Geri Dön

Exploring the biodiversity patterns of Anatolia under changing climatic conditions

Değişen iklimsel koşullar altında Anadolu'nun biyoçeşitlilik örüntülerinin araştırılması

  1. Tez No: 945044
  2. Yazar: BATUHAN ATIF TUNÇ
  3. Danışmanlar: DR. ÖĞR. ÜYESİ EMRAH ÇORAMAN
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Biyoloji, Biology
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2025
  8. Dil: İngilizce
  9. Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
  10. Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: İklim ve Deniz Bilimleri Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Yer Sistem Bilimi Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 171

Özet

Küresel değişim, yeryüzü biyosferi için benzeri görülmemiş bir tehdit oluşturmaktadır. Küresel değişimin neden olduğu ve sıklıkla altıncı kitlesel yok oluş olarak adlandırılan küresel ekolojik kriz, özellikle koruma bilimi ve ekoloji alanları için en acil ve en kritik meselelerden biri hâline gelmiştir. Hızla değişen iklim koşulları, küresel biyoçeşitlilik üzerinde büyük baskılar oluşturarak ekosistemleri tahrip etmekte ve birçok türün yaşam alanlarını tehdit etmektedir. İklim değişikliğinin Dünya'nın biyosferi üzerindeki etkilerini anlamak ve bu etkileri hafifletmek konusunda yürütülen araştırmalarda, biyoçeşitlilik örüntülerinin mekansal açıdan ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesi büyük bir önem arz etmektedir. Çok çeşitli iklimsel bölgelere ve karmaşık bir topoğrafyaya sahip olan Anadolu, zengin biyoçeşitliliği ve görece yüksek endemizmi ile ekolojik açıdan dikkat çeken bir yarımadadır. Anadolu, aynı zamanda, küresel ölçekte yüksek koruma önceliğine sahip üç biyoçeşitlilik sıcak noktasına ev sahipliği yapmaktadır. Ancak, farklı raporlar Anadolu'daki biyoçeşitliliğin ve doğal habitatların yeterince korunmadığını ortaya koymaktadır. Buna ek olarak, Anadolu'daki biyoçeşitlilik örüntüleri üzerine yapılan araştırmalar özellikle mekansal değerlendirmeler açısından oldukça sınırlıdır ve bütüncül yaklaşıma sahip, kapsamlı çalışmalar neredeyse yok denecek kadar azdır. Bu tez, öncelikle Anadolu'nun biyoçeşitlilik örüntülerini iklim değişikliği bağlamında değerlendirmeyi hedeflemektedir. Bu doğrultuda, ekolojide yaygın olarak kullanılan etkili bir analiz yöntemi olan ekolojik niş modelleme yöntemi uygulanmıştır. Ekolojik niş modelleme, türlerin çevresel koşullarla olan ilişkilerini matematiksel çerçeveler aracılığıyla tanımlayan bir modelleme yöntemidir. Bu yaklaşım sayesinde, belirli varsayımlar altında türlerin ekolojik nişleri nicel olarak değerlendirilebilir ve geleceğe yönelik dağılım projeksiyonları oluşturulabilir. Bu modeller, türlerin çevresel nişleriyle ilişkili olan yordayıcı değişkenlere ihtiyaç duyar. Bu çalışmanın odağı iklim değişikliği olduğundan, analizlerde bağımsız değişkenler olarak 19 biyoiklimsel değişken kullanılmıştır. Biyoiklimsel değişkenler, sıcaklık ve yağış gibi temel iklim parametrelerinin türevleri olup biyolojik açıdan daha anlamlı göstergeler sunar. Biyoiklimsel veriler, açık erişimli bir küresel iklim veri deposu olan WorldClim 2'den elde edilmiştir. Biyoçeşitlilik örüntülerinin değişen iklim koşulları altındaki durumlarını yansıtabilmek amacıyla, gelecek iklim verileri Birleştirilmiş Model Karşılaştırma Projesi'nin altıncı fazından (CMIP6) temin edilmiştir. 