alan kentsel hareketlilik ve ulaşım, yüksek karbon ayak izinin önde gelen nedenleri arasında yer almaktadır. İklim değişikliğinin bir nedeni olmalarının yanı sıra ulaşım sistemleri aynı zamanda bundan en çok etkilenen sistemlerden biridir. İklim değişikliğinin sonuçları öngörülemeyen bir şekilde meydana geldiğinden, etkileri de daha yıkıcı olmaktadır. Şehirlerin omurgası olan ulaşım sistemleri öngörülemez de olsa bu dış etkilere karşı dayanıklı olmak durumundadır. Bu nedenle ulaşım sistemlerinin dayanıklılığı kavramı ön plana çıkmaktadır. Yukarıda bahsedilenler doğrultusunda araştırma kapsamında temel alınan yaklaşım iklime karşı dayanıklılıktır. Ancak bütün sistemlerin dayanıklılılığından ziyade bu çalışmada spesifik olarak ulaşım sistemlerinin dayanıklılığı üzerinde durulmaktadır. Çalışmanın temel amacı deniz ulaşımının kullanımını ve önemini artırmak olduğu için deniz ulaşımı merkeze yerleştirilmiştir. Deniz ulaşımı dayanıklılığı sağlamak için çeşitli fırsatlara sahiptir. Bunların başında ise deniz ulaşımın suyun doğal altyapısını kullanıyor olması gelmektedir. Bu nedenle, deniz ulaşımı daha düşük birim yatırım maliyetleri gerektirmektedir. Üstelik yüksek yolcu kapasitesi maliyetlerin daha da düşük olmasına olanak sağlamaktadır. Öte yandan Avrupa Birliği'ne göre deniz ulaşımı, en az derecede enerji kaybına sahip olması ve çevre dostu enerji kaynaklarını ikame etme kapasitesi ile en dayanıklı ulaşım şeklidir. Diğer bir deyişle, deniz ulaşımı, düşük karbon ayak iziyle ve nispeten iklim dostu olmasıyla öne çıkmaktadır. Ayrıca şehir içi ulaşımın bir miktar yükünün denize aktarılması, hem karayolu ulaşımını rahatlatmakta hem de güvenli, sakin, huzurlu ve konforlu seçenekler yaratmaktadır. Bu anlamda uygun lokasyon ve coğrafyalara sahip kıyı kentleri, toplu taşıma türü olarak deniz ulaşımını geliştirme ve bundan avantaj sağlama fırsatına sahiptir. İstanbul ise bu anlamda hem eşsiz jeopolitik konumu hem tarihsel, kültürel ve doğal değeri hem de geçmişten günümüze gelen deniz kültürü ile kıyı kentleri arasında daha öne çıkmaktadır. İstanbul önemli derecede kırılgan olan bir şehirdir ve aynı zamanda da bu kırılganlığın üstesinden gelebilmede Avrupa Birliği tarafından en dayanıklı ulaşım türü olarak kabul edilen deniz ulaşımı açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Deniz ulaşımı, İstanbul'un kurulduğu yıllardan beri devamlılığını sürdüren yegane ulaşım şeklidir. Deniz ulaşımı İstanbul için bir kültürdür. Bir ulaşım şekli olmasının yanı sıra bir aktivite aracı ve şehrin dinamizmi içerisinde rahatlamanın bir yolu olarak da görülmektedir. Bu kapsamda, İstanbul bu tez kapsamında vaka alanı olarak seçilmiştir ve İstanbul'da deniz ulaşımının dayanıklılığının rolünü anlamayı ve çevresel yükleri azaltmayı hedef alan bu çalışma literatür taraması temeline dayalıdır. Çalışma, kıyı alanlarında deniz ulaşımının iklim değişikliği ile mücadelede ne gibi imkanlar sunabileceğini, bu imkanlar doğrultusunda ulaşım sistemlerinin dayanıklılığına katkısını ve rolünü araştırmaktadır. Araştırma kapsamında tamamlayıcı yöntem olarak bir çoklu karar verme yöntemi olan analitik hiyerarşi süreci kullanılmıştır. Analitik hiyerarşi süreci kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve akademiden toplamda dokuz adet uzman ile bir anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Bu anket