Geri Dön

Birincil ve ikincil hammaddelerden yapı kimyasallarında kullanılmak üzere jeopolimer üretimi

Geopolymer production from primary and secondary raw materials for use in construction chemicals

  1. Tez No: 966800
  2. Yazar: MELTEM İPEKÇİ TERZİOĞLU
  3. Danışmanlar: PROF. DR. FİLİZ ŞAHİN
  4. Tez Türü: Doktora
  5. Konular: Metalurji Mühendisliği, Metallurgical Engineering
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2025
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
  10. Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 264

Özet

Sanayi devrimi ile birlikte artan özellikle insan kaynaklı karbon ayak izi oluşumunun, enerji tüketiminin ve doğal kaynakların azalışının hem insanlık hem de içinde yaşadığımız dünya için özellikle iklim açısından giderek artan bir tehlike arz ettiği devletler ve bilim insanları tarafından gözlenmektedir. Bu bağlamda son yıllarda enerji verimliliği yüksek, karbon ayak izi düşük ve daha az doğal kaynak kullanan malzemelerin keşfedilmesine yönelik çalışmalar artmaktadır. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde yer alan barınma, insanlığın temel ihtiyaçlarından biri olmakla birlikte günümüzde bu amaçla kullanılmakta olan yapı malzemeleri, özellikle çimento ve beton, üretimi ve tüketimiyle yüksek miktarda karbon ayak izine neden olmakla birlikte enerji ve doğal kaynak tüketiminin de çok fazla olması nedeniyle bilim insanlarını alternatif yapı malzemesi arayışına yönlendirmiştir. Çok çeşitli türleri ile insanlık tarihinin en eski yapı malzemelerinden biri olan çimentonun ana özelliği, su ile girdiği hidratasyon reaksiyonu sonucunda beton ve çeşitli yapı kimyasalları içerisindeki tanecikleri birbirine bağlayabilen bir faz oluşturması ve sertleşerek yüksek mukavemetli bir yapı meydana getirmesidir. Çimentonun sanayi devrimi sonrasındaki evrildiği hali olan sıradan Portland çimentosu üretimiyle dünya genelindeki yıllık karbon salınımının %5-8 kadarına neden olmaktadır. Gelişen yapı teknolojisi ile birlikte binalar, köprüler, limanlar gibi çeşitli koşullara maruz kalan inşaat ürünleri düşünüldüğünde, betonun yanı sıra çeşitli ihtiyaçlar için gerekli yapı kimyasalları da yıllar içerisinde geliştirilmiştir. Örneğin derz dolgular, seramik karo yapıştırma harçları ve su yalıtım malzemeleri gibi çimento esaslı yapı kimyasalları da ihtiyaca göre yapılarda sıklıkla kullanılan ürünler haline geldiklerinden, araştırmacıları bu ürünler için de ikame hammadde ve malzeme arayışına yöneltmiştir. Jeopolimer insanlık tarihi kadar ve günümüz çimentosundan daha eski bir malzemedir. Ünlü Mısır piramitlerinin ve Roma'da yer alan Pantheon'un jeopolimer yapılı olduğu ve bu nedenle bağlayıcı olarak uzun yıllar çeşitli medeniyetler tarafından farklı türlerinin kullanıldığı düşünülmektedir. Jeopolimer kavram olarak ise görece daha geç bilimsel literatürde yerini almıştır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra konuyla ilgili Glukhovsky tarafından çalışmalar başlatılmış olsa da yapıya asıl adını veren, bir anlamda yeniden keşfeden, Davidovits olmuştur. 1970'lerde Fransa'da meydana gelen pek çok yangın ve can kaybı sonucunda Davidovits, yanmayan ve plastik özellikte olan bir malzeme için çalışmalara başlamıştır. Sonuç olarak jeopolimerin yüksek sıcaklığa, korozyona dayanıklı, sıradan Portland çimentosuna göre daha hızlı sertleşebilen ve daha yüksek mukavemet değerlerine ulaşabilen bir yapı olduğunu tespit etmiştir. Jeopolimerler alümino-silikat yapılar olup sodyum silikat, sodyum hidroksit gibi alkaliler içeren sulu çözeltiler ile alüminat ve silikat kaynağı olabilen pek çok doğal ya da yapay hammaddenin bir araya getirilmesiyle meydana gelmekte; jeopolimerizasyon adı verilen inorganik bir polikondenzasyon reaksiyonu sonucunda oluşmaktadırlar. Böylece daha çok amorf yapılı, inorganik polimerler elde edilebilmektedir. Jeopolimerler için kullanılan hammaddeler genelde çimentoya göre ucuz olmakla birlikte, çeşitli