2041-2060 ve 2081-2100 dönemleri için farklı Ortak Sosyo-Ekonomik Rotalarını (Shared Socioeconomic Pathways - SSP) temel alan dört farklı senaryo (SSP1-2.6, SSP2-4.5, SSP3-7.0 ve SSP5-8.5) üzerine projeksiyonlar hedeflenmiştir. Geleceğe yönelik tür dağılım projeksiyonları oluşturulurken, altı farklı iklim modelinin çıktılarının ortalamaları alınarak, sadece tek model çıktısının getireceği belirsizlikten arındırılmış sonuçlar üretilmiştir. Biyoçeşitlilik verileri, farklı kaynaklardan gelen tür gözlem kayıtlarını bir araya getiren ve açık erişimli bir veri deposu olan Küresel Biyoçeşitlilik Danışma Tesisi (GBIF) üzerinden temin edilmiştir. Bu veri tabanı; arazi çalışmaları, müze örnekleri ve vatandaş bilimi gözlemleri gibi farklı kaynaklardan gelen kayıtları tek çatı altında toplamaktadır. Bu çalışmada kullanılan veri seti, yalnızca mevcudiyet (presence-only) temelli tür gözlem kayıtlarından oluşmaktadır ve Türkiye'deki amfibi, kuş, böcek, memeli ve bitki türlerini kapsamaktadır. Çalışmada yer alan tür kayıtlarının önemli bir kısmı vatandaş bilimi gözlemleri aracılığıyla derlenmiştir, bu da geniş ölçekli veri sağlamanın yanı sıra, dikkatli bir veri filtreleme ve hazırlama sürecini gerektirmiştir. Veri setinin kullanılabilirliğini ve hassasiyetini artırmak amacıyla, kapsamlı bir veri filtreleme ve ön işleme süreci uygulanmıştır. Bu aşamalar tamamlandıktan sonra, üst taksonomik sınıflara göre gruplandırılarak, türlerin nişleri tek tek modellenmiştir. Türlerin modellemelerinin gerçekleştirilmesi için, makine öğrenme ve istatistiksel yöntemlerden oluşan çeşitli yaklaşımlardan yararlanılmıştır. Bu çalışmada uygulanan yöntemler arasında Maxent, rastgele orman (random forests), ve artırılmış regresyon ağaçları (boosted regression trees) bulunmaktadır. Bu yöntemler, çoklu model karşılaştırmalarında en yüksek performans gösteren yaklaşımlar arasında yer almaktadır. Maxent, Bayesçi çıkarım prensiplerine dayanan ve enformasyon kuramı kavramlarını kullanarak, modelci tarafından belirlenen kısıtlamalar altında, hedef değişkeninin en az yanlı olasılık dağılımını hesaplayan bir modelleme yöntemidir. Rastgele ormanlar ise karar ağaçlarına dayalı bir makine öğrenme tekniğidir; bu yöntemde, eğitim verisinin bootstrap örnekleme yöntemiyle alınan alt örneklemlerine dayalı olarak üretilen çok sayıda karar ağacı, rastgele seçilen bağımsız değişkenlerle oluşturulur ve ardından bir topluluk modeli hâlinde birleştirilir. Benzer şekilde, artırılmış regresyon ağaçları da karar ağaçlarına dayalıdır. Ancak bu yöntemde daha basit ağaçlar yinelemeli olarak eğitilir ve her yeni ağaç, hedef değişkendeki model tarafından açıklanamayan varyansa odaklanarak modeli geliştirip, daha iyi tahminler üretmeyi hedefler. Model oluşturma süreci, her bir tür için özel olarak belirlenen bağımsız değişken seçim aşaması, eğitim-test veri ayrımı ile çapraz doğrulama süreci ve model parametrelerinin optimize edildiği bir aşama içermektedir. Modellerin doğruluğu, gerçek beceri istatistiği (true skill statistic) ve alıcı işletim karakteristik eğrisi altındaki alan (area under the receiver operating characteristic curve) ölçütleriyle değerlendirildi. Belirsizlik ölçümleri hesaplandıktan sonra modeller bir araya getirilerek topluluk modellerine dönüştürüldü. Bu modellerin çıktıları ve projeksiyonlar kullanılarak, farklı iklim senaryoları altında görece biyoçeşitliliği ve biyoçeşitlilik değişimini gösteren metrikler üretildi. Farklı taksonomik gruplardan gelen, yüksek sayıda türün dağılımlarının modellenmiş olması, ek tamamlayıcı analizlerin gerçekleştirilmesine olanak sağlamıştır. Bu analizler arasında, ekolojik etkileşimlerin farklı seviyelerinde bulunan türlerin çift olarak niş