çalışmasında uzmanların İstanbul'da deniz ulaşımının dayanıklığının rolünü anlamadaki ana ve alt kriterler arasında önceliklendirme yapması beklenmiştir. Yapılan önceliklendirme doğrultusunda İstanbul'da kullanılmak üzere bir yol haritası öne sürülmüştür. Bu yol haritasında yer verilen eylemler üst ölçekli olup İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Birleşmiş Milletler'in taahhütleri doğrultusunda zaman aralığı kısa dönem için 2024, orta vade için 2030 ve uzun vade için 2050 olarak belirlenmiştir. Ancak, eylem planının detaylı bir şekilde çıkartılması önerilmiş ve yapılan önceliklendirme doğrultusunda bu eylemlerin zamansal sıralamasının tekrar gözden geçirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Yapılan anket çalışmasında elde edilen sonuçların İstanbul için uygulanabilir olup olmadığını ve uzmanların kendi görüşleri içerisindeki tutarlılıklarını analiz etmek amacıyla bazı istatistiki hesaplamalar gerçekleştirilmiştir. Bu hesaplamalar doğrultusunda uzmanlar tarafından dördüncü sırada önemli görülmesine rağmen tedariklilik (redundany), İstanbul'da deniz ulaşımının dayanıklılığı konusunda irdelenmemesi gereken bir parametre olarak çıkmıştır. Bununla birlikte, dirençlilik (robustness) ise en yüksek önem arz eden ana kriter olmuştur. Öte yandan, anket çalışması esnasında uzmanlardan ilgili alt kriterlerin gerçekleştirilmesinde rol oynayacak potansiyel paydaşlara yer vermeleri istenmiştir. Bu bölüm anket çalışmasında opsiyonel olarak bırakılmakla beraber pek çok uzman tarafından doldurulan bir bölüm olmuştur. Bu anlamda İstanbul Büyükşehir Belediyesi, sürecin ana aktörlerinden biri olarak belirtilmiştir. Ancak tüm ulaşım türlerinin işletimi İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde olmadığı için Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı da yol haritasına dahil edilmiştir. Ayrıca, Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME), ulaştırma ile ilgili karar alma süreçlerinde yetkilidir. Bu nedenle Ulaşım Koordinasyon Merkezi'nin katılımı olmadan bir yol haritası tasarlamak mümkün değildir. Öte yandan akademi, kamu yönetimi, sivil toplum kuruluşları, bakanlıklar, ulaştırma operatörleri ve meslek odaları da yol haritasına dahil edilmiştir. Detaylı güç-çıkar ilişkilerinden oluşan paydaş haritalaması ileriki çalışmalarda yapılacaktır. Belirlenen aktörler, önceliklendirme olmaksızın sadece sektörleri temsil etmektedir. Tabloya dahil edilmemesine rağmen, süreç boyunca halkın katılımı esastır. Diğer bir deyişle, halkın katılımı tüm yol haritasını kapsamaktadır. Özetle, bu araştırma sadece üzerinde çalışılması gereken temel alanlara işaret etmektedir ve dayanıklılığın, daha geniş anlamda iklim değişikliğinin ihmal edilen yönlerini ortaya koymaktadır. Yalnızca tek bir parametreyi düşünerek iklim değişikliği ile başa çıkmak mümkün değildir. Hepsi birbiriyle bağlantılıdır ve bir bütün olarak, entegre şekilde değerlendirilmelidir. Aksi takdirde aynı sürdürülebilirlik gibi başarısızlıklar ile karşılaşılacak ve iklim değişikliğinin halihazırda yaşanan ağır sonuçları aşılamayacaktır. Kısacası, bu tez çevresel kaygılara ve kentsel hareketliliğe odaklanmaktadır ve deniz ulaşımı perspektifinden kentsel hareketliliğin ve çevresel kaygıların önemini ve ilişkisini vurgulayarak gelecekteki çalışmalar için bir temel oluşturmayı amaçlamaktadır.