endüstrilerin atık ya da yan ürünleri olarak karşımıza çıkabilmektedirler. Örneğin ilgili çalışmada kullanılan yüksek fırın curufu demir üretimi sonucunda oluşan bir atık iken, uçucu kül ise termik santrallerde kömürün yanması sonucunda oluşan bir diğer atık maddedir. Jeopolimerlerin üretiminde çeşitli alkali ya da asidik çözeltiler reaksiyon ortamını sağlama amacıyla sıvı bileşen olarak kullanılırken, alüminat ve silikat kaynağı toz hammaddeler ise katı bileşen olarak kullanılmakta ve sonuç olarak sıradan Portland çimentosu gibi bağlayıcı yapıda bir ürün oluşmaktadır. Üretim sürecinin görece basit olması; hammaddelerinin ucuz ve ulaşılabilir olması; karbon ayak izi, enerji ve doğal kaynak tüketimi gibi çevresel konularda daha“yeşil”bir bakış açısı sunması nedeniyle jeopolimerlerle ilgili son yıllarda pek çok araştırma yapılmaktadır. Jeopolimerlerin genelde beton olarak kullanımı ve sıcaklık uygulanarak sertleştirilmesi gibi çalışmalar ağırlıklı olsa da yapı kimyasalları içerisinde kullanımı ve ortam koşullarında sertliğin sağlanması gibi çalışmalar da bulunmaktadır. Ancak özellikle sıvı bileşenlerinin yüksek bazikliğe ya da asidikliğe sahip olması nedeniyle sahada uygulanmaları deneyimsiz son kullanıcılar için iş sağlığı ve güvenliği açısından oldukça zordur. Bu nedenle jeopolimerlerin üretildikten sonra reaktif bir dolgu gibi ürün içerisine katılmasına yönelik çalışmalar da gerçekleştirilmektedir. Ancak ilgili çalışmalarda jeopolimerin ürün içerisine katıldıktan sonra kimyasal olarak ne tepki verdiği ile ilgili bilgi bulunmamakla birlikte, özellikle iki bileşenli, esnek su yalıtım harcı gibi bir yapı kimyasalı içerisinde kullanımına yönelik bir çalışma mevcut değildir. Bu çalışmada jeopolimerlerin açık havada ve ortam koşullarında elde edildikten sonra, Kalekim Kimyevi Maddeler Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından üretilmekte olan iki bileşenli, esnek su yalıtım harcı içinde çimentonun ağırlıkça değişen oranları kadar kullanımı, ürün içerisindeki kimyasal davranışının değişimi ile son üründeki mekanik ve performans özellikleri ne şekilde etkilediği incelenmiştir. Tez çalışması kapsamında yapılan çalışmalar iki ana gruba ayrılmışlardır. İlk aşamada jeopolimerler üç numune grubu ve her bir grupta üçer numune olacak şekilde toplam dokuz reçete oluşturularak üretilmişlerdir. Söz konusu çalışmada iki farklı kristalinite oranında yüksek fırın curufundan biri ile tek tip F sınıfı uçucu külün ağırlıkça 25/75, 50/50 ve 75/25 oranlarında homojen olarak karıştırılması sonucunda ilgili dokuz reçetedeki toz kombinasyonları jeopolimerin katı bileşenini oluşturmuştur. İlk numune grubunda yüksek kristalinitede olan; ikinci ve üçüncü numune gruplarında ise düşük kristalinitede olan yüksek fırın curufu kullanılmıştır. İlk ve ikinci numune gruplarında katı/sıvı oranları ağırlıkça 0,75; üçüncü numune grubunda ise aynı oran ağırlıkça 1,5 olarak belirlenmiştir. Çalışmada ağırlıkça sabit 2 oranında modül 3 sodyum silikat çözeltisi ile sabit 10 M konsantrasyonda sodyum hidroksit çözeltisi karıştırılarak sıvı bileşen olarak kullanılmıştır. Sıvı ve katı bileşenler laboratuvar ölçekli numune elde edilecek biçimde karıştırılmış, sıradan Portland çimentosu numunesi ile paralel biçimde 28 gün boyunca reaksiyon takipleri yapılmıştır. Çimentonun su ile hidratasyonu ve numunelerin jeopolimerizasyonları çözücü değişim metoduyla 1, 7, 14 ve 28. günlerde durdurulduktan sonra X-ışını difraksiyonu ve Fourier dönüşümlü kızıl ötesi spektroskopisi gibi analiz yöntemleri ile hidrate olmuş ve olmamış çimento fazlarının yanı sıra jeopolimerlerde kullanılan hammaddelerde yer alan çeşitli fazların harcanarak jeopolimerik fazın oluşumu incelenmiş ve reaksiyon takipleri tamamlanmıştır. Sonuç olarak her üç numune grubundan en yüksek jeopolimerizasyon verimine sahip birer numune büyük ölçekli üretim için seçilmişlerdir. Ayrıca ilgili numunelerin taze harçlarına sıradan Portland