örtüşme ölçümlerinin hesaplandığı yaşam alanı paylaşma analizleri ve farklı biyoçeşitlilik seviyelerine sahip alanların biyoiklimsel koşullarının karşılaştırılması ve betimsel analizleri yer almaktadır. Çalışmanın sonuçları, toplamda 519 türün mekansal dağılımlarını kapsamaktadır. Taksonomik gruplara ayrılmış şekilde bu türler; 5 amfibi, 118 kuş, 126 böcek, 5 memeli, ve 265 bitki türünden oluşmaktadır. Her takson, çalışma alanı genelinde kendine özgü biyoçeşitlilik örüntüleri sergilemiş olsa da tüm taksonlar arasında paylaşılan geniş ölçekli eğilimler belirli örüntüler oluşturmuştur. Bu eğilimler doğrultusunda, Türkiye'nin kıyı bölgeleri yüksek biyoçeşitliliğe sahip alanlar olarak belirlenmişlerdir. Özellikle Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz bölgeleri yüksek biyoçeşitlilik değerleriyle öne çıkan alanlar arasında yer almaktadır. Daha ince ölçeklerde incelendiğinde, Çukurova Deltası çalışma alanındaki en yüksek biyoçeşitlilik seviyelerinden birine sahip bölgelerden biri olarak belirlenmiştir. Buna karşılık, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu nispeten daha düşük biyoçeşitlilik seviyeleri sergilemişlerdir. Çalışmanın sonuçları, Uluslararası Doğa Koruma Birliği'ne (IUCN) ait biyoçeşitlilik dağılım haritaları ile karşılaştırılmıştır. Bu iki yaklaşım, amaçları ve metodolojileri açısından temel farklılıklar içermesine rağmen, sonuçlar arasında önemli ölçüde uyum gözlemlenmiştir. Her takson kendi farklı varyasyonlarını sergilese de geniş ölçekli biyoçeşitlilik örüntülerinden en büyük sapmayı böcekler göstermiştir. Böcek biyoçeşitliliği, diğer taksaya kıyasla çalışma alanı genelinde daha tekdüze bir dağılım sergilemiş ve ayrıca Kuzeydoğu Anadolu'da, diğer taksanın göstermediği görece yüksek biyoçeşitlilik seviyeleri sergilemiştir. Coğrafi açıdan değerlendirildiğinde, biyoçeşitlilik seviyelerinin yüksek olduğu alanlar ile bazı coğrafi faktörler arasında güçlü ilişkiler tespit edilmiştir. Su kaynakları, ormanlık alanlar ve topoğrafik karmaşıklık biyoçeşitlilik örüntülerin şekillenmesinde belirleyici faktörler olarak öne çıkmışlardır. Özellikle kuş çeşitliliği su kaynaklarıyla güçlü bir ilişki göstermiştir. Bitkiler de benzer eğilimler göstermiş olsa da kuşlara kıyasla bu ilişkiler daha zayıf kalmıştır. Biyoiklimsel açıdan incelendiğinde, yüksek biyoçeşitlilik gösteren alanların belirli iklimsel özelliklerle ilişkilendiği görülmüştür. Bu bölgelerin, daha düşük sıcaklık mevsimselliği, daha yüksek yıllık yağış miktarı, daha yüksek yağış mevsimselliği ile karakterize edildiği görülmüştür. Gelecekteki iklim koşullarına yönelik projeksiyonlar, biyoçeşitlilik örüntülerinde, ince ölçekte taksa arası farklılıklar gözlemlense de genel olarak kuzeye ve kuzeydoğuya doğru bir kayma olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, iklim senaryolarında artan ışınımsal zorlama ve ilerleyen zaman dilimleri ile birlikte, bu değişimlerin giderek daha da belirginleştiği ve genişlediği görülmüştür. Bu bulgular, geçmiş ekoloji ve iklim araştırmalarında ortaya çıkan biyoçeşitlilik değişimlerine dair küresel beklentilerle uyumludur. Türkiye'nin güney ve güneybatı kıyı bölgelerinde biyoçeşitliliğin, iklim senaryolarını takiben daha da yoğunlaşarak, azalma eğilimi gösterdiği tespit edilmiştir. Bu bölgeler arasında, Çukurova Deltası, yüksek biyoçeşitlilik kayıpları ile dikkat çekici bir örnek olarak öne çıkmıştır. Buna karşın, Karadeniz bölgesi, tüm taksa için, biyoçeşitliliğin arttığı bir bölge olarak belirlenmiş, ve bu artışlar sırasıyla iklim