The Relationship between trust and justice: Why is it important in politics?
Güven ve adalet arasındaki ilişki: Siyasette neden önemlidir?
- Tez No: 912675
- Danışmanlar: PROF. DR. GÜRCAN KOÇAN
- Tez Türü: Doktora
- Konular: Felsefe, Siyasal Bilimler, Philosophy, Political Science
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2024
- Dil: İngilizce
- Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
- Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Siyaset Çalışmaları Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Siyasal ve Toplumsal Düşünceler Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 235
Özet
Mevcut siyasi konjonktür, sadece demokratik yönetimle ilgili endişeleri değil, aynı zamanda popülizm ve otoriterliğin yükselişi nedeniyle adalet ve güvenle ilgili daha geniş sorunları da içermektedir. Demokrasiler, sivil haklar ve eşitliği koruma konusunda başarısız olmuş, bu da kutuplaşma ve adaletsiz muameleye yol açmıştır. Bu kriz, ekonomik eşitsizliği artırarak siyasi kararların ayrıcalıklı kesimleri kayırmasına neden olmuştur. Popülist rejimler muhalefeti bastırıp, çeşitli kimlikleri hedef alarak ve gücü merkezileştirerek etnik veya sınıf temelli toplumsal bölünmeleri derinleştirmiştir. Bu durum, adaletin ve toplumsal güvenin temel unsuru olan dayanışmayı zayıflatmakta, adil bir toplum için hayati öneme sahip olan ortak adalet duygusunu ve yurttaşlar arasındaki güveni erozyona uğratmaktadır. Sonuç olarak, adalet teorilerinin önerdiği idealler bu gerçeklikten giderek daha fazla kopuk görünmektedir. Güven, adalet ve siyasetin karmaşık dinamiklerini anlamada kritik bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Güven, kişisel, sosyal ve siyasi etkileşimlerin temelinde yer almaktadır. Psikanalitik perspektiften bakıldığında, güven insan gelişimi için çok önemlidir ve öz-değer ile ilişkileri etkiler. Toplumsal ve siyasi bağlamlarda güven, iş birliğini kolaylaştırır, sosyal sermayeyi teşvik eder, demokratik meşruiyeti destekler ve siyasi katılımı kolaylaştırır. Ancak, adaletsizlik, yolsuzluk, popülizm ve otoriterlik çağında devlet siyasetine ve vatandaşlar arasında güven büyük ölçüde zarar görmüştür. Bu siyasi zorluklar ışığında, bu çalışma siyasette güven ve adalet arasındaki karmaşık ilişkiyi keşfetmeyi amaçlamaktadır. Ortaya konan ana soru şudur: Siyasette güven ve adalet arasındaki ilişki nedir ve neden önemlidir? Çalışmanın temel hedeflerinden biri, güven kavramını ve toplum ile siyasetteki önemini anlamaktır. Güven, sosyoloji, psikoloji, felsefe ve siyaset bilimi gibi çeşitli disiplinlerde incelenmektedir. Bu çok disiplinli yaklaşım, güvenin kavramsallaştırılmasını zenginleştirse de her alanın kendine özgü paradigmaları nedeniyle genellikle kapsamlı bir bakış açısı ortaya koyamamaktadır. Bu çalışma, felsefe ve siyaset biliminden elde edilen bilgileri birleştirerek güvene bütüncül bir yaklaşım sunmayı amaçlamaktadır. Bu çalışma, disiplinlerarası zengin perspektiften yararlanırken, felsefe ve siyaset bilimi yaklaşımlarını birleştirerek güveni daha kapsayıcı bir yaklaşımla ele almakta; güven ve adaleti bir arada düşünerek, adalet ve güven teorilerinde genellikle göz ardı edilen bir bakış açısı sunmaktadır. Ana akım güven teorilerinden ayrılarak, siyasi güveni adaletle doğrudan ilişkili bir unsur olarak konumlandırmakta, adalet olmadan bu kavramın eksik kalacağını öne sürmektedir. Bu bakış açısı, siyaset biliminin yaygın görüşünden ayrılarak siyasi güvenin, bilginin politik olarak oluşturulduğunu kabul eden bir çerçeve içinde, rasyonel hesapların yanı sıra ahlaki ve duygusal unsurları da kapsadığını öne sürmektedir. Ayrıca, siyasi güven ile sosyal güven arasındaki etkileşimi vurgulamakta ve sosyal güvenin siyasi dinamiklerden büyük ölçüde etkilendiğini belirtmektedir. Çalışmanın bir diğer amacı, adalet teorilerinin güveni önemli bir unsur olarak nasıl içerebileceğini