çimentosunun taze harcıyla paralel biçimde analizler yapılarak reolojik davranışları ile reaksiyon verimleri, hammaddelerinin kimyasal bileşimleri ve zeta potansiyelleri gibi özellikleri ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Söz konusu numunelerin büyük ölçekli versiyonları kırma, öğütme ve eleme gibi işlemlerden geçirilerek sıradan Portland çimentosunun tane boyutunda jeopolimerik tozlar elde edilmiştir. İlgili tozlar sıradan Portland çimentosu yerine iki bileşenli, esnek su yalıtım harcı içerisinde çimentonun ağırlıkça değişen oranlarında (%25, 50, 75 ve 100) çıkarıldıktan sonra ikame olarak eklenmesi ile kullanılmışlardır. İkinci bileşen ise sıvı ve yüksek polimer içerikli bir bileşen olup, üretildiği haliyle ve önerilen oranda kullanılmıştır. Elde edilen taze harçlara referans ürün ile paralel olarak ön testler olan viskozite ve kap ömrü testleri yapılarak ürün standartlarında yer alan mekanik ve performans testleri için uygun oldukları belirlenmiş ve yine ürün standartlarına göre uygulanarak testler için hazır hale getirilmişlerdir. Referans ürün de dahil tüm numunelere çatlak köprüleme, bağ (yapışma) mukavemeti belirleme ve kapiler su emme testleri uygulanmıştır. İlk ve ikinci gruptan seçilen en yüksek reaksiyon verimine sahip jeopolimer numunelerinin kapiler su emme testlerinde üçüncü grup kadar başarılı olamamaları nedeniyle sadece üçüncü gruptan seçilen jeopolimeri içeren ürünlere basınçlı su geçirimsizlik testleri uygulanmıştır. Sonuç olarak daha düşük kristalin yapılı yüksek fırın curufu içeren, ağırlıkça yüksek fırın curufu/uçucu kül oranı 75/25 olan ve katı/sıvı oranı ağırlıkça 1,5 olan jeopolimer numunesinin ürün içerisinde, sıradan Portland çimentosunun %100'ünün çıkarılarak yerine eklendiği numune haricinde, en iyi performans ve mekanik özellikleri gösterdiği belirlenmiştir. Bu numune grubunda da çimentonun ağırlıkça %75'i oranında jeopolimer içeren numunenin daha düşük karbon ayak izine, daha az enerji ve doğal kaynak tüketimine neden olacağı, yanı sıra kullanıcı dostu bir ürün olarak en iyi sonucu verebileceği belirlenmiştir. Çalışma sonucunda ayrıca söz konusu %75 jeopolimer içeren numunenin taze harcının ve referans ürünün reolojik ve mikroyapı analizleri gerçekleştirilmiş, her iki ürünün reolojik davranış olarak benzer oldukları görülmekle birlikte mikroyapı analizlerine göre söz konusu jeopolimerli ürünün daha sünek bir kırılma mekaniğine sahip olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca hammaddelerin kristalinitelerinin, kimyasal bileşimlerinin ve zeta potansiyellerinin hem reaksiyon verimini hem de reolojik davranışları etkilediği tespit edilmiştir. Düşük kristalinitedeki hammaddelerin daha reaktif olmaları nedeniyle reaksiyon verimini arttırdıkları, daha az alkali çözeltiye ve bir diğer önemli doğal kaynak olan suya daha az ihtiyaç duydukları belirlenmiştir. Ayrıca ürünlerde reaksiyon takipleri yine 1, 7, 14 ve 28. günlerde ve yapılarındaki polimer oranı, bir başka ifadeyle amorf faz oranı çok yüksek olduğundan sadece FT-IR ile gerçekleştirilmiştir. FT-IR analizleri sonucunda jeopolimerizasyonun açık havada olmasının ekzotermik ve hidrotermal doğasından dolayı sistemdeki suyun buharlaşarak reaksiyon için gerekli alkali ortamın daha fazla sağlanamamasına neden olduğu ve kısmi olarak gerçekleştiği; ancak ürün içerisine katıldıktan sonra reçetede yer alan çimentonun su ile olan hidratasyon reaksiyonu sonucunda tekrar alkali bir ortam sağlanabildiği için jeopolimerizasyonun da devam edebildiği belirlenmiştir. Böylece ısı uygulanmadan, bir diğer deyişle enerji tüketimi olmadan jeopolimerizasyonun açık hava koşullarında kısmi olarak üretilip, bu hali ile kullanıcı dostu olarak sıradan Portland çimentosu yerine iki bileşenli, esnek su yalıtım harcı içerisinde güvenle kullanılabileceği, çevre ve insan sağlığına daha duyarlı,“yeşil”bir yapı olarak umut vaat eden ürünler elde edilebileceği ortaya konmuştur.