senaryoları ve zaman dilimlerini takiben yoğunlaşma ve genişleme göstermişlerdir. Bunların yanı sıra, topografik gradyentler, su kaynakları, ve orman örtüsü gibi faktörler etrafında karmaşık biyoçeşitlilik örüntüleri ortaya çıkmıştır. Bu bulgular, değişen iklim koşulları altında, bu çevresel faktörlerin biyoçeşitliliğin şekillenmesinde kritik roller oynadıklarına işaret etmektedir. Ancak, bu örüntülerin; taksona, coğrafi faktöre, konuma ve iklim senaryosuna bağlı olarak önemli ölçüde değişiklikler gösterdiği gözlemlenmiştir. Biyoçeşitliliğin topografik gradyentler etrafında yüksek rakımlara doğru kaydığı tespit edilmiştir ki bu durum, geçmiş ekolojik araştırmaların bulguları ile tutarlıdır. Ancak, bu değişimler her zaman basit, doğrusal eğilimler sergilememekte, aksine zaman zaman daha karmaşık ve nüanslı örüntüler ortaya çıkarmaktadır. Örneğin, bitkilere ilişkin projeksiyonlar, genel olarak Toros Dağları boyunca biyoçeşitlilik artışı gösterirken, en yüksek zirvelerde biyoçeşitliliğin azaldığını ortaya çıkarmıştır. Belirsizlik analizleri arasında, çok değişkenli çevresel benzerlik yüzeyleri (multivariate environmental similarity surfaces) analizleri, Güneydoğu Anadolu'nun gelecekte, günümüzde çalışma alanı kapsamında yaşanmamış, yeni biyoiklimsel koşullara ev sahipliği yapacağını ortaya koymuştur. Model çıktılarının kendi aralarındaki uyuşma dereceleri taksaya göre değişiklikler göstermiştir. Ancak, geniş ölçekli eğilimler incelendiğinde, kıyı bölgelerinde, özellikle güney ve güneybatı kıyılarında, modeller arası uyuşmanın daha düşük olduğu görülmüştür. Bu çalışma, ekolojik niş modellerini kullanarak Türkiye'nin mekansal biyoçeşitlilik örüntülerini haritalamış ve Anadolu'da biyoçeşitliliğe yönelik mekansal yaklaşımlar konusundaki önemli bir boşluğun doldurulması yönünde adım atmıştır. Elde edilen sonuçlar, Türkiye'nin kıyı bölgelerini yüksek biyoçeşitliliğe sahip alanlar olarak öne çıkarırken, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'yu görece düşük biyoçeşitliliğe sahip alanlar olarak belirlemiştir. Gelecekteki iklim senaryolarına yönelik projeksiyonlar, biyoçeşitliliğin kuzeye ve kuzeydoğuya doğru kayma eğilimi gösterdiğini tespit etmişlerdir. Bunun yanı sıra, topoğrafik gradyentler, su kaynakları ve orman örtüsü gibi coğrafi unsurların biyoçeşitliliğin şekillenmesinde önemli roller oynadıkları belirlenmiştir. Özellikle değişen iklim koşulları altında, bu unsurların biyoçeşitlilik dağılımını güçlü bir şekilde etkiledikleri görülmüştür. Ekolojik niş modelleme bir araç olarak, global değişim araştırmalarındaki önemini bir kez daha vurgulamıştır. Ancak, bu modellerin belirli limitleri olduğunu unutmamak gerektiği belirtilmelidir. Türlerin çevresel değişimlere verdiği tepkiler çoğu zaman çok yönlü, dinamik ve karmaşıktır. Buna karşın, ekolojik niş modelleri bu karmaşıklığın yalnızca bir yönünü ele alabilmektedir. Dolayısıyla, biyoçeşitlilik örüntülerinin değişen iklim koşulları altındaki dinamiğini daha kapsamlı bir şekilde anlamak için bütüncül, çok disiplinli yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğu açıktır. Sonuç olarak, bu tez çalışması, iklim değişikliği bağlamında Anadolu'nun biyoçeşitlilik örüntülerine yönelik kapsamlı bir mekansal değerlendirme sunmuş ve bölgenin biyoçeşitliliği üzerine önemli bilgiler sağlamıştır. Bu çalışmanın, gelecekteki araştırmalara destek olması, biyoçeşitlilik değerlendirmelerine katkıda bulunması, ve Türkiye'deki doğa koruma politikalarının şekillendirilmesine bilimsel bir dayanak olması beklenmektedir.