keşfetmektir. Adalet teorileri genellikle güveni ayrı bir bileşen olarak ele almaz. Çalışma adalet kavramını ve teorilerini analiz ederek, güveni hangi teorilerin kapsayabileceğini ve bunu nasıl yapabileceklerini—bir sonuç ya da neden olarak—belirlemeyi amaçlar. Çalışma, siyasette güven ve adaletin birbirini karşılıklı olarak güçlendirdiğini savunur. Adalet, adalet algısının güvenilirlik algısıyla örtüştüğünde siyasi güven oluşturur ve bu da adalet teorilerinin güveni, adaleti sürdüren önemli bir sonuç olarak ele alması gerektiğini önerir. Tersine, siyasi güven, dayanışma, tanıma ve empati gibi değerlerle uyum sağlayarak adaleti teşvik eder; bu da hem güven inşasını hem de adaletin benimsenmesini destekler. Bu durum, adalet teorilerinin güveni adaletin bir kaynağı olarak da dikkate alması gerektiğini, güvenin adalete yönelik ahlaki ve siyasi sorumlulukları teşvik etmedeki rolünü vurgular. Çalışmanın güncel siyasi arenadaki önemini belirttikten sonra, üçüncü bölüm adaleti teorileştirmede metodolojik kategorizasyonları araştırarak güvenin adalet teorilerinde nasıl yer alabileceğini anlamayı amaçlar. İdeal ve ideal olmayan teoriler arasındaki ayrım bir çerçeve olarak kullanılır. İdeal teori, evrensel ilkeler ve mükemmel bir adil toplum arayışında olup kurumsal düzenlemelere ve tam uyuma odaklanır. Ancak, ideal olmayan teori, ilkeleri bağlam içinde uygular, adaletsizlikleri en aza indirmek için kısmi uyumu kabul eder ve bireysel faktörler ile çeşitli değerleri baz alır. Çalışma hem ideal hem de ideal olmayan yaklaşımları entegre eden bir hibrit yaklaşımı önerir; böylece kapsamlı bir anlayış sunulur. Bu dengeli görüş, güveni hem ideal senaryolarda adaletin bir sonucu hem de çeşitli ve prosedürel bağlamlarda adaletin bir itici gücü olarak değerlendirir ve bireysel eylemlerin toplumsal etkisini vurgular. Dördüncü bölüm, adaletin çoğulcu bir kavramsal çerçevesini sunar ve yasalar önünde eşitlik, temel insan özgürlüklerinin korunması, dayanışma, saygı ve bakım (care) gibi ilkeleri içerir. Bu ilkeler tarafsız muameleyi sağlar, toplumsal uyumu teşvik eder, insan onurunu ele alır ve empati ile sorumluluğu vurgular. Güven, iş birliği, meşruiyet ve dayanışma için esastır, adaletle kesişerek adaleti ve ahlaki ilkeleri güçlendirir. Bu bölümde ayrıca, çeşitli adalet teorileri incelenir ve önceki bölümde yapılan ayrımlara atıfta bulunulur. Rawls'un ideal teorisinde, karşılıklı güven, iyi kurulmuş kurumlar ve tam uyum yoluyla adaletin bir sonucu olarak ortaya çıkar, ancak çoğulcu toplumların karmaşıklıklarını ele almakta yetersiz kalır. Tanıma ve prosedürel adalet ilkeleri, bireylerin özerkliğini tanıyarak, adil siyasi katılımı teşvik ederek ve adalete katkıda bulunarak güveni inşa eder. Bazı erdem teorileri, evrensel ilkeler ve bağlamsal erdemleri birleştirir, yükümlülükleri ve adil bir toplumda güveni vurgular. Adalet ve güvenin kapsamlı bir anlayışı, rasyonel müzakere, duygusal ve ahlaki değerlendirmeler ve adaleti birleştirerek güvenilirliği teşvik eder. Beşinci bölüm, güvene farklı yaklaşımları tanıtır. Rasyonel seçim yaklaşımı, güveni iş birliği ve risk yönetimine odaklanan, geçmiş etkileşimlere ve öz çıkar hesaplarına dayalı hesaplanmış bir karar olarak görür. Duygu temelli yaklaşımlar, özellikle belirsiz durumlarda, güveni bakım ve iyimserlik tarafından yönlendirilen duygusal bir tutum olarak ele alır. Erdem yaklaşımı, güveni iyi niyetin ve güvenilirliğin bir yansıması olarak değerlendirir, toplumsal yapılar ve kişisel seçimlerden etkilenir. Erdem yaklaşımı doğrudan adaleti ele almasa da adalet algılarının güven tesisinde önemli olduğunu öne sürer. Altıncı bölüm, siyasi güveni ele alır ve mevcut yaklaşımların güven ile adalet arasındaki bağı sıklıkla göz ardı ettiğini öne sürer. Adalet algılarımız, özellikle siyasi bağlamlarda, başkalarına nasıl güveneceğimizi büyük ölçüde etkiler. Siyasi güveni