Özet (Çeviri)

With the onset of the Industrial Revolution, and especially in the period that followed, humanity has encountered significant environmental resulting from the continuously growing demand for energy, the progressive depletion of natural resources, and the rapidly increasing carbon footprint. These issues have brought about critical threats not only to nature and the ecological balance but also to the sustainability of human life on Earth. Among these environmental challenges, climate change has gained a particularly prominent position, drawing increasing attention from both national governments and the international scientific community. As a result of this awareness, the necessity of producing materials that require less energy and fewer raw materials, and that have a lower carbon footprint, has emerged as an important area of focus for researchers. Housing, being one of the most fundamental human needs, as emphasized in Maslow's hierarchy of needs, inevitably requires the use of various materials. However, these materials, most notably cement and cement-based concrete, are among those that cause significant environmental problems due to their high energy consumption, intensive use of natural resources, and high levels of carbon emissions. These environmental concerns have prompted the scientific community to seek more sustainable alternatives. Cement, which has been in use for centuries, gains its binding properties through a hydration reaction with water, resulting in a hard and durable structure. Among various types, ordinary Portland cement is the most commonly used; however, it alone is responsible for approximately 5%–8% of global annual greenhouse gas emissions. In parallel with developments in construction technologies, the need for auxiliary construction chemicals, particularly in structures exposed to harsh environmental conditions such as bridges, ports, and piers, has also increased. These include joint fillers, tile adhesives, and waterproofing materials, many of which are also cement-based. Consequently, the development of environmentally friendly raw materials for use in such construction chemicals has gained significant importance. Although the term“geopolymer”is relatively recent in the scientific literature, these materials are in fact as old as cement itself. Historical research suggests that the ancient Egyptians and Romans used geopolymer-like materials in the construction of structures such as the pyramids and the Pantheon. Although the materials used in these ancient structures were not called geopolymers at the time, their chemical characteristics bear significant resemblance. In the years following World War II, Glukhovsky initiated research into these materials, but it was Davidovits, in the 1970s, who brought geopolymers into the scientific spotlight. Motivated by the need to develop a non-flammable material following tragic fires in France, Davidovits demonstrated that geopolymers exhibit high resistance to fire and chemicals, set rapidly, and provide higher mechanical strength compared to ordinary Portland cement. Geopolymers are materials composed mainly of aluminosilicates and are synthesized through a process known as geopolymerization. In this process, solid raw materials rich in silicon and aluminum are reacted with an alkaline solution, which generally contains sodium silicate and sodium hydroxide, to form an amorphous inorganic binder. The solid raw materials used in this process are often industrial by-products, which makes them significantly more cost-effective than cement. Therefore, geopolymers offer a green alternative to cement for use in construction chemicals. In this particular study, two such industrial by-products were used: ground granulated blast furnace slag, which is a by-product of the iron and steel industry, and fly ash, which is obtained from coal-fired power plants. These pozzolanic materials, whose cementitious properties have been known since Roman times, have long been utilized to improve the performance of cement. In order to produce a geopolymer binder, the solid powders containing aluminum and silicon are mixed with an alkaline solution, resulting in a paste that functions as a binder, similar to how cement functions in concrete. Owing to the simplicity of this production method, as well as the lower cost and more sustainable nature of the raw materials, geopolymers have attracted increasing attention in recent years. The majority of the existing literature has focused on their use in concrete, with most of the studies involving heat curing. However, more recently, the potential use of geopolymers in cementitious construction chemicals that can be cured at ambient temperature has also been explored. Nevertheless, the use of highly alkaline or acidic solutions during the preparation of geopolymers poses health and safety risks, particularly when the product is to be used by untrained end users. To mitigate these risks, some researchers have proposed the use of geopolymer powders that have already partially undergone the geopolymerization reaction. However, the chemical behavior of these powders when incorporated into a final product has not yet been sufficiently investigated, and until now, no study has been found that evaluates their application in two-component flexible cement-based waterproofing mortars. Within the scope of this study, the quantity of ordinary Portland cement in a two component waterproofing flexible mortar produced by Kalekim Kimyevi Maddeler Sanayi ve Ticaret A.