Özet (Çeviri)
The environment that we live in offers unlimited opportunities for people to continue their lives. All of these opportunities allow us to create liveable settlements in harmony with the environment. However, the environment contains limits. The unlimited consumption of individuals pushes these limits and even causes them to be exceeded. This concept, which is called planetary boundaries, reveals which planetary boundary we are crossing and at what level. Some concepts have been put forward in the literature to combat this situation and create entirely liveable environments for both existing and future generations. Sustainability is the basis of these concepts. However, sustainability is a concept that has lost its meaning and remained at the policy level. Moreover, it has made failures in tackling climate change and environmental burdens. While the habits of individuals were expected to be changed, consumption levels have been started to increase with an incremental momentum. Therefore, environmental concerns have gained an irreversible dimension. At this point, resilience is a concept that is introduced based on the failures of sustainability and is essentially derived from sustainability. It is built on the capacity of sustainability to balance against changes. In other words, it refers to the capacity to survive, adapt and develop against unexpected external shocks and stresses. As a result of these unexpected events, the concept of resilience could gain different approaches. In the meantime, with the appearance of the Covid-19 Pandemic, being resistant to the diseases has gained importance. However, climate change, which is faced with irreversible consequences, jumps ahead of all these side effects. In this context, climate resilience has been the most investigated dimension of resilience. Cities are human-dominated ecosystems consisting of climate, energy flow, communities, mobility and other systems that exist to meet the vital needs of people. Within these ecosystems, individuals meet their basic needs through urban mobility. At this point, urban mobility is an inevitable consumption that reflects people's relationship with time and space, shapes our lives and directs the dynamics of the city. Therefore, urban mobility and transportation have the highest priority and importance. On the other hand, urban mobility and transport, which are at the centre of our daily life, are among the leading reasons for the high carbon footprint. In addition to being a cause of climate change, transportation systems are also one of the most affected systems. As the consequences of climate change occur in an unpredictable way, its effects are also being more devastating. Although the outcomes are unforeseeable, the transportation systems, which are the backbones of cities, must be resistant to these external effects. Thus, the concept of transport resilience comes to the forefront. In this respect, the approach taken as a basis in the research is climate resilience. However, rather than the resilience of all systems, this study specifically focuses on the resilience of transportation systems. Since the study's primary purpose is to increase the usage and importance of water-based public transportation, it has been placed in the centre. Water-based public transport has several opportunities to provide resilience. The most important of these is that water-based public transportation uses the natural infrastructure of the water. Therefore, water-based public transportation requires lower unit investment costs. Moreover, the high passenger capacity allows the costs to be even lower. On the other hand, according to the European Union, water-based public transportation is the most resilient form of transportation with the least energy loss and the capacity to substitute environmentally friendly energy resources. In other words, water-based public transportation stands out with its low carbon footprint and its relatively climate-friendly nature. In addition, transferring some load of urban transportation to the sea both relieves road transport and creates safe, calm, peaceful and comfortable options. In this sense, coastal cities with suitable locations and geographies have the opportunity to develop and take advantage of water-based public transportation as a type of public transportation. In this sense, Istanbul stands out among coastal cities with its unique geopolitical location, historical, cultural and natural value, as well as its sea culture from the past to the present. Accordingly, Istanbul is a highly vulnerable city and at the same time has a great potential in terms of water-based