Özet (Çeviri)

Global change poses an unprecedented threat to Earth's biosphere. Global change induced ecological crises—often described as the sixth mass extinction—have become the most urgent issues for the fields of ecology and conservation science. Particularly, rapidly changing climatic conditions exerts disrupting pressures on global biodiversity. Spatially explicit assessments of biodiversity patterns occupy important roles in the immense challenge facing researchers in understanding and mitigating the effects of climate change on Earth's biosphere. Anatolia, an environmentally complex peninsula characterized by diverse climates and heterogeneous topography, hosts rich biodiversity with high endemism and intersects three biodiversity hotspots. Multiple reports highlight the underprotected status of Anatolian biodiversity and habitats. Furthermore, research on biodiversity patterns in Anatolia remains limited, particularly in terms of spatial assessments, with little to no comprehensive studies available. This study primarily aimed to assess the biodiversity patterns of Anatolia, in the context of climate change. To achieve these goals, species distribution modeling—a widely applied tool in ecology—was employed. Species distribution modeling is a group of mathematical frameworks that relate species occurrences to environmental conditions, thereby allowing researchers to quantify and project species' niches under certain assumptions. These models require predictor variables that are relevant to species' environmental niches. This study focuses on climate change, therefore the 19 bioclimatic variables were utilized as environmental predictors. Bioclimatic variables are various derivations of precipitation and temperature that carry higher biological meaning. The bioclimatic data were sourced from WorldClim 2, an open-access climatic data repository. In order to project biodiversity patterns under climate change, future climate data were obtained from the sixth phase of Coupled Model Intercomparison Project. The averages of the outputs of six different climate models were used to project species distributions for the time periods 2041-2060 and 2081-2100 under the shared socio-economic pathways, SSP1-2.6, SSP2-4.5, SSP3-7.0, and SSP5-8.5. Biodiversity data were sourced from the Global Biodiversity Information Facility, an open-access repository that integrates datasets from various sources, including field studies, museum specimens, and citizen science observations. The dataset used in the study consisted of presence-only species occurrence records for Türkiye, covering amphibians, birds, insects, mammals, and plants. A large portion of these records originated from citizen science observations. Following an extensive data filtering and preparation phase, species distributions were modeled one by one and grouped by higher taxa. To model species distributions, various machine learning and statistical methods were employed. The approaches applied consisted of Maxent, random forests, and boosted regression trees which have been placed as the top performing methods in multimodel benchmarks. Maxent is a Bayesian inference method that utilizes information theoretic concepts to provide the least biased probability distribution of the outcome variable given specified constraints set by the modeler. Random forests are decision-tree based methods, in which multiple trees, that are fitted to bootstrapped subsamples of training data with random subsamples of predictor variables, are combined into an ensemble model. Similarly, boosted regression trees are also decision-tree based models. However, in this approach, simpler trees are iteratively fitted, with each subsequent tree focusing on the remaining unexplained variance. Model fitting process involved a predictor selection phase tailored to each species, split sample cross-validation phase, and a parameter tuning phase before moving on to the fitting of the models. The models were validated on the test sets by their true skill statistics and areas under the receiver operating characteristic curves. Following the calculations of the uncertainty measures, the models were combined into ensembles. Their outputs and projections were utilized to produce biodiversity metrics indicating relative biodiversity and change in biodiversity under different climate scenarios. The spatial assessments of the biodiversity patterns were based on these metrics. Modeling the distributions of large numbers of species from varying taxa opened possibilities for complementary analyses. These included cohabitation analyses in which niche overlap metrics were calculated for pairs of species from different levels of ecological interactions and descriptive analyses of the bioclimatic conditions of areas with varying levels of biodiversity. The results included the distributions of 519 species. By taxa, these species comprised of 5 amphibians, 118 birds, 126 insects, 5 mammalians, and 265 plants. Each taxa displayed their own idiosyncratic