Ş. was reduced by incorporating geopolymer cured in open air under ambient conditions with the aim of decreasing carbon emissions, energy consumption, and the use of natural resources. This study aimed to synthesize partially cured geopolymeric structures for use in waterproofing mortars, targeting applications such as water tanks, pools, and areas exposed to seawater and rain, where preventing crack formation and water leakage is crucial. Moreover, this study sought to understand how to chemical behavior and performance characteristics of the product change depending on the amount of geopolymer used. The experimental program of the study was structured in two main stages. In the first stage, three main groups of geopolymer samples were produced, each consisting of three different mixture designs making a total of nine different paste samples. These mixtures were composed of two different types of ground granulated blast furnace slag with different crystallinity levels, and a single type of fly ash, blended in weight ratios of 25/75, 50/50, and 75/25. As a result, geopolymers were produced from binary combinations of blast furnace slag and fly ash mixed with a sodium hydroxide-sodium silicate solution. Group 1 used high-crystalline slag, while Groups 2 and 3 used low-crystalline slag. The solid-to-liquid ratio was set at 0.75 for Groups 1 and 2, and at 1.5 for Group 3. An alkaline solution was prepared by mixing 10 M sodium hydroxide with sodium silicate having modulus 3 in a 2:1 ratio. This solution was then combined with the solid raw materials to produce the geopolymer pastes. The reaction processes of the pastes were monitored over a 28-day period and compared with ordinary Portland cement. At days 1, 7, 14, and 28, the reactions were stopped using the solvent exchange method. Structural transformations in the raw materials and the formation of new geopolymer phases were investigated using XRD and FT-IR analyses. From each group, the sample exhibiting the highest reaction efficiency was selected for use in subsequent large-scale tests. Based on characterization tests, three geopolymers were selected for inclusion in the mortar formula. Rheological tests were also performed to examine the flow behavior of the fresh pastes having the highest reaction yields from each group. Moreover, the relationship between the raw materials' properties, their zeta potentials, and their reaction efficiencies were analyzed. These selected geopolymer pastes were then ground to achieve particle sizes similar to ordinary Portland cement and used to replace ordinary Porland cement in the waterproofing mortar at varying ratios of 25%, 50%, 75%, and 100%. The second component of the mortar, which is a liquid polymer, was kept constant throughout the study. Fresh mortar pre-tests and performance tests on cured mortar were conducted. The viscosity and pot life values of the mortars containing different geopolymer samples at varying ratios of ordinary Portland cement were measured and compared to the reference sample obtained from the original product formula. Subsequently, performance and mechanical tests, including crack bridging, tensile (adhesion) strength, and water absorption of the final products were conducted. Due to the poor water resistance observed in certain samples, pressure water impermeability tests were only applied to the best-performing group, which is Group 3. The results indicated that the mortar formula containing geopolymer at 75 wt.% of ordinary Portland cement, with a solid/liquid weight ratio of 1.5 and a blast furnace slag/fly ash weight ratio of 75:25, where the blast furnace slag had a more amorphous structure, exhibited optimal characteristics in crack bridging, bond strength, capillary water absorption, and waterproofing capacity. Within this group, the 100% geopolymer formulation comprising 75% slag and 25% fly ash delivered the highest performance results. Nevertheless, the 75% geopolymer replacement was deemed the most suitable choice, as it offered a better balance between performance and environmental sustainability. In addition to these tests, SEM and rheological analyses were performed on both the fresh mortar sample containing 75% of geopolymer and the reference product. The 75% geopolymer-containing sample exhibited flow behavior similar to that of the reference mortar, and SEM observations suggested a more ductile fracture behavior. The results indicated that the crystallinity, chemical composition, and zeta potential of the raw materials had a direct impact on reaction efficiency and rheological behavior. It was observed that materials with lower crystallinity were more reactive and required smaller amounts of alkaline solution and water, thereby offering environmental and practical advantages. Finally, FT-IR analyses were used to monitor the chemical reactions within the mortar on days 1, 7, 14, and 28. It was determined that, although the geopolymer reaction did not progress significantly in samples left to cure under ambient conditions at open air, the hydration of ordinary Portland cement created an alkaline environment in the mixture, which facilitated the continuation of the geopolymerization process. This indicates that partially reacted geopolymer powders can be effectively and safely incorporated into flexible cement-based waterproofing mortars without the need for heat curing and real life applications by inexperienced end users. Thus, this study demonstrates the effectiveness of geopolymers in reducing OPC consumption and enhancing their user-friendliness in waterproofing mortar applications. It offers practical insights into optimizing geopolymer formulations for superior performance and environmental benefits.