public transport, which is considered the most resilient mode of transport by the European Union, to overcome this vulnerability. Water-based public transportation is the only form of transportation that has been continuing since the establishment of Istanbul. Water-based public transport is a culture for Istanbul. In addition to being a form of transport, it is also seen as an activity and a way to relax in the dynamism of the city. In this context, Istanbul has chosen as the case area within the scope of the thesis. Moreover, the study that aims to understand water-based public transportation's role in terms of resilience and reduce environmental burdens in Istanbul is based on the literature review. The study explores the possibilities of water-based public transportation in coastal cities in combating climate change and its contribution and role in the resilience of transportation systems in line with these opportunities. Within the scope of the research, the analytical hierarchy process, which is a multiple decision-making method, was conducted as a complementary method. In line with the scope of the analytical hierarchy process, a questionnaire has been carried out with a total of nine experts from the Istanbul Metropolitan Municipality and the academy. In the questionnaire, experts were expected to prioritise among the main and sub-criteria in understanding the role of water-based public transportation's resilience in Istanbul. In line with the prioritisation, a roadmap has been proposed to be followed up in Istanbul. The actions included in the roadmap are upper-scale, and the time interval is determined as 2024 for the short term, 2030 for the medium term and 2050 for the long term in line with the commitments of the Istanbul Metropolitan Municipality and the United Nations. However, it is suggested that the action plan be drawn up in detail. Moreover, it has been emphasised that the temporal order of these actions should be reviewed in terms of prioritisation. On the other hand, some statistical calculations are made in order to analyse whether the results obtained in the questionnaire are applicable to Istanbul. In line with these calculations, although it is seen as important by experts in the fourth place, redundancy has emerged as a parameter that should not be examined about the resilience of water-based public transportation in Istanbul. However, robustness has been the main criterion with the highest importance. On the other hand, during the questionnaire, experts were asked to include potential stakeholders that will play a role in the realisation of the relevant sub-criteria. Although this section was left as optional in the questionnaire, it has been filled by many experts. In summary, this research only points out key areas that needed to be considered and reveals the neglected aspects of resilience and climate change. In other words, the thesis focuses on environmental concerns and urban mobility by aiming to be a basis for future studies by emphasising the importance and correlation between urban mobility and environmental concerns from a water-based public transport perspective.
Benzer Tezler
- İstanbul konut alanlarında mekansal sürdürülebilirlik
Başlık çevirisi yok
SEDA KUNDAK
Yüksek Lisans
Türkçe
1999
Şehircilik ve Bölge Planlamaİstanbul Teknik ÜniversitesiŞehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı
PROF. DR. HALE ÇIRACI
- Developing a new institutional economics framework in urban transport systems: An institutional analysis of Istanbul's urban transport
Kentiçi ulaşım sistemleri için yeni kurumsal iktisat çerçevesi geliştirmek: İstanbul'un kentiçi ulaşımının kurumsal analizi
FATİH CANITEZ
Doktora
İngilizce
2019
Ulaşımİstanbul Teknik Üniversitesiİşletme Mühendisliği Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. DİLAY ÇELEBİ
- Düşük karbonlu hareketliliğin yönetişimi: Mersin örneği
Governance of low carbon mobility: The case of Mersin
ÖMER KÜRŞAT BOZKURT
Yüksek Lisans
Türkçe
2022
Şehircilik ve Bölge Planlamaİstanbul Teknik ÜniversitesiŞehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. EDA BEYAZIT
- Avrupa yeşil başkenti göstergeleri bağlamında Eskişehir'de sürdürülebilir kentsel hareketlilik üzerine bir inceleme
A study on sustainable urban mobility in Eskişehir in the context of European green capital indicators
ABDUL HAKIM HAIDARI
Yüksek Lisans
Türkçe
2019
Mimarlıkİstanbul Aydın ÜniversitesiMimarlık Ana Bilim Dalı
DR. ÖĞR. ÜYESİ SÜLEYMAN BALYEMEZ
- Sürdürülebilir kentiçi ulaşımında bisikletin yeri ve Sancaktepe bisiklet yol ağı önerisi
Sustainable urban transport bicycles and Sancaktepe proposal for bicycle road network
SAMİ KAYA