performans değerlendirmeleri ve rasyonel değerlendirmelerle ölçmek, onun çok boyutlu doğasını, duygusal boyutlarını ve ahlaki yargılarını yakalamakta yetersiz kalır. Adaleti, güvenin önemli bir bileşeni olarak duygusal ve ahlaki yönleriyle birlikte entegre etmek, siyasi güvenin daha kapsamlı bir anlayışını ve toplumsal ve siyasi dinamikler üzerindeki etkisini sunar. Bu bölüm, siyasi güven araştırmalarında ana akım rasyonel tercih teorisinin sınırlamalarını eleştirir ve güven, ahlak ve siyasi yapılar arasındaki etkileşimi dikkate alan bütüncül bir yaklaşımı savunur, siyasi bağlamlarda güven, ahlak ve adaletin birbirine bağlılığını vurgular. Yedinci bölüm, güven ve adalet arasındaki ilişkiyi örnekleyerek, epistemik güvensizliğin epistemik adaletsizliklere nasıl yol açtığını tartışarak, güvenin siyasi doğasını vurgular. Güvenin epistemik boyutunu anlamak, yalnızca olgusal kanıtlara dayanmanın ötesinde bir bakış açısı gerektirir ve bilginin nasıl erişildiği, işlendiği ve değerlendirildiğine dair derinlemesine bir anlayışı vurgular. Bu karmaşıklık, bilgiye dair önyargıların ve adaletsizliklerin daha geniş toplumsal yapılardan kaynaklandığı, siyasi olarak etkilenmiş doğasını kapsar. Epistemik adaletsizlikleri ele almak, kişisel erdemlerle yapısal mekanizmaları bütünleştirmeyi ve iyi temellendirilmiş güveni teşvik etmek için bireysel erdemler ile kurumsal çerçeveler arasındaki etkileşimi tanımayı gerektirir. Sekizinci bölüm, genel tezi formüle ederek, siyasette güven ve adaletin birbirini karşılıklı olarak etkilediği ve güçlendirdiği simbiyotik bir ilişkiyi savunur. Adalet, görev temelli bir perspektiften tanımlanıp kurumsal mekanizmalarla sıkı bir şekilde düzenlendiğinde, siyasi güven olumlu bir sonuç olarak ortaya çıkar, ancak bu garanti ya da gerekli değildir. Tersine, adaletin çeşitli ve prosedürel yönlerini kabul etmek, siyasi güvenin dayanışma, tanıma ve empati gibi değerlerle uyum sağlayarak adaleti teşvik edebileceğini ortaya koyar. Güven, iş birliği ve dayanışmayı teşvik eden bir ortam yaratır, tanımayı teşvik ederek dışlanmayı, baskıyı ve sömürüyü azaltarak kolektif karar alma ve sosyal-politik alanlarda adil katılımı mümkün kılar. Siyasi kurumların adaleti teşvik etmedeki sınırlamalarını kabul etmek, adaleti sağlamak için güven mekanizmalarını dahil etmenin gerekliliğini vurgular. Bu karmaşık ilişki, güven ve adaletin birbirini karşılıklı olarak etkilediği ve güçlendirdiği çift yönlü bir etkileşimi gösterir. Son bölüm, demokrasilerde güven ve adaleti teşvik etme stratejilerini incelemekte ve katılımın güven inşasındaki rolünü vurgulamaktadır. Ampirik çalışmalar, hükümetin performansının (örneğin, hizmet sunumu) güven üzerinde etkili olduğunu, ancak algılanan ahlaki standartların—dürüstlük, karşılıklılık ve toplumsal bağlar—hükümete olan güvenin inşasında daha önemli olduğunu göstermektedir. Bu ahlaki standartlar, başkalarına duyulan güvenin belirlenmesinde de kritik bir rol oynamaktadır. Bu standartların, topluluk katılımı, yurttaşlık erdemlerinin teşviki ve kapsayıcılığı değer veren, çeşitliliği kucaklayan bir siyasi ve toplumsal kültürün oluşturulması yoluyla geliştirilebileceği sonucuna varılmaktadır. Geniş katılımın, gayri resmi alanlardaki yurttaş katılımını ve kurumsal düzenlemeler yoluyla doğrudan katılımı içermesi gerektiği savunulmaktadır. Etkili katılım, siyasi ve toplumsal kültüre entegre olduğunda, adalet ilkelerinin benimsenmesini, yerinde güveni ve güvenilir bir karakterin gelişimini kolaylaştırır. Katılım ve müzakerenin olumlu sonuçları, doğru bilgilerin yayılmasını ve iletişimi teşvik eder; bu, yerleşmiş güven ve adalet için gereklidir. Güven, etkili iletişim olduğunda, adil müzakerenin hem ön koşulu hem de sonucudur. Son olarak, çeşitli müzakere alanları yaratmanın ve tanıdık olmayan bakış açılarıyla açıkça etkileşimde bulunmanın ahlaki bir yükümlülük olduğu vurgulanmaktadır.