Benzer Tezler

  1. Biogas recovery during anaerobic treatment of lignocellulose-rich pollutants with high sulphate content: an investigation via innovative applications

    Yüksek sülfat içerikli lignoselüloz bakımından zengin kirleticilerin havasız arıtımı sırasında biyogaz geri kazanımı: yenilikçi uygulamalarla bir araştırma

    EDA YARSUR

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2021

    Çevre Mühendisliğiİstanbul Teknik Üniversitesi

    Çevre Mühendisliği Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ÇİĞDEM GÖMEÇ

  2. Dolgu takviyeli plastiklerde üretim parametrelerinin optimizasyonu için hibrit bir model önerisi

    A hybrid model proposal for optimizing production parameters in fill reinforced plastics

    RİFAT KERİM ÖZBEK

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2022

    Makine MühendisliğiMunzur Üniversitesi

    Makine Mühendisliği Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ MELİH YÜCESAN

    DOÇ. DR. YILMAZ KISMET

  3. Alunitli kaolinlerden sülfat giderilmesi ve seramik hammaddesi üretilmesi

    Başlık çevirisi yok

    SADETTİN GENÇ

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    1994

    Kimya MühendisliğiEskişehir Osmangazi Üniversitesi

    Kimya Mühendisliği Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. TEVFİK GEDİKBEY

  4. Bioethanol production from lignocellulosic biomass

    Lignoselülozik atıklardan biyoetanol üretimi

    ÖZNUR YILDIRIM

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2020

    Çevre Mühendisliğiİstanbul Teknik Üniversitesi

    Çevre Mühendisliği Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ MAHMUT ALTINBAŞ

    PROF. DR. BESTAMİ ÖZKAYA

  5. Design of biopolymer-based advanced functional materials

    Biyopolimer esaslı gelişmiş fonksiyonel malzemelerin tasarımı

    SENA ÇİFTBUDAK

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2022

    Kimyaİstanbul Teknik Üniversitesi

    Kimya Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. NERMİN ORAKDÖĞEN