biodiversity patterns at finer scales across the study area. Though, the broad patterns shared among the taxa placed the coastal regions of Türkiye as high biodiversity areas. These included the Mediterranean, Aegean, Marmara, and Black Sea regions. At finer scales, Çukurova Delta emerged as one of the areas with the highest levels of biodiversity. The inner Anatolia and southeastern Anatolia were among the regions that exhibited relatively low biodiversity. When the study results were compared to the biodiversity range maps from the International Union for Conservation of Nature (IUCN)—despite fundamental differences in their objectives and methodologies—the two approaches showed considerable agreement. Although each taxon exhibited its own variations, insects showed the greatest deviations from the broad biodiversity patterns shared among taxa. Insect biodiversity was distributed more uniformly across the study area compared to other taxa, with relatively high biodiversity in northeastern Anatolia, where other taxa did not exhibit similar patterns. From a geographic perspective, the findings demonstrated strong associations between high biodiversity patterns and environmental features such as water bodies, forested areas, and topographical complexity. Avian diversity, in particular, exhibited a strong affinity for water bodies. While plants also shared this association, theirs was to a lesser extent. From the bioclimatic perspective, high biodiversity areas showed associations with lower temperature seasonality, higher precipitation, and higher precipitation seasonality. The projections under future climatic conditions indicated general northward and northeastward shifts in biodiversity patterns, with notable inter-taxon variations at finer scales. These shifts intensified and expanded over successive time periods and climate scenarios with increasing radiative forcing. Such findings align with global expectations for biodiversity shifts based on past ecological research. The southern and southwestern coastal regions of Türkiye exhibited declining biodiversity across climate scenarios. The Çukurova Delta, in particular, stood out, showing significant biodiversity losses that became more pronounced under successive climate scenarios. Conversely, the Black Sea region consistently exhibited increasing biodiversity across all taxa, with these patterns intensifying and expanding under successive scenarios. Moreover, complex biodiversity patterns emerged around elevation gradients, water bodies, and forest cover, highlighting the critical roles these features play in shaping biodiversity patterns under changing climatic conditions. These patterns varied considerably depending on taxon, geographic feature, location, and climate scenario. Elevational biodiversity shifts toward higher altitudes were common, congruent with past research. These patterns were often not simple, but rather nuanced. For example, the projections for plant biodiversity showed increases across the Taurus Mountains, except at the highest peaks, where biodiversity declined. Among the uncertainty measures, multivariate environmental similarity surfaces analysis identified southeastern Anatolia as the region that will host novel environmental conditions in the future. The degree of model agreements among themselves varied across taxa. However, broad patterns indicated relatively lower model agreement along the coastal regions, particularly in the southern and southwestern coasts. This study employed species distribution models to map the spatial biodiversity patterns of Türkiye, addressing a notable gap in spatial approaches to biodiversity analyses in Anatolia. The results highlighted the coastal regions of Türkiye as high biodiversity areas and the inner Anatolia and southeastern Anatolia as low biodiversity areas across different taxa. The projections under future climate scenarios indicated biodiversity shifts toward the north and northeast. Additionally, geographical features such as elevation gradients, water bodies, and forest cover were identified as playing critical roles in shaping biodiversity patterns, particularly under changing climatic conditions. Species distribution models have proven to be indispensable tools in ecological research. However, they are not without limitations. Species' responses to environmental change are often complex and multifaceted, yet species distribution models capture only a single aspect of this complexity. This study underscored the need for multidisciplinary approaches that integrate multiple aspects of the issue for a deeper understanding of biodiversity patterns under climate change. In conclusion, this thesis provided a comprehensive spatial assessment of biodiversity patterns in Anatolia in the context of climate change, contributing to our understanding of the biodiversity in Anatolia. This study is expected to support future research, enhance biodiversity assessments, and inform conservation decision-making processes in Türkiye.