Özet (Çeviri)
The prevailing political landscape, characterized by the ascendance of populism and authoritarianism, has triggered a crisis in democratic governance, exacerbating injustices and fostering problematic trust dynamics. This struggle within democracies has not only raised doubts about political legitimacy and effectiveness but has also deepened societal divisions, corroding the fundamental pillars of justice and trust both among citizens and within political realms. Consequently, exploring the intricate dynamics between trust and justice in politics becomes imperative to address the challenges posed by these trends. This study aims to grasp the concept and importance of trust in society and politics, leveraging perspectives from various disciplines. While benefiting from a rich multidisciplinary perspective, it strives for a more comprehensive understanding by merging philosophical and political science viewpoints into a unified approach that considers both trust and justice—an integration overlooked in theories of justice and trust. Departing from mainstream trust theories, the study positions political trust as fundamentally tied to justice, without which the concept remains incomplete. This perspective also diverges from the common outlook in political science by suggesting that political trust encompasses moral and emotional considerations alongside rational calculations, within a framework that acknowledges the political construction of knowledge. Additionally, it highlights the interplay between political trust and social trust, noting that social trust is heavily influenced by political factors. Another aim of the study is to explore how theories of justice can incorporate trust as a significant element. Theories of justice typically do not treat trust as a separate component. By analyzing justice as a concept and its theories, the study seeks to identify which theories can encompass trust and how they can do so—as either a consequence or a cause. The study argues that trust and justice mutually reinforce each other in politics. Justice generates political trust when the perception of justice aligns with the perception of trustworthiness, suggesting that theories of justice should address trust as a significant outcome that sustains justice. Conversely, political trust fosters justice by aligning with values such as solidarity, recognition, and empathy, which support both the building of trust and the adoption of justice. This implies that theories of justice should also consider trust as a source of justice, emphasizing trust's role in promoting moral and political responsibilities toward justice.
Benzer Tezler
- Axel Honneth'in toplum felsefesinde tanınma ve özgürlük
Recognition and freedom in Axel Honneth's social philosophy
DOLUNAY ÇÖREK
Yüksek Lisans
Türkçe
2020
FelsefeGalatasaray ÜniversitesiKamu Hukuku Ana Bilim Dalı
PROF. DR. AHMET ULVİ TÜRKBAĞ
- Rights of future generation: Right to environment and access to natural resources
Gelecek nesillerin hakları: Çevre hakkı ve doğal kaynaklara erişim
AFRA TEREN GÜRLÜLER
Yüksek Lisans
İngilizce
2023
HukukGalatasaray ÜniversitesiKamu Hukuku Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. DEMİRHAN BURAK ÇELİK
- Sosyal çalışmacıların suça yönelik tutumları ve suçlulara yönelik algıları arasındaki ilişkinin sosyal hizmet perspektifinden incelenmesi
Examination of the relationship between social workers' attitudes towards crime and their perceptions of criminals from a social work perspective
ECEMNUR ODABAŞI
Yüksek Lisans
Türkçe
2023
Adli Tıpİstanbul Üniversitesi-CerrahpaşaSosyal Bilimler Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. ZEYNEP TÜRKMEN
- Yapay zekâ ve demokrasi
Artificial intelligence and democracy
AYŞE NUR YAZICILAR
Yüksek Lisans
Türkçe
2023
HukukGalatasaray ÜniversitesiKamu Hukuku Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ŞULE ÖZSOY BOYUNSUZ
- Uluslararası yatırım hukukunda meşru beklentiler
Legitimate expectations in international investment law
ÖZGÜR OCAKHAN
Yüksek Lisans
Türkçe
2021
HukukGalatasaray ÜniversitesiKamu Hukuku Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. BERK DEMİRKOL