Benzer Tezler

  1. Exploring the spatiotemporal dynamics of Golcuk Planning Unit over 43 years and implications of international conventions to management planning approach

    Gölcük Orman İşletme Şefliği orman kaynaklarında meydana gelen zamansal ve konumsal değişiminin 43 yıllık analizi ve uluslararası antlaşmaların planlama sürecine yansımaları

    SIDRA IJAZ KHAN

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2017

    Ormancılık ve Orman MühendisliğiKaradeniz Teknik Üniversitesi

    Orman Mühendisliği Ana Bilim Dalı

    YRD. DOÇ. DR. UZAY KARAHALİL

  2. Assessing the impacts of urban land use/land cover change on soil ecosystem services

    Kentsel arazi kullanımı/arazi örtüsü değişiminin toprak ekosistem servisleri üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi

    MELTEM DELİBAŞ

    Doktora

    İngilizce

    İngilizce

    2023

    Şehircilik ve Bölge Planlamaİstanbul Teknik Üniversitesi

    Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. AZİME TEZER

  3. Urban dynamics of İstanbul: Exploring urban complexity via the spatial distribution of activities

    İstanbul'un kentsel dinamikleri: Faaliyetlerin mekansal dağılımı aracılığıyla kentsel karmaşıklığın keşfi

    REYHANEH YOUNESI SANDI

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2024

    Şehircilik ve Bölge Planlamaİstanbul Teknik Üniversitesi

    Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. EDA YÜCESOY

  4. Tarımsal ağlarda onarıcı tarımın etkisi; Türkiye örneği

    The impact of regenerative agriculture on agricultural networks: The case of Türkiye

    BÜŞRA EROĞLU

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2025

    Şehircilik ve Bölge Planlamaİstanbul Teknik Üniversitesi

    Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. ENGİN EYÜP EYUBOĞLU

  5. Sarıyer (İstanbul) ilçesinin peyzaj karakter analizi ve değerlendirme yaklaşımları

    Landscape character analysis of sariyer (İstanbul) district and assessment approaches

    SELİM BAYRAKTAR

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2023

    Peyzaj Mimarlığıİstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa

    Peyzaj Mimarlığı Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. ŞERİFE DOĞANAY YENER